Bari Tamer Güney'i dinleyin

29 Nisan 2003


<#comment>     Fenerbahçe'nin son Samsunspor maçında sahaya çıkan kadrosunda, ligin 1. haftasında Trabzon maçında sahaya çıkan ideale yakın kadrodan sadece üç oyuncu var. Johnson, Ümit Özat ve Mirkoviç. Bu bir portre, bir erozyon portresi... Bir başka portreye bakalım: 23. haftada Ali Sami Yen Stadı'nda Fenerbahçe'nin karşısına çıkan Galatasaray... O ekipte üç sene önce UEFA Kupası'nı kaldıran kadrodan 6 oyuncu bulunuyor. Bülent Korkmaz, Ümit Davala, Hakan Ünsal, Ergün Penbe, Suat Kaya, Arif Erdem. Bu da bir portre... Adını siz koyun...
     Tamer Güney'in geçen hafta Beşiktaş maçından sonra ortaya koyduğu "Fenerbahçe'nin puan alabileceği maçlar" tanımlamasıyla anlatmaya çalıştığı duruma, bu açıdan bakmak gerekiyor. "Yoksa Fenerbahçe'nin teknik direktörü nasıl böyle bir açıklama yapar?" eleştirisini ortaya atmak kolaydır. Çok kolay bir duygu sömürüsüdür. İsyana davettir. Ama bir düşünürsek anlaşılacak ki, asıl isyan, Tamer Güney'in söylediklerinde aranmalı. Burada isyan eden aslında Tamer Güney'dir. Eline Fenerbahçe kadrosu diye verilen topluluğa gerçekçi bir bakış. Dikkate alınacak isyan bu olmalıdır.
     Fenerb

Yazının Devamı

Başkentteki yegâne sivil camia

22 Nisan 2003


<#comment>     Fenerbahçe - Gençlerbirliği maçı sonrası İlhan Cavcav stadı terkederken etrafını kalabalık bir Fenerbahçe taraftar grubu çevirir. İstekleri bellidir: "Başkan, Ersun hocayla, Okan'ı bize ver." Cavcav gülümser. Kalabalık ısrarlı, isteklidir. Bu iki ismi takımlarında görmek isterler. Onlara göre çıkış yolu budur. Özellikle Yanal'ın takımın başına geçmesinde. Ancak bir şartları vardır: "Ama bedava vereceksin. Bugüne kadar kazandıkların yeter, Türkiye'nin en zengini oldun" üsluplarında bir suçlayıcı tavır vardır sanki. İlhan Cavcav'ın yıllardır sattığı oyunculardan sağladığı kazancın bir nevi 'kazık' olduğunu düşünüyorlar belli ki. Aslında bu düşünce sadece taraftarın değil. Bizim aramızda da birçok böyle düşünen mevcut, biliyorum...
     33 yıl önceye gidelim... Tanıl Bora'nın kaleme aldığı "Ankara Rüzgarı, Gençlerbirliği Tarihi" adlı kitaptan bir söyleşiyi aktararak bakalım bugüne. 1969 / 70 sezonunda Gençlerbirliği küme düşmektedir. Hadi Özbay'ın anlattığına göre, düşme hattının çok üzerinde seyredilen yıllarda bile, camia düşme endişesi yaşamaktadır zaten. Temel neden, gitgide altında ezilinen para sorunu. O dönemde

Yazının Devamı

Gençler ve Deportivo

15 Nisan 2003


<#comment>     Yıl 1994. Galiçyalılar Riazor Stadı'nı, Deportivo'nun 88 yıllık tarihinde ilk kez bir şampiyonluk maçı için doldurmuş. Rakip Valencia... Galibiyet şart. Golsüz 89 dakika sonunda penaltı kazanıyorlar. Topun başına, 5 yıl önce birinci lige çıkan takımda da yer alan Djukiç geliyor ve kaleciye nişanlıyor. Şampiyonluk 14. kez Barça'nın... Kutlama için sahaya girmeye hazırlanan Galiçyalılar, hiç ulaşamadıkları şampiyonluğa bir daha ulaşamayabileceklerini biliyorlar. Ama yine de çime iniyorlar. Başta Djukiç olmak üzere Deportivolu oyuncuları teselli etmek için... Deportivo bir sene sonra yine, bu kez Real'in ardından 2. oluyor. Hiç de zengin sayılmayacak bu kulüp yılmıyor. Yatırımlar, kadronun korunması ve güçlendirilmesi, tam bir inat... Bunun sonucunda mutlu son 2000'de geliyor ve İspanya'nın 9. şampiyonu oluyorlar...
     Diyeceğim şudur. Kadıköy'de şampiyonluk yolunda derin yara alan Gençlerbirliği için henüz bir şey bitmiş değil. Bu sene şampiyonluk kaybedilse bile bilinmeli ki, yol daha yeni başlıyor. Türkiye Ligi'nin 5. şampiyonu olma hedefi, bu topraklarda futbol alanında konulmuş en büyük hedeftir. Hele bunu

