Zevkler ve renkler tartışılmaz. Bizimkisi farklı kulaklara hitap eden güncel albümler arasında bir pazar yolculuğu.
“Slow Air” Still Corners
Still Corners’ın insanı hipnotize edip içine çeken müziğinin temelinde Air’vari gitar riff’leri var. Ama İngiliz ikilinin dördüncü stüdyo çalışmasında dikkatli kulaklara yapılan müzikal referanslar bu kadarla sınırlı değil. Pink Floyd’dan Chris Isaak’e, Fleetwood Mac’e insana tatlı rüyalar gördüren, güzel müzikal anıları canlandıran bir albüm bu. Still Corners üzerinde gezeceği toprakları dikkatle seçmiş. Elde ettiği müzikal birikimin hiç acele etmeden tadını çıkarıyor gibi. Bu albümün bir temel mesajı varsa o da sakin ol, acele etme olabilir. Bunu yapanlar için cennetin kapıları ardına kadar açılmış durumda. Haftanın en keyifli en “dinleyici dostu” albümü.
“Hive Mind” The Internet
Caz, hip hop, R&B üçgeninde gezinen müzisyenler arasında son dönemde galiba en fazla keyif veren The Internet oldu. Dördüncü uzunçalar albümleri yayınlanalı bir ay kadar oluyor ve dinledikçe insanın dinleyesi geliyor. Los Angeles çıkışlı beş müzisyenin klasik soul ve R&B’nin klasik kalıplarını modernize etme çabalarına şapka çıkarmamak mümkün değil. Bu modernize etme,
Yarı Japon ve yarı Amerikalı Mitski, yılların İngiliz indie rock grubu The Coral, Yo-Yo Ma ve yeni bir mixtape yayınlayan Santigold. Haftanın albümleri şöyle.
“Be the Cowboy” - Mitski
Babası Amerikalı, annesi Japon Mitski’nin hayatı, babasının işi nedeniyle pek çok ülkede geçmiş. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bu ülkelerin hiçbirinde kök salamamış. Ta ki aile New York’a yerleşene kadar. Mitski burada kendisini entelektüel bir popçu haline getiren imkanlara kavuşmuş. Entelektüel popçu demiyor tabii ki kendine ama bu benim hem müziğini hem de duruşunu tanımlamak için kullanabileceğim “indie müzisyen”den daha uygun bir tanım. Mitski’nin müziği “entertainment” olmasından çok insana ve kadın olmaya dair bir mesaj niteliği de taşıyor. Bu beşinci stüdyo albümü 2016 tarihli albüm “Puberty”nin de devamı niteliğinde. Albümde yer alan pek çok şarkıda bir kadının ailesi ve hayatındaki insanlarla ilişkileri anlatılıyor. Daha doğrusu Mitski’nin kadın olma hallerine dair fikirlerini şarkılar halinde izliyoruz. Öte yandan her biri iki küsur dakikadan uzun olmayan bu şarkılar tarz olarak çok geniş bir yelpazede. Kısa süren ama çoğu güçlü şarkılar var içlerinde. “Nobody” gibi hayli doğrudan ve
Şimdi anlatacaklarım, çocuk sahibi olmayanlara hiçbir şey ifade etmeyecek. Muhtemelen süper “uncool” ve sıkıcı bir konu bu onlar için. Biliyorum çünkü ben de böyleydim. Çocuk mu? Yolumu değiştiririm. Gerekirse şehir değiştiririm. Ama çocuk olduktan sonra her şey değişiyor işte.
“Lost In Translation”da Bob Harris (Bill Murray), Charlotte’a (Scarlett Johansson) şöyle diyordu: “Hayatının en dehşet verici günü ilk çocuğunun doğduğu gündür. Hayatın, senin bildiğin şekliyle artık bitmiştir. Asla geri gelmeyecek. Ama zamanla yürümeye başlarlar. Sonra konuşmayı öğrenirler. Ve sen hep onlarla birlikte olmak istersin. Sonunda hayatın boyunca karşılaştığın en şahane insanlar oluverirler.”
Ebeveyn olmayı bu kadar basit ve güçlü bir biçimde anlatan başka bir cümle bilmiyorum.
