<#comment>#comment>Mustafa Gürsel, Uğur’la yay üzerinde ver - kaça giriyor. Alıyor topu önüne, Beşiktaş’ın kalabalık savunması hareketsiz duruyor. Myhre’yi şık geçiyor, vuruyor gol... Ama bir metre geriden hareketlenip golü attığı 26. dakikadaki bu pozisyonda karar ofsayt. Bu aslında bir dönüm noktası. Bundan önceki maçlardan biliyoruz ki, Beşiktaş yiyince açılan bir takım. Ve yine çok açık ki, Antalyaspor 1 - 0 öne geçse oyun karakteri değişecek. Ama öyle olmuyor, derin bir uyku hali ortaya çıkıyor. Hem tribünde, hem oyuncularda. Maça 3 - 5 - 2’siyle baskılı giren ev sahibi bu dizilişin klasiğinden farklı oynadı. Hızlı geri döndü. Hücumda Ümit’i de ileri sürüp forveti üçledi. Geride ise çoğu zaman iki kişi bıraktı. 6’da Ümit’in Ahmet Dursun’a attığı aşırtma pasa bu oyuncu vuramadı. Ve Antalyaspor savunması daha da kalabalıklaştı. Savunmayı kalabalık tutuyorlar, Uğur’un komutasında Atilla ve Saffet’i boş kanattan kaçırmaya çalışıyorlardı. 12’de bunu Atilla’nın Dursun’a verdiği, onun kestiği pozisyonla örneklediler. Ali Eren kornere attı. 17’de bu kez Dursun, Atilla’yı kaçırdı. Onun gelişine şutu Myhre’de kaldı. Beşiktaş, İbrahim’in sürekli ileri çıkışlarında solunda boşluklar vermeye
<#comment>#comment>Bu bir hazırlık maçıydı. Ama oyuncuların birbirlerine, rakiplerine hazırlanmadan çok, topa hazırlık maçlarıydı... Ferernova’ya yani Dünya Kupası’nın resmi topuna... Yetkililerin dediği gibi bu top çok süratli gidiyor ve istenen yere yollanıyor. Ama dün de görüldü ki, oyuncuların bu topu kontrol etmeyi başarmaları için daha çok hazırlık yapmaları gerekecek. Benim nacizhane teklifim ligin geri kalanının bu topla oynanması...
Başa dönelim... Hiddink’in bir gün önce söylediği gibi Koreliler oyunun kontrolünü ele alma çabasıyla başladı. Ama ilk akın millilerimizden geldi. 3. dakikada Hakan Şükür’ün Ogün’ü gördüğü pozisyon ofsayt, şut ise direkten auttu. Sonra bizimkiler biraz çıkmaya, Koreliler de on metrelik alanda bizi sıkıştırmaya başladı. Savunmamız orta sahada boşa çıkan aradı sürekli... Ama orta alanımızı çok iyi sıkıştırıyorlar, boş adam bırakmıyorlardı. 7’de Hwang’ı Fatih’in arkasına kaçırdılar. Onun ortasında Choi topu üstten auta attı. 19’da sıkı ve yekpare 3 - 4 - 1 - 2’lerinin arasından çıkabildik. İki Hakan’ın akınında Şükür, Ogün’e verdi. Onun şutunu kaleci Kim kornere çeldi. Kore’nin asıl planının sağ kanadı kullanmak olduğu iyice ortaya çıktı. 25’te
<#comment>#comment>Maç başlayıp henüz 15. saniyede Hasan’ın şutu auta gittiğinde "Cansun" farkı 250’ye indirmişti. Galatasaray anormal bir baskı ile başlamıştı. Bu baskıya savunma oyuncuları da katkıda bulunuyordu. 4’te Bülent ilerideydi, Faruk orta sahada topa sahip olup rakibi eksik yakalayan Ender - Fatih - Okan üçlüsüne bir top attı. Fatih ilk yarıda Bursa’nın attığı tek şutla takımını öne geçirdi: 0-1
Galatasaray çok kalabalık bastırıyor ama sürekli Hasan, Arif, Berkant üçlüsü ile Bursa’nın kalabalık göbeğini delmeye çalışıyordu. Bu oyun bol karambol yarattı. Planlı, çalışılmış akınlar değil. 10’da Hasan’ın ortasında Serkan’ın fileleri bulan şutuna tartışılabilecek bir ofsayt kararı geldi. Bununla birlikte sandıkların yarısının açıldığı ve Canaydın’ın 450 oy önde olduğu haberi de. 19’da ilk kanat akınını yaptı ev sahibi. Berkant, Arif’i gördü. Onun şutu üstten auta gitti. Ev sahibi savunmasını boşaltıyor ama Bursa ileri hattındaki oyuncular iyi kontra oynamaktansa, iyi futbolcu rolü oynamayı tercih ediyordu. Bu karşılıklı sıkıntılı oyun iki hocayı da fazlasıyla sıktı. Ve yedeklerini ısıtmaya yolladılar. 28’de yine bir karambolde üç Galatasaraylı’nın arasından Ömer topu kapmayı
<#comment>#comment>Maçın başlamasına 15 dakika kala henüz kadrolar elimize ulaşmamıştı. (Normalde 45 dakika önce gelir.) Sebep Lorant’ın kararsızlığı olmalı. Zira takım 12 kişi ile ısınmıştı. Sonra gördük ki Oktay dışarı alınmış. Alman hoca dörtlü forvetten vazgeçmişti, Serhat - Andersson - Revivo üçlüsünü kullanıyordu.
