Aragones’in bu hırsı yakalamışken Semih, Güiza ve Alex’i birlikte sahaya sürmesiyle fark yaratması mümkün
İki hafta önce Gençlerbirliği maçı sonrası yazımın başlığı ‘galiba bu kadro bitti’ydi. Ortaya çıkan halsizlik ve sıkışmışlık halinin tamamen oyuncularla alakalı, Aragones’ten de bağımsız olduğunu düşünüyordum. O günden bu yana Fenerbahçe bir deplasman maçı oynamadı ama içeride ligin en sert takımıyla oynadığı iki oyunda da bu seneki standardının üzerine çıktı. İki maçta da, en kötü halinde dahi, pozisyonlar verdiği, gol yediği anlarda dahi oyunda denge rakibe kaymadı.
Hem de misal dün farkı yarattığı, oyunu 2-0’a getirdiği dakikalarda olmaz denen bir kadroyla, son derece yumuşak sayabileceğimiz bir 11’le sahadayken. Güiza, Semih, Alex’in üzerine, Emre ve Deivid de sahadayken...
İki hafta önceden buraya gelişte oluşan fark oyuncuların ortaya koydukları karakterle alakalı... Öncelikle Gökhan, Semih ve Uğur’un, özellikle Emre ve Deniz’in, asıl önemlisi artık takımdaki Türkler arasında sayabileceğimiz Alex’in Lugano’ya bu yolda yardım etmeleriyle takım bir anda oyunu 2 yönde oynar oldu. Mehmet Aurelio’dan doğan eksikliği herkes yüzde 20 fazla çabalayarak kapatabildiler
Galatasaray, Portekiz, Almanya ve Fransa’nın güçlü şampiyonluk adaylarından dışarıda gol yemedi. Neresinden bakarsanız bakın bu bir şey anlatır. Tesadüf olamaz. Galatasaray’ın oyun yapısı 2000’dekinden farklı. O kadar ısıran, o kadar rakibi zorlayan bir pres yok.
Ama vasat üstü, güçlü rakipler karşısında şaşırtıcı bir oyun oynuyorlar. Rakibin sürekli baskı kurmasını engelleyen bir kontrol oyunu oynamayı belki 15 senedir ilk kez beceren bir Galatasaray’la karşı karşıyayız. Skibbe hiçbir şey yapamadıysa bunu yaptı. Onun hiçbir şey yapamayacağına inananlardansanız en azından onun döneminde bu işin olduğuna itiraz etmezsiniz.
Şimdi, başka bir oyun felsefesinin ‘kaos futbolunun’ simge ismi Bülent Korkmaz’ın bu oyun anlayışını sürdürüp sürdüremeyeceği, bunu mükemmelleştirme çabasına girip girmeyeceği sorulması gereken sorudur.
Galatasaray’ın bu UEFA macerası deplasman başarılarıyla gelişti. Bülent Korkmaz temsilcisi olduğu, bildiği o pres oyununu mu oturtmaya çalışacak yoksa Galatasaray’ı Avrupa’da buraya kadar getiren oyunun peşinden mi gidecek? Hamburg’da galibi biraz da bu seçimler belirleyecek.
İkinci Bordeaux maçından sonra aklıselim bir cevap bulunamaz çünkü hem maç bir iç
Halı saha maçı gibiydi. Saha hariç... Özellikle maç 3-2’ye gelene dek orta sahasız bir oyundu. Fenerbahçe’nin bu oyunu tercih etmesini belki biraz olsun anlamak mümkün olabilir. Zira genel olarak ofansif yönü güçlü orta saha oyuncularına sahiptiler. Sivas’ın ise daha sert bir orta sahası vardı. Bu zemin ve rakiple bir orta saha mücadelesine girmek mantıklı değildi. Sivas’ın bu oyuna gelişini ise anlamak mümkün değil. Korakor bir orta saha kavgası onların işine gelirdi. Oyun dünkü gibi bir Rus ruletine döndüğünde ise oyunu tek hamlede değiştirecek oyuncuları fazla olan avantajlı duruma geçti.
Dün Sivas 2 kez öne geçmiş olabilir ama uzun süredir bu statta Fenerbahçe’nin karşısına çıkmış direnci en düşük takım onlardı. Bu genel oyun stratejisi onlara lig boyunca yedikleri gol sayısının 3’te birini yemek gibi ağır bir faturaya mal oldu.