Yazının Devamı

Emre’nin sağı Nihat’ın solu Serhat’ın sonu

8 Nisan 2003


<#comment>     Hakan Şükür’ün, Inter’in en sarsıntılı günlerinde Mavi - Siyahlı formayı giyerken her konuşmasında ağzından duyduğumuz cümle: "Çok huzurluyum!ödu, hatırlarsınız... Pazar akşamı aynı Inter’de senenin en iyi çıkış yapan oyuncusu Emre’yi seyretme imkanı bulduk. Maç boyunca sergilediği oyun bir yana, attığı gole iyi bakmak gerekiyor. İki arkadaşından seken bir ortaya, gelişine, ceza sahası dışından çok az kullandığı "sağ" ayağıyla "düşünmeksizin" vurduğu şuta. Bu kuşkusuz beceri dolu bir vuruştur. Ama her şeyden önce bir "huzur" vuruşudur.
     Aynı akşam La Coruna’da sahneye çıkan Nihat’a bakmalı bir de... Bir uzun aşırtma pası kontrol edip, kaleciyi geçip, savunma kademeye girmişken, "düşünmeksizin" çok az kullandığı "sol"uyla vurduğu şutta da aynı şeyler var. Bu da bir müthiş teknik golü... Ama her şeyden önce bir "huzur" golü...
     Aynı gece, aynı jenerasyonun bir diğer starı Serhat, Star’da, Telegol’de haykırıyor: "Ayrılmamın parayla pulla ilgisi yok. Sebep şimdi açıklayamacağım huzursuzluklardır." Stüdyodaki yorumcular önce 3 dakika veriyorlar Serhat’ın stüdyoya bağlanıp bu sebepleri

Yazının Devamı

Tarihle yüzleşme

1 Nisan 2003


<#comment>     İngiltere karşısında aldığımız 8-0’lık yenilgilerin sonuncusu 1987, 14 Eylül’de... O zaman Emre 7, Nihat 8 yaşındaydı. Bugün takımımızın en tecrübeli oyuncularından biri ve kaptanı olan Hakan Şükür ise 16’sındaydı... Milli Takım formasını 5 sene sonra giyebilecekti... Bülent ve Tugay 3, Rüştü 7, Alpay ise tam 8 sene sonra... İlhan, Tayfur, Ümit Davala ve Yıldıray, Almanya’da üçüncü kuşak gurbetçi kitlesi içinde gelecek arıyorlardı. Diğerleri ise Türkiye’de...
     Oğuz Çetin bu yenilgiden 5 ay sonra ilk kez A milli olmuştu. Ünal Karaman milli takım formasını giyiyordu o dönem. Tesadüf bu ya, 1985’de İngiltere’ye 5-0 yenildiğimiz bir maçta ilk kez Ay - Yıldızlı formayı sırtına geçirmişti. Aynı maçta Raşit Çetiner ise son kez milli formayı sırtından çıkarmıştı. 85’deki 8-0’lık maçta da 90 dakika oynamıştı bugünün başarılı Ümit Milli Takım hocası. Yine bir tesadüf, Denizli’yle Avrupa sahnesinde parlayan Rıza Çalımbay, 81 yılında başlayan A Milli Takım kariyerini, 92 yılında 4-0 kaybettiğimiz bir İngiltere maçıyla noktalamıştı....
     Dünya üçüncüsü Şenol Güneş futbolu 1 sene önce bırakmıştı. Fatih

