Kahve sadece kahve değildir

2 Ekim 2018

Dünyadaki en yaygın zincir hamburger-cilerden birinin kahve reklamında film boyunca türlü türlü lokal kahve dükkânından kahve siparişi ve servisi manzaraları izliyoruz. Üçüncü nesil kahvecilerle dalga geçen reklamda, sunumların abartılı olmasından, insana yok artık dedirtecek kahve fincanlarından, kimya laboratuvarı gibi ortamlardan ve hayli yaratıcı demleme tekniklerinden örnekler görüyoruz. Ardından tabii ki baristaların kıyafetleri ve tarzları ve tavırları inceden alay konusu görünüyor.

Bu mekânlarda gördüğümüz müşteriler genellikle önlerine gelen kahveye hayretle bakıyorlar. Kimi karmaşık menüler arasında kaybolduğundan ne içeceğini bir türlü bilemiyor. Kimisinin yanlış siparişi verdiğini önüne gelen kahveye bakışından anlıyoruz. Sonunda zincir hamburgercinin kasasındayız, müşteri “Kahve lütfen” diyor. Ve kahvesi hemen önüne konuyor. Son.

Reklamı gülümsemeyle izledim çünkü gerçekten de bu tip durumlarda hepimiz kalmışızdır. Seçenekler iyi güzel ama gerçekten de bazen yırtınıp çırpınmadan önünüze bir fincan kahve konması çok daha büyük ve değerli bir hizmet olabilir.

***

Dünyanın hemen yer yerinde lokal olan olmayan onlarca yüzlerce kahveciye gitmişimdir. Benden daha fazla “kafeci”

Yazının Devamı

En cool semt Kadıköy

30 Eylül 2018

Bugünlerde herkes Kadıköy’den bahsediyor. Bu semti özel kılan pek çok şey var. Bazılarını ben anlatayım.

Time Out, New York Times ve LA Times’ta aynı dönemde Kadıköy ile ilgili yazılar çıktı. Time Out, yeme içme mekanları ve eğlence hayatı açısından ele almış. New York Times, turistler tarafından ıskalanan halbuki mutlaka görülmesi gereken orijinal bir semt olarak değerlendirmiş. Geleneksel mekanlarını anlatıp ucuzluğuna (herhalde turistler açısından) değinmiş. LA Times ise semtin gençler için liberal bir yaşam tarzı sunduğundan bahsediyor. Özellikle son bir iki yılda bu yönüyle cazip olduğunu ve göç aldığını anlatmış. Ben de Kadıköy’ün son 10 15 yılda hızla değişerek kazandığı bu cazibenin nedenlerini, değişimin içerisinden bir gözle anlatmaya çalışayım.

Her şey Moda’yla başladı. Yaklaşık 10 yıl önce Moda’ya taşınma nedenim ne popüler olması, ne de şehir içinde sevimli bir sahil kasabası hayatı sunmasıydı. Evet, Moda şehir içinde bir sahil kasabasıydı, muhteşemdi. Hele yağmurlu çamurlu kara kış günlerinde sokaklarda kediler ve köpekler dışında kimse yokken sadece size aitmiş gibi gelir. Yalnız başınıza yürür, Adalar’a doğru uzun uzun bakar, bulutlanan hava gece gibi karardığından

Yazının Devamı

Yılın en iyi pop albümü

29 Eylül 2018

Christine and the Queens’in yeni albümü “Chris” şu mesajı veriyor: Zekice hazırlanmış, zevk sahibi, derinliği olan, ilginç, sıra dışı işler de popüler olabilir.

İlginç, zekice hazırlanmış, derinliği olan, azıcık zevk sahibi her şeyin marjinal kabul edilip kenara itildiği bir çağdayız. Bu önyargılı refleks her zaman vardı. Ama günümüzde yepyeni boyutlar kazandı. Daha güncel bir tabirle anlatmam gerekirse, aşağı yukarı bahsettiğim özelliklere sahip şeylere bugün daha ziyade “elit” deniyor. Elitin sözcük anlamını boşverin. Çünkü kimse artık bu anlamıyla kullanmıyor. “Elit” küfür gibi bir şey. Yeni çağın erdemi, ilginç şeylere kulak kabartmak, öğrenmek, gelişmek daha iyiye, daha güzele ulaşmak değil. Hep aynı kalmak. Nasıl doğduysan, nerede hangi çevredeysen o çevrede kalman lazım. Sınırları aşmazsan sırtını sıvazlıyorlar. İstenen, takdir gören bu. Ben müzikten bahsediyorum. Konu pop müzik.

