Dünya, gittikçe demok-ratlaşıyor ve şeffaflaşıyor” diyerek kendilerini değil de, başkalarını kandırmaya çalışanlar “fildişi kulelerde” masal anlatan yalancı büyücülere benziyor...
Sözde “demokratlaşan” dünyayı yöneten küresel güçler, hayatın her alanında ve her yerde milletleri esir almış.
Bağımlı hale getirmiş...
Markaları adeta “tanrılaştırmış” ve milyarlarca insan bu markalara sahip olabilmek adına organize her suçun ve her tuzağın peşinden dörtnala koşmuş...
Koşmaya da devam ediyor!
Ve hiç kimse savaşlardan, yıkılan kentlerden, göçlerden, üretilen maddi ve manevi hastalıkların pençesinde kıvranan kalabalıklardan bahsetmiyor!
***
Baba evi başlıklı pazar günkü yazımızda Elazığ’da olduğumuzu ve gözlemlerimize devam edeceğimizi belirtmiştik.
Memlekete ayak bastığımızın ertesi günü ABD’nin Ankara Büyükelçiliği resmi web sitesinden Türkiye’de Hatay, Kilis, Gaziantep Şanlıurfa, Şırnak, Diyarbakır, Van, Siirt, Muş, Mardin, Batman, Bingöl, Tunceli, Hakkari, Bitlis, Elazığ, Adana, İzmir ve Muğla illerine gidilmemesi konusunda vatandaşlarını uyardığını öğrendik.
Ve 19 Yasaklı Şehir!
Önce çok üzüldük, biraz düşününce sonuçları hesaplanmış ve kurgulanmış bu “komedya” gibi duran bu oyuna yenik düşmemek için ne yapılması gerektiğini de bulmaya çalıştık!
* * *
Listenin yayınlandığı gün Elazığ’daydık.
Ve yasaklı kentler listesine baktığımızda genellikle Doğu ve Güneydoğu illerinin oluşu bizi şüpheye düşürdü!
Elazığ’dayız...
Yani, baba evinde.
Doğduğum yer, çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği memleketim; Elazığ. Otuz beş yıldan beri iki yılda bir gelerek hasret gideriyoruz.
Kimi insanların ve şehirlerin kaderi, ülkesinin kaderine benzer.
Ve adeta Elazığ gibi.
Kentin seyir defterine baktığım zaman Türkiye’nin kaderini yaşıyor sanki...
Yani, çoğu zaman itilmişliği, horlanmışlığı ve “değerli yalnızlığa” sürüklenişi ve etrafının ateş çemberine dönüşmesindeki talihsizliği gibi...
Ankara’-daydık...
Ve seksen kişilik dost grubuyla uzun bir akşam yemeğinde bir araya geldik.
İşadamı, siyasetçi, gazeteci, bürokrat, asker, polis, savcı, hâkim, mühendis ve yüksek yargıya mensup dostlarla hasret giderdik...
Çocukluk yıllarına kadar dayanan dostluklarımızın samimiyetine güvenerek hemen herkes inandığı şeyleri konuşmaya çalıştı...
Konu ister istemez siyaset, medya, ekonomi ve adalete geliyor...
Ve bir ara dayanamayıp dedim ki;
- Bu ülkede gerçekten bir hukuk komedisi oynanıyor. Dört yıl önce hukukun üstünlüğü diyenler ve adaletten söz edenler ve hukuk adına operasyon yaparak ortalığı kasıp kavuranlar hukukçuydu ama şimdi yoklar! Kaçıp gittiler...
Teröristler akıllı değildir ama akıllı insanlar tarafından yönetildiği de artık bir gerçek!
Dış akıl mekanizmalarınca yönetilen eylemlerin ve stratejilerin büyük hedefleri vardır.
Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan siyasi kriz ekonomik krize dönüşünce, Antalya’da gıda ve turizm sektörü zor günler yaşıyor...
Rus turistlerin gelmeyişiyle kendine yeni pazar arayan turizmciler önce Almanya’ya yönelmiş...
Ve İstanbul Sultanahmet’te patlayan bomba sonrası Alman turistler ölünce rezervasyonlar iptal edilmiş...
Turizmciler, Amerika’da yaşayan İranlılara ve İsrail’e yönelmiş...
Bu defa İstiklal Caddesi’ndeki bombalı eylemde ise İranlı ve İsrailli vatandaşların ölünce yine rezervasyonlar iptal edilmiş.
Cuma günkü yazımızda ülkemizdeki yabancı bir bankanın en üst düzey yetkilisi olan dostumuz, rakamlarla dünya ekonomisinin nereye gittiğini anlatmıştı.
Farklı ülkelerdeki ‘Büyüme’ ve ‘Faiz’ oranlarını tablolarla göstermiş ve özetle demişti ki:
- Dünya büyümez iken, Türkiye yüzde 4 ile büyümeye devam ediyor. Faiz oranları AB ülkelerinde sıfır olmuş iken ve ABD faizleri artırmamaya kendini endekslemiş ve Türkiye’den daha çok faiz veren ülkeler var iken, Türkiye cazip ülke olmaya devam ediyor!
-
Dostumuzla yaptığımız sohbete devam ediyoruz.
Ve ülkemizde en çok gündeme getirilen diğer bir konu ise işsizlik!
Ekonomik kriz beklen-tilerini fısıltılar üzerine inşa ederek ülkeyi bir felaketin eşiğine getirmek isteyenlerin koro halinde söylediği şarkıyı ne acıdır ki büyük kalabalıklar da yıllardan beri dinliyor ve genellikle de etkileniyor!
Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı bir bankanın en üst düzey yetkilisiyle uzun bir sohbet ettik...
“Türkiye nereye gidiyor?” sorumuza gülümsedi ve, “Ben, dünya nereye gidiyor? sorusuna cevap vereyim... Ve haliyle Türkiye’nin de nereye gittiğini birlikte öğrenmiş olalım!” dedi.
Dostumuz, bilgisayarın başına oturup “tr.tradingeconomics.com” sitesini açtı ve “Bakalım, rakamların dili ne diyor bizlere!” dedi.
“Biz bankacılar fısıltıları dikkate alırız ama kararlarımızı fısıltılara göre değil, bilimsel göstergelere bakarak analizler yapar ve sonra da karar veririz.”
* * *
Ve ekonomik göstergeler üzerinden analizlerine başladı.
Büyüme oranları
Noam Chomsky diyor ki;
- Özelleştirilecek herhangi bir hizmet için yapılacak ilk şey onun kötü çalışmasını sağlamaktır, böylelikle insanlar diyecektir ki: “Bunu başımızdan atmak istiyoruz . İşlemiyor, çalışmıyor. Onu Lockheed’e verelim.”
Ve devam ediyor;
- Böylelikle ilk önce sistemi yanlış işler hale getirirsiniz. Ardından bunu şirket sektörüne aktarabilmek için halk desteğini alırsınız!
Propaganda ve Toplumsal Zihin adlı eserinde büyük kalabalıkların şartlanmış alışkanlıklarını değiştirebilmenin birinci kuralının algıyı bozmaktan geçtiğini vurgulayan Chomsky’in bahsettiği o günlerden geçiyoruz...
Ve bahsettiği algı operasyonlarıyla yüzleşiyoruz!
***