Cümlenin son kısmına odaklanın bir an için. Onlarla birlikte olmak. İnsan her yere çocuğuyla gitmek istiyor. Ama bunu yapmak kolay değil. Çünkü çocuk, bizim memlekette çok sevilen, ama kamusal yaşamda pek yer verilmeyen bir şey. Ben dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar çocukluya yardım eden, çocuklunun halinden anlayan insanlar görmedim. Bakın bu doğru. Biz çocuk seven, çocuklara bayılan bir milletiz. Çocuk mevzubahis
Geçen hafta Aretha Franklin 76 yaşında hayata veda etti. “Soul’un kraliçesi”ydi. Popun kraliçesi Madonna ise 60’ına bastı. Aretha’yı kaybettik, Madonna’ya iyi bakmamız lazım, başka Madonna yok.
Madonna 60 yaşında” ne demek yahu! Aklım almıyor. Madonna 60 yaşında haberlerini görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Haberleri okuyup okuyup etrafıma bakındım. Varşova’nın kafelerinde kendisine “Madonna nasıl 60 olur?” diye soracağım birilerini arayıp durdum. Lehçe bilmemem tabii önümde büyük bir engel oluşturdu. Benim gözümde Madonna yaşsız, zamansız bir pop ikonu. Yaşlanması mümkün değil. 60 olamaz. Daha sonra yutkunarak yeniden gözümü ekrana diktim. Aretha Franklin’in ölüm haberi geldi. Soul’un kraliçesi 76 yaşında hayata veda etti. Onun 76 olmasına bir itirazım yok oysa ki. Aretha Franklin soul ve popüler müzik tarihinin neredeyse en başından beri vardı benim için. O 76 yaşında olabilirdi. Artık yaşlandığı biliniyordu. Hasta olduğu biliniyordu. 2010’da pankreas kanseri teşhisi konmuştu. Yine de sahneleri tamamen terk etmemişti.
Franklin deyince ‘60’lar ve ‘70’ler geliyor aklıma. Zihnimde yer eden Franklin ‘80’ler, ‘90’lar ve sonrasında yok. 60’larda takılıyor. Soul müziğin, blues ve
Bugün sizi müzisyen ve prodüktör Harun İyicil (Baker Aaron) ile tanıştırmak istiyorum. R&B, hip hop, soul dinleyen birinin “Prelusion” adlı EP’ye kayıtsız kalması zor
Baker Aaron’ı duymamışsınızdır. Ben de bir süre önce bu köşede çalışmalarına yer verdiğim müzisyen ve prodüktör Kerem Akdağ sayesinde tanıştım bu isimle. “Prelusion” adlı bir EP’si yayınlayınca iki çift laf etmek şart oldu. Baker Aaron yani Harun İyicil, Kerem Akdağ gibi soul, R&B, hip hop tarzlarının bir araya geçtiği bir zeminde kendine has müzikler üretmeye çalışıyor. Dünyanın farklı şehirlerindeki sanatçılarla işbirliği yapıyor. Onları stüdyosuna alıyor ve onlarla kayıtlar yapıyor.
İyicil, müziğe ilgi duyan, içinde müzisyenler de bulunan bir ailede yetiştiğini anlattı. Küçük yaşta orga ilgi duyduğu görülünce derhal klasik piyano dersleri almasına karar verilmiş. Müziğe ilk ciddi adımının bu olduğunu düşünüyor. Daha sonra Kadıköy Anadolu Lisesi’nde pek çok arkadaşıyla birlikte rock’a ilgi duymaya başlamış. “Bu dönemde bulabildiğim her türlü gitar, bas gitar ve davulla epey zaman geçirdim ve amatör gruplarla sahne aldım. Lisenin sonlarına doğru ilgim kulak dolgunluğumun da epey olduğu, caz, funk ve soul’a doğru
Elektronik sigarayı ilk gördüğümde “Bunu içeceğime, gerçeğini içer, sağlıksız sağlıksız ölürüm daha iyi” diye düşünmüştüm. Sigarayı bırakalı bayağı oluyor şükürler olsun, ama bugün de aynısını düşünüyorum. Şu garip şekilsiz cihazı elime kıstırıp ha bire ağzıma götüreceğime, o şekilsiz boru gibi ağızlığı dudaklarıma dayayıp içindeki dumanı ciğerime çekeceğime, Red Kit gibi ağzıma bir dal parçası alır, öyle dolaşırım daha iyi. En azından arkamdan hem sağlıksızdı hem de sigara bile değil bu aptal mereti içerek öldü” dedirtmemiş olurum. En kötü manyağın tekiydi, ağzında dalla dolaşırdı derler, ki bin kere daha iyi.