Halbuki zekice, ilginç, sıra dışı ve “marjinal” işler de popüler olabilir. Sözü burada Christine & The Queens’e ve albümü “Chris”e getirebilirim artık. Fransız müzisyen, şarkıcı ve besteci Heloise Letissier elit bir çevreden gelen (eliti sözlük anlamıyla kullanıyorum), iyi yetişmiş bir müzisyen.

Yazının Devamı

Bilet fiyatları artacak, star isimlerin gelmesi zor

25 Eylül 2018

Ara ara yazıp anlatıyoruz. İstanbul’un 2000’lerin başında kültür ve sanat şehri olarak yakaladığı ivme maalesef son yıllarda büyük darbe aldı.

Güvenlik, toplumsal olaylar, darbe girişimi, terör şu bu derken olan müzik âlemine, konserlere oldu. Elbette herkes gelişmelerden etkilendi ama benim konum sanatçılar ve müzik sektöründe çalışanlar. En ufak tatsızlıkta “Ne konseri şimdi” dendi. Sanatçısından ses teknisyenine, şoföründen, temizlikçisine, teknik elemanından, tedarikçisine herkes ama herkes çok
büyük bedel ödedi.

Son dönem bir toparlanma yaşanıyor. Bir canlanma var. Festivaller, konserler gene ufak ufak kendilerini göstermeye başladı. Bundan sanırım herkes çok memnun. Ama
bu defa da döviz kurları
büyük darbe vurdu.

Sektörün önde gelen isimleriyle sohbet ediyorum, konuşuyorum. Fikirlerini, görüşlerini alıyorum. Son dönemdeki canlanmayla gelecek için umutlanılmıştı ancak dolardaki ve euro’daki artışın sahnelere yeni bedelleri olacak. Bana aktarılanları özetlemeye çalışayım.

Bir defa bilet fiyatları mutlaka artacak. Döviz bazında nominal olarak Avrupa’daki bilet fiyatlarından daha pahalı değil Türkiye’de biletler. Alım gücünü hesaba katarsanız o ayrı. Şimdi bir de yeni kura uyarlan

Yazının Devamı

2019’da müzik dünyası

23 Eylül 2018

Konser ve canlı müzik endüstrisinin bugün müzik sektörünü sırtladığını, bilet satmanın albüm satmanın yerini aldığını artık sanırım herkes biliyor. Bu gözlükten bakınca canlı müzik endüstrisinde olan bitenin bütün müzik dünyasını ilgilendirdiğini söyleyebiliriz. O halde şu ana kadar yayınlanan anlizlere göre yıl nasıl geçiyor, 2019’da neler bekleniyor bir bakalım.

Rakamlara bakarsak konser endüstrisi büyümeye devam ediyor. Bir süre önce bilet satışlarının doyma noktasına geldiği konuşuluyordu. Ancak bu eşik aşılıyor. Bilet satışlarınden elde edilen gelirin global büyüklüğü 2015’te 7.2 milyar dolardı. 2021’de bu rakamın 9.1 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Geçen yıl yüzde 8 büyüyen müzik endüstrisinde konserler ve stream’in payı büyük. Görünen o ki insanlar önümüzdeki yıllarda daha fazla konsere gidecekler. Daha fazla bilet satılacak.

Nasıl olacak? Öncelikle turne rotalarının genişlemesi bekleniyor. Konser durağı haline gelen yeni “değerli” şehirler bekleyebiliriz. Ortadoğu’da, Afrika’da, Doğu Avrupa’da, Uzak Doğu’da konser izlemeye meraklı ve henüz tatmin olmamış kitleler var. Ancak gelirler büyürken salonların küçüleceği öngörüsü var. Live Nation, AEG gibi devlerin stadyum

Yazının Devamı

“Yeni soul” nedir, ne değildir?

22 Eylül 2018

Blood Orange adı altında müzik yapan İngiliz müzisyen, şarkıcı ve besteci Dev Hynes’ın yeni albümü “Negro Swan”, çağdaş soul müzik hakkında güncel bir değerlendirmeyi de beraberinde getiriyor.

Jazzy art funk.” “Post punk.” “Dream pop.” “Chillwave.” “Lo-fi /hip hop soul.” “Downtempo rock.” “Spacey chillwave.” “Anxious alt-pop.” “Progressive R&B.” “Indie hip hop.” Bunlar sağda solda çıkan yazılarda albümü tanımlamak için kullanılmış ifadelerden bazıları. Neredeyse tamamını aynı cümlede kullanan da var. Bir albüm hem “post punk”, hem de “spacey chillwave” olabiliyor demek ki. “Marksist kapitalistler” gibi bir şey.

