Trabzon-Feyenoord hattı

13 Ağustos 2002


<#comment>Fenerbahçe’nin cuma günü Trabzon’da düştüğü oyun kurma ve hücum sıkıntısı bu akşamki maç için yazılan korku senaryolarının çıkış noktası olarak kullanılıyor. Bu mantıklı mı? Bakalım.
Bordo - Mavililerin hızlı göbek savunmacıları ve neredeyse onlarla içi içe çalışan, üç orta saha oyuncusuyla yarattığı kabus kalabalık, Fenerbahçe’nin golcü üçlüsünün etkisini sıfırladı. Evet bu doğru. Bunu bozmak pek tabii mümkün olabilirdi, ama Fenerbahçe’nin ne kanat organizasyonları bunu yapacak olgunluktaydı, ne de orta sahasının göbeği Ortega ve Revivo’dan oyun kurma görevini devralacak yetenekteydi. Bunlar elde veriyken bakılması gereken kişi teknik direktör oluyor tabii.
Neler yapılabilirdi? Belki Ortega’yı oyundan çıkarmak yerine o kalabalıktan çekip biraz daha geride kullanmak ve Washington’u oyundan çıkarıp, Serhat’ı o bölgeye sürmek de düşünülebilirdi. Fenerbahçe savunmasını sadece Mehmet Yılmaz tehdit ederken, oraya üç kişi bağlamak yerine Fenerbahçe’nin’işlemeyen sağ kanadında Fatih kullanılabilirdi. Ama Lorant’ın tercihi böyle olmadı. Alman teknik adam yine takımını saha içinde dönüştürmeye çalışmadı. Doğrudur. Ama zaten baştan beri Lorant’tan beklenen de bu

Yazının Devamı

90 dakika

10 Ağustos 2002


<#comment>Arkadaşları, Petkoviç’in yanına koşuyor. Onu tebrik ediyorlar. Penaltı kurtaran kalecilerin yaşadığını, yaşıyor Avustralyalı... Doğrusu hak ediyor. Revivo’nun ceza sahasının ön çizgisinden kullandığı serbest vuruşu, 90’dan çıkarmış. Neredeyse penaltı... 36’daki pozisyonun bir önemi daha var; Bu, Fenerbahçe’nin ilk yarıda kaleyi bulan tek şutu. Yani; Fenerbahçe yine bir serbest vuruş takımı.

Etkisiz başladı
Halbuki oyunu kendi ceza sahası çevresinde kabul eden Trabzonspor, maça rakibinden daha fazla tehdit bekler gibi başladı. Bu geriye çekilmişlik ve maçtan bir saat önce başlayan "Yönetim istifa" tezahüratlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Kadıköylüler’in deneyimsiz rakipleri önünde daha başarılı olacağı düşünülebilirdi. Doğalı da buydu. Ama öyle olmadı...

Trabzon açıldı

Yazının Devamı

Korkutan Rüştü

30 Temmuz 2002


<#comment>Feyenoord Rotterdam’ın geçen yıl attığı 68 golün 41’i iki oyuncuya ait. Sakatlıktan yeni çıkan ve ilk maça yetişse bile yetersiz formu nedeniyle ilk 11’e girmesi zor olan Pierre Van Hooijdonk’un 24, Milan’a giden Danimarkalı Jon Dahl Tomasson’un ise 17 sayısı var. Hollandalılar’ın yaşadığı bu sıkıntılı durum Fenerbahçe açısından bariz bir avantaj gibi görünüyor.
Ama asıl büyük avantaj belki de bugüne kadar hiç bir Türk takımının yaşamadığı rakibine yaşatmadığı bir psikolojik durumdan kaynaklanıyor. Haziran ayı boyunca muhteşem bir performans gösteren, Ronaldo, Rivaldo ve Ronaldinho gibi dev forvetlere 180 dakika boyunca acı çektiren Rüştü Reçber’in yarattığı korku bu. Rüştü artık geçen yılki 0 puanlı takımının 12 gol yiyen kalecisi değil kimsenin gözünde. Bu rahatsızlığı Rotterdamlı oyuncuların ve teknik direktör Marwijk’in demeçlerinde de rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ortega, Washington veya Revivo’dan önce ağızlarından çıkan ilk isim Rüştü oluyor. Dünya çapında bir kaleciye sahip olan bir rakip karşısında golcülerinden mahrum olmak içinden çıkılması zor bir durum. Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda karşılaşılması hiç istenmeyecek bir sıkıntı.
Bu temel