Yazının Devamı

Kaptan’ın kaptanı

25 Mart 2003


<#comment>     Her şeyi bir kenara bırakın. 7 teknik sorumlu, 100’ü aşkın futbolcu, 200 milyon dolara yaklaşan harcama, gelip giden büyük yıldızlar...
     Hepsini, herkesi, herşeyi bir kenara bırakın. Aziz Yıldırım yönetiminin göreve gelişinden bu yana yapılan transferleri, kurulan takımları, umutla görevlendirilen teknik direktörleri ve bütün bunların periyodik olarak darmadağın oluşunu... Her şeyi bir kenara atın. Camianın parçalarının nasıl birbirinden ayrıldığının bizzat Fenerbahçe Stadı’nda nasıl sergilendiğini de... Cumartesi akşamı tribünlerde doğan tepkilerin - neyse ki, sadece sözlü olarak - birbirine giren taraftarın, bir yenilgi sonrası anlık tepkiler verdiğini varsayın. Olup biten her şeyi, düzelebilir, doğru yola konabilir görmek mümkün. Bir anda üst üste alınacak birkaç galibiyetle belki Yıldırım yönetimi ve Oğuz Çetin’le bile birçok şey düzelebilir. Fenerbahçe’de mümkündür. Çünkü Fenerbahçe bir moral takımıdır. Ama bazı şeyler var ki, altından kalkılması olanaksız sakatlıkları işaret ediyor.
     Düşünün... Fenerbahçe son üç ayda 3 kaptanını kadro dışı bıraktı. Önce Revivo istemeye istemeye

Yazının Devamı

İlhan’ın savaşı

18 Mart 2003


<#comment> Beşiktaş’la Gençlerbirliği arasında oynanan o muhteşem kupa maçından akıllarda kalan onlarca detay arasında önemli bir düello da vardı. Muhteşem maçın içinde bir başka muhteşem maç. Gençlerbirliği’nin Yozgat’tan aldığı, sürpriz biçimde ligde parlayıp milli takım seviyesine yükselen kalecisi Gökhan ile İlhan Mansız’ın sözlü, hareketli, mimikli, şutlu, gollü, kurtarışlı düellosu. İki oyuncu arasında ilk yarıda başlayan elektrik, asla kaba kuvvete dönmeden yükselerek devam etti maç sonuna kadar. Keyifliydi, hem de çok. Bir meydan okuma, bir direnme, asla yılmama, zayıf duruma düşüp yeniden kalkabilme gösterisi.
İlhan sürekli dönüp "Seni yeneceğim!" diyordu Gökhan’a. O da "Buyur, gel de gör!" İlhan’ın üçüncü golü attıktan sonra orta sahaya kadar koşup hırsla gerilen yüzü ve kollarıyla bir tür boşalma yaşadıktan sonra yine Gökhan’a dönüp eliyle "4 geliyor!" deyişi; Gökhan’ın yenik ama dimdik karşısında gözlerini kaçırmadan duruşu. Bir bakıma soğukkanlı bir şekilde verdiği "Görüşürüz" cevabı bu modern zaman düellosunun sergilendiği sahnelerden biriydi. O gün o muhteşem maçın içindeki onlarca hoş detayın içinde apayrı bir festival...
İlhan "4 geliyor" demiş ve sözünü

Yazının Devamı

Bu eğlence kaçmamalı

15 Mart 2003


<#comment> Sadece son dakikadaki heyacan ve dramatik olaylara bakalım. Önce Nihat’ın boş pozisyonda Ömer’e takılması... Atağın dönüşünde Maxim’in güzel vuruşunun az farkla auta çıkışı... İnsan bunları görünce düşünüyor. Beş milyonluk Ankara’da cuma akşamı 8’de bir sigaradan daha ucuz paraya insanlar daha eğlenceli ne buluyorlar. Tribünlerin yarısından fazlası boş ve senelik kombine sadece 20 milyon lira.
Bir başka soru; Türkiye’nin Dünya Kupası’nda neden hakemi yok. Bu sorunun cevabını en iyi Gençlerbirliği maçlarında görebilirsiniz. Dün olduğu gibi oyunun belli dönemlerinde tempo, ikili mücadeleler o kadar başkalaşıyor ki, en iyi hakemler bile kontrolü kaybediyorlar, tıpki rakipler gibi... Hatta bazen Gençlerli futbolcular gibi... Tempo Türkiye seviyesinin çok üzerine çıkıyor. Bunu yazdığıma inanamıyorum ama dün Ali Aydın tam dört net Gençlerbirliği penaltısını veremedi. O bile bu enstantaneleri kaldıramadı. Bundan ev sahibinin çok iyi oynadığı çıkmamalı. Bahsettiğimiz Gençlerbirliği’nin yol açtığı toplam oyun şekli. Hatta Gaziantep’in galibiyete daha yakın bir oyun oynandığı söylenmeli. Hasan’ın kurtardığı beş net pozisyon, az farkla dışarı çıkan beş şutta şansları olsa ev

Yazının Devamı