İnsan tabii şunu düşünüyor. Bu nasıl bir tarzdır ki bu kadar iddialı, havalı ve yaratıcı tanımlarla tarif etmek zorunda kalıyorsunuz. Ama gene de net bir tarif veremiyorsunuz. Bu nasıl sofistike bir müzisyenliktir ki Debussy’yi, Fauré’yi Mozart’ı, Bach’ı, Beethoven’ı bu kadar fazla sıfatla anlatamıyor insanlık. Ama Dev Hynes’ı böyle böyle ele alıyor. Müzikte olduğu kadar müzik yazarlığında da yepyeni ufuklara doğru evriliyoruz, o kesin. Bu tanımlar bugünün müzik dünyasında pek çok albüm için kullanılan standart tanımlardan sadece bazıları. Alt-türler diyelim. Eskiden

Yazının Devamı

Tavuk dönerli yazı

18 Eylül 2018

'Et mi tavuk mu?' diye soruyor. “Kes bir tavuk” diyorum. Şöyle bir memleket tadı gelsin damağımıza...

Varşova’nın havalı AVM’lerinden Galeria Mokotow’dayım. Üst kattaki yemek katında pek çok şık restoran ve kafe var. Sağlıklı fast food’lar, salata barları her yanda. Ama Kebab King’in önünde kuyruk var. Ben de girdim. Önce tavuk döner bitiyormuş. Sağlıklı bulan var. Ucuz diyen var. Bizim gariban tavuk döner burada sağlıklı alternatif olmuş meğer.

Bir köşeye oturdum. Dürümümü ısırdım. Gözüm ilerideki sinemanın girişinde duran “Predator” afişine dalıp giderken Kadıköy’e ışınlanmışım.

İskelenin yanında “Tavuk döner artı ayran 2.5 TL” yazan pankart gözümün önünde. Flaş flaş flaş diye patlayan haber sitesi manşeti gibi renkli, iddialı, bol sarılı siyahlı. Hemen altında tombul bir tavuk döner her gün gururla döner. Yanaşan vapurlara, gelen geçen yolcu motorlarına, balıkçılara, her gün iskeleden çıkan, iskeleye koşturan çeşit çeşit insana fakir fukaranın imdadına yetişen süper kahraman gibi gururla selam verir.

“Martıdır o” diyen var. Martı bile olsa bu fiyata kurtarmaz ki. “Devlet sübvanse ediyor” diyenini duydum. “Bu da olmasa fakir fukara ayaklanacak. Toplumsal patlama yaşanmasın diye

Yazının Devamı

Geçen haftanın soundtrack’i

16 Eylül 2018

Geçtiğimiz hafta kulağımıza çalınan müzikler üzerine notlar, bilgiler, öneriler ve yorumlar.

Tribe (with J Cole)-Bas, J Cole: New York Queens kökenli rapçi Bas, Milky Way adlı albümünü iki hafta önce yayınladı. Ayrıntılı ele alınmayı hak eden bu şahane eklektik çalışmada moda rap beat’lerine pek itibar edilmemiş. Komşu janralardan şahane esinlenmeler ve sample’larla harika yeni bir seviyeye geçilmiş. Bu şarkıyı bir caz kanalını dinlerken not etmiştim. Zihin açıcı bu albüm hakkında geniş bir analiz pek yakında.

“Electricity” (with Dua Lipa) -Mark Ronson, Diplo: Dans aleminin iki ustası. Biri geleneksel dans beat’lerini bugüne tercüme eden müthiş bir kulak. Diğeri elektronik beat’in en tecrübeli isimlerinden biri. Dua Lipa’yla bir işe girişmeleri hayırlı olmuş. Eskiden Rihanna’nın sesini duyan tutmayın beni diye sahneye atlayıp dans etmek isterdi. Bugün bu misyonu Dua Lipa devraldı. Mikrofona öksürse yaz hit’i oluyor, hapşırsa sonbahar kulüp marşı oluyor.

“Where You Come From” Disclosure: Kalite beat’lerden bahsediyorsak Disclosure’dan da bahsetmemiz lazım. Geçen hafta paylaştıkları house ağırlıklı parçayı gece geç saat dinlerim diye atmıştım kenara. Son bir aydır devamlı yeni parça

Yazının Devamı