Asıl değişiklik dörtlü orta sahadaydı. Hakan Bayraktar, Ogün, Johnson, Abdullah dörtlüsü, geçtiğimiz maçlara oranla daha çok pas yapan, iyi basan bir hattı. Ama yine de Johnson’un iki kişilik oynama zorunluluğu, Hakan Bayraktar’a göbeği gereğinden fazla destekleme mecburiyeti doğurdu. Fener’in sağ kanadında doğan boşlukları, Maxim ve Mustafa Şahintürk gibi hızlı adamlara sahip Antep çok kullanamadı. İstisnası 10’da Beyaz Rus oyuncunun driplingi, şutu ve Rüştü’nün kurtarışıydı. 11’de yine bu oyuncunun serbest vuruşu; milli kalecide kaldı.
Fenerbahçe’nin orta sahadaki nispeten kalabalık duruşu, hücumunun hareketsizliği nedeniyle başlarda pozisyon zenginliği yaratamadı. 12’de Andersson’a altı pasta gelen ortada İsveçli’nin çaresizliği, kafa vuruşu yerine göğsüne alışı mı tartışılmalı, yoksa Mehmet Polat’ın penaltı itirazlarına yol açan "el" pozisyonu mu bilinmez.
<#comment>#comment>Bir hafta önce Roma savunmasını allak - bullak ederek, müthiş bir gol atan Ümit Karan, 17’de Abelardo’dan çaldığı topla ceza sahası dışından Bonano ile karşı karşıya kaldı. Ama geçen haftakinden çok farklı bir iş yaptı. Gecenin ruh halini en iyi yansıtan pozisyonda Ümit, Bonano’ya çalım atmak yerine topu, arkadan Gabri ile omuz omuza gelen Arif’in önüne yuvarladı. Pası iyi değildi. Arif yatarak ancak auta atabildi. Tribünler çeyrek final elden gitmişcesine bir "ah" çekti. Aydınlık çok yakındı, kaçtı.
33’te Ergün’ün kendi ceza sahası içinde Luis Enrique ile yaptığı mücadele ise büyük karanlığın çok yakın olduğu pozisyondu. Topu uzaklaştırdığında bu kez derin bir "oh" çekti tribünler. Gece ile gündüz kadar farklı pozisyonlar yaşıyorduk Ali Sami Yen’de. Barcelona beşli savunma, üçlü orta saha ve ilerde Kluivert - Overmars ile oynuyordu. Galatasaray ise 4-5-1’i ile...
7’de Ümit’in hemen önünden Puyol’un çaldığı top Galatasaray’ın baskısının ilk sinyaliydi. Sonra Barcelona’nın tek işler planı; Overmars’ın hızlı kaçışları sahneye çıktı. 9’da topu üstten auta attı, Uçan Hollandalı... Galatasaray O’nu Berkant’tan başlayıp, Emre’ye uzanan, dörtlü derinlik ile kontrol
<#comment>#comment>Polisin vahşi tavırlarını, Capello’nun "saçömalıklarını bir kenara bırakın. Davranılması gereken şekilde muamele görenin Galatasaraylılar olduğunda hemfikiriz. Hiçbirimizin kuşkusu yok.
Ama bu olayda üstünde durulası başka önemli noktalar da var. Ve şu ana kadar tartışılmadan kesin yargılarla üstü kapatılan.
Roma maçından sonrasındaki olayların çıkış noktasında iki isim var: Lima ve Batistuta. Bu oyuncuların kavganın fitilini yakan isimler olduğu açık. Ama yargıya varmadan önce bu iki oyuncuyu iyi tanımak ufkumuzu açabilir. Çünkü bu tip olaylardan uzak isimler ikisi de. Lima saf bir Amazon çocuğu. Batılı anlamda eğitimli değil ama insanlığından kimsenin şüphesi yok. Böylesine zıvanadan çıkmış olması şaşırtıcı değil mi ? Peki biz Lima’yı nasıl tanırdık ? Bir deplasmanda kafasına taş gelmiş, hastaneye kaldırılmıştı. Gaziantepspor oyuncu değiştirme haklarını doldurduğu için maçı 10 kişi tamamlamıştı. Lima ağzını açmış mıydı ? Hayır...
Şimdi Olimpiyat Stadı’ndaki sahneyi aklınıza getirin. Sizce Lima yenilgiyi hazmedemediği için mi kontrolünü kaybetti ? Yoksa dediği gibi ırkçı hakaretlere mi maruz kaldı ? Türkiye’de Afrikalılar’a karşı ırkçı sözlü saldırılar