Yazının Devamı

100. yıl cenderesi

25 Temmuz 2002


<#comment>Hazırlık maçlarının televizyonlarda yayınlanmasının sorunlar yarattığı açık. Sıradan bir amatör ya da yeni toplanmış bir orta sınıf takımla yapılan ve aslında lig süresince oynanan bir antrenman maçından bile daha az şey anlatan karşılaşmalarla (o maçlarda en azından kendi takımınızın hazır yedekleri rakibiniz oluyor) yargıya varılması düpedüz bir yanılgı. Kupa bittiğinden bu yana neredeyse her akşam bu maçları izleyen Türkiye futbol kamuoyu seyrettiği oyundan sonuçlar çıkarmaya uğraşıyor. Açıkça çıkarılan sonuçlar ve varılan yargılar en hafif ifadeyle yanılgılarla dolu. Bu hepimizin yargıları için geçerli.
Kuşkusuz sinyaller almak, bunun üzerine fikir yürütmekte, küçük ümitlere sarılıp, hafif ümitsizliklere dalmakta sakınca yok. Ama biz kesin yargılara varmaya çalıştığımız için, yıkmak ve yeniden yapmak gerekliliği gibi sonuçlara varıyoruz. Doğmamış bebeğe don biçmeyi geçip kürtaja yelteniyoruz .
Bu çıkarımların en yoğun umutsuzluk doğurduğu takım sanırım Beşiktaş. Halbuki hocasını, yeni oyuncularını en yakından tanıdığımız takım Kara Kartal. Sergen ve - olursa - Nouma gibi duygusal transferleri bir kenara bırakırsanız yerinde ve ekonomik alımların yapıldığı

Yazının Devamı

Maradona gibi (mi?)

17 Temmuz 2002


<#comment>Ariel Ortega, Maradona’nın veliahtıydı. 20 yaşında kadroya alınmış ve oda arkadaşı olmuştu. Maradona, 94 Dünya Kupası maçlarında oyundan alındığında sahaya giren oyuncu hep Ortega’ydı. Ondan, Maradona gibi Arjantin’i sırtlamasını beklediler. Ama o, bunu ne 94’de Maradona turnuva dışı kaldığında yapabildi, ne de 1998’de 10 numarayı sırtına geçirdiğinde. 2002’de Bielsa’nın tek forvetli, üç hücuma dönük orta sahalı ekibinin en önemli silahlardan biriydi. Ama olmadı. Ortega şimdi, 28 yaşında ulusal takımlar düzeyinde henüz beklenen patlamayı yapamamış bir yıldız.
Ortega’nın kulüp performansıysa Diego Armando’ya çok benziyor. İspanya’da, Maradona ve Kempes’in Valencia’sında geçen son derece problemli devir ve sorunlar yaşadığı Sampdoria - Parma maceraları, tıpkı Maradona’nın Avrupa hikayesi gibi. Önemli soru ise hikayesinin sonunun ona benzeyip benzemeyeceği. Acaba Maradona’nın Napoli’de bulduklarını Ortega, Fenerbahçe’de bulabilecek mi?
Bu konuda şimdiden kesin yargılara varmak mümkün değil. Ama eldeki verilere bakmakta yarar var. Öncelikle, Ortega Fenerbahçe’nin en az oyuncuya ihtiyaç duyduğu bölge için transfer edildi. Transferin maliyeti de göz önüne