Fakat işte bu benim. Artık kimse böyle düşünmüyor. Aksine, elektronik sigara bugün inanılmaz bir moda ve çılgınlık halini aldı. Varşova’da (hafta sonu Berlin’deydim, orada da durum benzer) artık bir kafeye girdiğinizde her masada telefon ve yanında bir elektronik sigara durduğunu görüyorsunuz. Ofislerde de durum aynı. Bu adeta bir statü nesnesi olmuş durumda. Aynı cep telefonu gibi. Şık şık tasarımlar, onlara uygun şarj kabloları, kılıflarla birlikte elektronik sigaralar herkesin elinde. İçlerine çekip havalı havalı üflüyorlar. Cidden çok garip geliyor. Üstelik e-sigaraların
Spotify’ın hazırladığı ve şu ara en fazla dinlenen şarkıların yer aldığı Viral 50 Türkiye listesine bakarken dikkat çeken isimleri incelemeye devam.
Viral 50 Turkey listesini incelemeye dün başlamıştım. Bugün devam. Bu tip listelerde birbiriyle alakasız bir sürü şarkının olması şaşırtıcı değil. Bazen bir rap şarkısı bazen de bir DJ’in dans ritimleri, bazen evde yapılmış bir akustik kayıt. Bu şarkıların ortak noktası çok dinleniyor olmaları. Bu listenin güzel yanı da insanı her zaman şaşırtan yeni şeyler keşfetme imkanı sağlaması.
Mesela rapçi Şam’ın “Efsane” adlı şarkısını ilk kez burada duydum. “İbo’dan kurtulduk başladı İdo” diye dert yanan eleştirel sözleriyle Şam’ın şarkılarına bakmaya başladım ve “Ailem İçin”, “Bu Kafanın Ötesi”, “Kader ve Oyunlar” gibi single’lara rastladım. Türkçe rap’in artık çok çeşitli alt türleri var. Hem dinleyici çok gelişti ve değişti hem de MC’ler ve beatmaker’lar bu dinleyiciyi ileri taşıdı. Kemik rap dinleyicisi dışında iyi ve kaliteli müzik arayan dinleyici hip hop aleminde kendine uygun şeyler bulmaya başladı. Viral listesinde hayli rap şarkısı var, belki nedenlerinden biri budur. Ama elbette burada başka bir analiz daha mümkün.
Eskiden Türkçe en
Spotify’ın Türkiye Viral 50 listesini dinlemeye başlayınca ilginç ve hayli yaratıcı isimlerle karşılaştım. Bildiğiniz gibi değil.
Spotify’ın Viral listelerini ülke ülke gezmeyi çok seviyorum. Belçika’da şu anda en çok ne dinleniyor? Brezilya’da, Kanada’da, Kolombiya’da, Estonya’da, Japonya’da, Malezya’da, Filipinler’de ya da Vietnam’da insanlar şu ara nelere ilgi duyuyorlar acaba? Hani bazen soruyorsunuz ya yeni müzikleri nereden takip edelim, yeni sanatçılarla nasıl tanışalım. Eğer gerçekten bunu istiyorsanız ve cesaretiniz de varsa buyrun Spotify’In Viral listelerine bakın.
Viral listeleri global listelerden farklı olarak en yeni albümler arasında en fazla satan ya da dinlenenleri değil, o anda en fazla dinlenenleri gösteriyor. Yani viral listelerinin güzelliği eski yeni, lokal - global her tür şarkıya bu listelerde rastlıyor olabilmek. Bazen sabah kahvemi bu listeleri karıştırarak içiyorum. Kulaklığı takıp ülke ülke kıta kıta dolaşmaya başlıyorum. Berbat şeyler çok. Ama bu listeleri dolaşırken şarkılara iyi kötü sevdim sevmedim diye yaklaşmıyorum. İlgimi çeken, karşıma çıkan müziklerin çeşitliliği. Bazen Malay dilinde bir baladla, bazen İspanyolca bir rock şarkısıyla, bazen çok