Dünyadaki en yaygın zincir hamburger-cilerden birinin kahve reklamında film boyunca türlü türlü lokal kahve dükkânından kahve siparişi ve servisi manzaraları izliyoruz. Üçüncü nesil kahvecilerle dalga geçen reklamda, sunumların abartılı olmasından, insana yok artık dedirtecek kahve fincanlarından, kimya laboratuvarı gibi ortamlardan ve hayli yaratıcı demleme tekniklerinden örnekler görüyoruz. Ardından tabii ki baristaların kıyafetleri ve tarzları ve tavırları inceden alay konusu görünüyor.
Bu mekânlarda gördüğümüz müşteriler genellikle önlerine gelen kahveye hayretle bakıyorlar. Kimi karmaşık menüler arasında kaybolduğundan ne içeceğini bir türlü bilemiyor. Kimisinin yanlış siparişi verdiğini önüne gelen kahveye bakışından anlıyoruz. Sonunda zincir hamburgercinin kasasındayız, müşteri “Kahve lütfen” diyor. Ve kahvesi hemen önüne konuyor. Son.
Reklamı gülümsemeyle izledim çünkü gerçekten de bu tip durumlarda hepimiz kalmışızdır. Seçenekler iyi güzel ama gerçekten de bazen yırtınıp çırpınmadan önünüze bir fincan kahve konması çok daha büyük ve değerli bir hizmet olabilir.
***
Dünyanın hemen yer yerinde lokal olan olmayan onlarca yüzlerce kahveciye gitmişimdir. Benden daha fazla “kafeci” çok az insan olabileceğini düşünüyorum. Kafelerde vakit geçirmeyi seviyorum. Batı’da 19’uncu yüzyılın kahve kültürüne dair araştırmayı, anekdotlar toplamayı, romanlardan, resimlerden, biyografilerden filmlerden çekip çıkardığım “kafe/kahve” sahnelerini defalarca okumayı/izlemeyi ve analiz etmeyi seviyorum. Aynı şekilde, kahvehane ve kahve kültürümüze dair de elimden geldiğince okuyorum. Özellikle Cumhuriyet dönemi yazarlarının eserlerinden, anılarından, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayımlanmış muhtelif köşe yazılarından kahve kültürüne dair izleri toplamak da hobim.
O yüzden bu konuda bir iki laf etme hakkını naçizane kendimde görüyorum. Anlatılacak, yazılacak çok şey var. Ama bu yazıda şuradan başlayayım: Lokal kafelerin işi artık daha zor. Kafe işletmeciliği bütün dünyada giderek butik bir iş olmaktan çıkıp zincirleşmeye ve dolayısıyla aynılaşmaya, standartlaşmaya doğru gidiyor. Bir süre önce “butik” olan değerliydi. Ancak şimdi işe butik başlayanlar da şubeleşmeye devleşmeye başladı. Kahve piyasası inanılmaz bir rekabete ve hareketliliğe sahne oluyor.
En son haber şu: Geçen yıl hisselerinin büyük çoğunluğunu Nescafé ve Nespresso’nun da sahibi Nestlé’ye satan ABD’nin meşhur butik kahvecisi Blue Bottle, şimdi İtalya’ya girmeye hazırlanıyor. Yani bir butik kafe, dev bir kahvecinin altında başka butik kafelerle rekabet için İtalya’ya girecek. Amaç butik ve yerel kafelerinden memnun İtalyanları bu alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışmak.
Yazının başlığına gelecek olursam, kahve hakikaten de sadece kahve değil. İşin içinde günlük yaşam kültürü, ekonomi, ağız tadı, keyif, trendler, heyecan, rekabet, macera, aksiyon ne ararsanız var. Ara sıra size kahvelerden, kahvecilerden ve kahve dünyasında olan bitenlerden söz edeceğim. Eleştirilerinizi, görüşlerinizi, tecrübelerinizi, kahve kültürüne ve kafelere dair bilgilerinizi beklerim.