Bugünlerde herkes Kadıköy’den bahsediyor. Bu semti özel kılan pek çok şey var. Bazılarını ben anlatayım.
Time Out, New York Times ve LA Times’ta aynı dönemde Kadıköy ile ilgili yazılar çıktı. Time Out, yeme içme mekanları ve eğlence hayatı açısından ele almış. New York Times, turistler tarafından ıskalanan halbuki mutlaka görülmesi gereken orijinal bir semt olarak değerlendirmiş. Geleneksel mekanlarını anlatıp ucuzluğuna (herhalde turistler açısından) değinmiş. LA Times ise semtin gençler için liberal bir yaşam tarzı sunduğundan bahsediyor. Özellikle son bir iki yılda bu yönüyle cazip olduğunu ve göç aldığını anlatmış. Ben de Kadıköy’ün son 10 15 yılda hızla değişerek kazandığı bu cazibenin nedenlerini, değişimin içerisinden bir gözle anlatmaya çalışayım.
Her şey Moda’yla başladı. Yaklaşık 10 yıl önce Moda’ya taşınma nedenim ne popüler olması, ne de şehir içinde sevimli bir sahil kasabası hayatı sunmasıydı. Evet, Moda şehir içinde bir sahil kasabasıydı, muhteşemdi. Hele yağmurlu çamurlu kara kış günlerinde sokaklarda kediler ve köpekler dışında kimse yokken sadece size aitmiş gibi gelir. Yalnız başınıza yürür, Adalar’a doğru uzun uzun bakar, bulutlanan hava gece gibi karardığından erkenden çakmaya başlayan Fenerbahçe fenerine karşı Koço’ya oturursunuz. Dekor 1970’lerden beri değişmemiştir. Aynı Moda’nın kendisi gibi. Dışarıda dev lodos dalgaları Moda iskelesini döver, sanki içeride bir köşede eski bir Türk filminin romantik sahnesinde Tarık Akan’la Gülşen Bubikoğlu yemek yemektedir.
Moda ve Kadıköy 2000’lerin başında hâlâ böyleydi. İstanbul’un 2000’lerin çılgınca büyüyen, çılgınca eğlenen, başdöndürücü ve verimli kaosundan nasibini henüz almamıştı. ‘70’lerden itibaren gelişen, ‘90’lardan sonra daha da görünür olan bir alternatif kültüre sahipti. Her zaman kendine has insanları ve mahalle yaşantısı vardı ama ben ve benim gibi sonradan Kadıköy’e geçenlerin esas taşınma nedeni bunun gibi güzellikler değildi. Neden ekonomikti. Moda’da kiralar ucuzdu.
“Sonradan” Kadıköylüler dalgası
Cihangir, Nişantaşı, Teşvikiye artık oturulamaz hale gelmişti. Aramızda bir Boğaz vardı ve “Çok da dert değil” diye düşünmeye başlamıştık. 20 dakikalık şahane bir vapur yolculuğu işin gücün arasında nefis bir molaydı. Moda’ya, taşınabileceğimiz ucuz semtler içinde en makulü olduğu için taşınmıştık. Zamanla Moda’yla kalmadı, Kadıköy’ün sahil şeridine, Bahariye’ye ve Yeldeğirmeni’ne kadar yayıldı bu “taşınma”lar. Sadece belli semtlerden değil, İstanbul’un her yerinden insanlar gelmeye başladı. Sanatçılar, kreatif işlerde çalışanlar, gazeteciler, henüz gelişen dijital mecralarda çalışanlar, akademisyenler ilk dalgaydı. Ardından herkes akın etti. Sokaklar tanıdık doldu. Bizim gibi “sonradan” Kadıköylüler sayesinde (kimilerine göre de bizim yüzümüzden) Kadıköy bir “revival” yaşadı. Sonradan Kadıköylülerin Kadıköy’e ihtiyacı vardı. Eskiler; Adalar’ı, Kadıköy’den Moda’ya yürümeyi, Caddebostan sahilindeki kayalara oturup denize bakmayı sıradan işler olarak görüyorlardı. Halbuki biz bunlara açtık.
Yeni bir kültür doğdu
Ucuzluk ilk dalganın nedeniydi. Ama her şey bu değildi. Kadıköy kimseye kökeni, siyasi düşüncesi, cinsel kimliği sorulmayan özgür bir yerdi. Semtin eskiden beri süregelen Cumhuriyetçi, modern ve özgürlükçü yaşam tarzı yüzünden de rahat etmek isteyenler Kadıköy’de kendilerine bir yer bulmaya geldiler. Buranın köklü alternatif kültürüne eklemlendiler. Sonradan gelenler, ilk gelenlerin yarattığı hareketi büyüttü. Klasik mekanlar, çay bahçeleri, ‘90’lardan bu yana açık olan barlar, kafeler, restoranlar, meyhaneler. Bu mekanlar yeni müşterilerini ağırlamaya ve canlanmaya başladı. Ardından üçüncü dalga geldi. Onlar kendi mekanlarını açmaya başladılar. Yeni kafeler, modern meyhaneler, restoranlar, kahvaltıcılar, barlar. Giyim kuşamcılar, konsept tasarımcılar, organik ürün satan marketler, üçüncü nesil fast foodcular, vegan vejetaryen yemekleri yapan yerler, havalı fırınlar, bol kepçe lokantaları, dönerciler, kuru fasulyecilerle bir arada büyük bir renk oldu. Kadıköy’ün çehresi değişti. Kadıköy’ün yeni bir ahalisi oldu ve bu ahali kendi arasında ve eskilerle itişip kakışsa da birlikte yaşamayı sevdi. Bu ortak yaşamdan yeni bir kültür ortaya çıktı. Sıkıntılarıyla sancılarıyla elbette.
Özetle Kadıköy’ü özel yapan niteliklerin temelinde göç alması var. Kadıköy’ün tarihini biraz okuyan biri zaten her zaman farklı kimliklerin yaşadığı bir yer olduğunu görebilir. Bugün de olan biten farklı değil aslında. Kadıköy aslında her zamanki cazibesini, kendini dönüştürerek bugün de koruyor. Yemesi içmesi, keyfi, sahili, çarşısı, tarihi, insanları, karakterleri ayrı. Onları da başka yazılarda konuşuruz belki.