Yazının Devamı

90 dakika

5 Mayıs 2002


<#comment>Maç, "Ulusoy istifa" sloganları ile başladı. 7. dakika gibi Deniz ve Johnson’un itiş - kakışına, sarıldı bu kez tribünler. Uzun süre, gole kadar. Aslında hedefsiz son maçlara gelen seyirci, gideceklere - kalacaklara son kararı vermek, oyunculara "Canınız sağolsun" demek amacındadır genelde. Ve gitmesi muhtemel yıldızlara da "dur" demektir amacı. Fener taraftarı bunları da dedi. Özellikle Rüştü ve Serhat’a... Ama sessiz - sakin maç seyretmek için fazla kalabalıklardı. O yüzden başka eğlenceler de aradılar.
Bayern Münih tarafından istendiği söylenen Serhat, yükselen formunun zirvesindeydi dün. Boşluklara kaçışları kalabalığa dalışları, mücadelesi ile göze girmiş olmalı. Bu form sözleşmeyi yenilemek isteyen Fenerbahçe Yönetimi’nin de başını ağrıtacak gibi. Bir de Şenol Güneş’i düşündürecek. En azından umuyoruz. 20. dakikadaki golünde Ali Güneş imzası vardı. Dalıp, soluyla ortasında kaleci Şenol’un büyük hatası, topu elinden kaçırışı, bence Serhat’ın golünü değersizleştirmiyor, hatta takipçiliği ve şut becerisi ile alkışı fazlasıyla hak ediyor. 38’de ise soldan dalıp ortaladığı topa kimsenin gidemeyişi garipti. Diyarbakır’ın kalabalık savunması arasında diğerleri

Yazının Devamı

90 dakika

29 Nisan 2002


<#comment>Maçın en çok şey deneyen ve şampiyonluğun da baş mimarı olan Hasan, 41’de rakibini eksik bıraktıracak, takımını rahatlatacak hareketi Ahmet Arslaner’e yaptırdı. Yayda kaleci ile karşı karşıya kaldığında Körfezli oyuncunun onu çekip, indirmesine Metin Tokat anlaşılmaz şekilde "devam" dedi. Hemen birkaç dakika sonra nedeni anlaşılmaz şekilde Körfez tribünleri birbirine girdi. Bu duraklamanın Körfez’in konsantrasyonunu dağıttığı uzatma dakikalarında, 45 artı 2’de, Arif’in sağdan çizgiden yaptığı ortaya Şaş güzel bir kafa vurdu. Belki kaç zaman sonra ilk defa. O dakikaya kadar çok iyi oynayan kaleci Ahmet, bu gole hiçbir şey yapamadı: 0 - 1
Galatasaray’ın, Bülent’siz Vedat’lı savunması, maça sorunlu başladı. Adam paylaşımındaki problem, 5’te Lazarov’a penaltı gibi bir vole şansı doğurdu. Ama güzel şutu savunmadan kornere gitti. Hemen sonra Ayman’ın şutu ise direğin hemen üzerinden auta. Bundan sonra Kocaeli, hiç ama hiç çıkamadı. Galatasaray’ın savunması oturdu, Körfez’in kalabalık dört adam adamalı defansı ise topu çıkarırken sürekli hata yaptı. Düşünün, ilk yarıda tam 16 top kaybı oldu bu alanda. Savunmada ise Galatasaray’ın derin toplarla arkalarına sarkmalarını

Yazının Devamı

Gönülçelen ve akıla sığmayan

24 Nisan 2002


<#comment>Özhan Canaydın dün medya kuruluşlarına bir faks yolladı. "Son günlerde medyada çıkan bazı haberleri hayretle izliyorum. Herhangi bir teknik direktörle anlaşma yapmadık. Bu yazılanlar şampiyonluk yolunda ilerleyen teknik heyetimize ve futbolcularımıza zarar veriyor" diyor yazısında. Galatasaray Başkanı’nın bu haberlerden memnun olmaması normal. Ama özünde endişelenmesi gereksiz. Hatta bizce bu endişe teknik heyetine biraz da haksızlık etmek oluyor. Zira bu, Lucescu’nun en büyük başarısını gözardı etmektir.
Yine bizce, Rumen hoca asıl kazandığı muhteşem başarıları böylesine sancılı atmosferlerde kazanmasıyla övgüyü hak eder. İmparator sonrası, "korkak" damgasını yemiş, ama takımını Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali’ne çıkarmış olmasıyla... UEFA Şampiyonluğu priminin 250 bin dolar olduğu bir sezonun ardından, transfer taksitlerini alamayan bir oyuncu grubuyla... UEFA Kupası, Türk futbol tarihinin en ulaşılmaz zaferidir manevi olarak. Ama madden Şampiyonlar Ligi ilk eleme turunda elenme yoluyla koşulmuş bir zaferdir. Ve yine madden iki sene üst üste ikinci gruba kalmak, yetmedi ilkinde çeyrek finale yükselmek daha büyük, ulaşılması zor bir iştir. Ki, bu takım şampiyonu

Yazının Devamı