Aragones’in öğrencilerinin muhtemelen Aragones’ten bağımsız olarak ortaya koymuş oldukları tercihleri oyunun Fenerbahçe’ye bu kadar dönmesine yol açtı. Öncelikle Gökhan ve Uğur’un neredeyse Alex ve Semih kadar hücumun parçası oluşları önemli. Ortaya bir karakter koydular. Ve bu karakter Fenerbahçe’yi şekillendirdi. Belki Tuncay ve Ümit Özat’tan bu
Kemal Kılıçdaroğlu eğer anketlerde çıkan farkı kapatmak istiyorsa çözüm basit. Yapması gereken net... ‘Seçimi kazanırsam bu takımı kapayacağım’ vaadi yeter. Anketlerde çıkan fark kapanır, en az 5 puan öne geçmesi de kesindir. Ya da AKP, Beşiktaş ya da Kadıköy’ü kazanmak istiyorsa bu vaadi kullanabilir.
Çünkü dün Beşiktaş’ın kazandığı 3 puana rağmen son derece can sıkıcı bir rakip vardı. Kabul edelim ki, 3 büyüklerin taraftarı için bu takım, bu belediyenin en can sıkıcı hizmeti.
Oysa dün Beşiktaş, Bobo’lu, Nobre’li, Delgado’lu, Tello’lu, Ernst’liydi. Ayrıca özellikle Cisse’sizdi de...
2 santrforlu, bol hücuma dönük oyunculuydu Beşiktaş.
Öyle ki, takım sanki Mustafa Denizli tarafından değil de spor yazarlarının oylarıyla belirlenmiş gibiydi. Ancak bu uzlaşma takımının verimliği yerlerde süründü. Bu yılın belki de en verimsiz iç saha performansıydı.
Üstüne üstlük Belediye’nin ilk yarıda oynadığı oyun, geçen hafta Antep’in ulaştığının da üzerinde bir pozisyon zenginliği yarattı. Kapalının en çok protesto ettiği oyuncu, yani kaleci Hakan Arıkan’ın kritik kurtarışlarının oyunun rengini değiştirdiğini söylemeli. Yine onların en çok eleştirdiği Abdullah Avcı’nın da hakkını
Bu her şeyin çok daha iyi olması için harika bir başlangıç
Bülent Korkmaz maçın başından sonuna kadar hep aynı uyarılarla takımına direktif verdi. Sahanın kenarında durup hep topun olduğu kanada yığılmalarını söyledi oyuncularına. Birbirlerine yakın olmalarını, kopmamalarını. Hakan çizgide boş bekleyen Bellion’un yanına mı gelmekte! Çıktı ‘Hayır’ dedi ‘Bırak onu ortaya doğru git’... Topun olduğu yerde çoğalmalarını, önde basmalarını ve tek toplarla çıkmalarını istedi. Ve özellikle de ikinci yarının 15. dakikasına kadar bunu büyük bir başarıyla yaptılar.
Böylece 37’de Chamakh’ın kafa vuruşuna ve ondan sonra 74’de Faslı’nın attığı gole kadar da pozisyon vermemeyi başardılar.
Savunmada sorun var
Henüz 11. saniyede, henüz Meira uyanmamışken, Bellion’u kaçırışlarıyla gelen golün oyunun bu bölümündeki genel seyriyle bir alakası yok. Portekizlinin bu yıl hep dalıp gitmelerinden biri dahaydı sadece. Ve Servetsiz bunların çok daha fazla olması mümkündü. Burada hem bu golün bu kadar erken gelip, Bordeaux’nun otomatikman geri yaslanışına, hem de Blanc’ın Chamakh’ı santrfor arkası olarak kullanışına teşekkür etmek lazımdı. Çünkü Galatasaray 3-1’i bulduktan sonra ortaya çıktı ki,
Maçın kilit noktası (muhtemelen ikisi de sahada olacak) Emre Aşık ve Meira’nın performansları. Emre Aşık büyük olasılıkla daha hareketli olan Chamakh’la eşleşecektir. Oyun içinde kaybolan ve bir anda gol bölgesinde ortaya çıkmayı iyi bilen Cavenaghi’yi, Meira’nın nasıl tutacağı ise oyunun kaderini belirleyecek.
Meira beklenen oyununu şu ana kadar gösteremedi. Bülent Korkmaz’ın tüm oyuncuları sağlıklı olarak eline geldiğinde onu kesmesi bile beklenebilir. Belki de ön libero olarak kullanabilir. Korkmaz’ın defansif bilgisiyle başta Sabri ve Hakan olmak üzere savunmadaki Türk oyuncularda kesin bir yükseliş olacağını düşünüyorum. İşin kilit noktası Meira’nın dalıp gitmelerinin önüne geçmek, müdahale ve markaj zamanlamasında bir iyileşme sağlayabilmek.
Gourcuff’un olmayışı kesin bir şans. Konratak kalite ve sıklığında bir düşüş olacaktır. Skibbe’nin oyun anlayışıyla içerde asla iki yönlü ve dengeli bir oyun kurulamadı. Bu devam etse Bordeaux’yu kesin favori olarak gösterebilirdik. Ancak bu maçlardaki tecrübesi ve Türk oyuncularda artması muhtemel performans Galatasaray’ın şansı. Korkmaz daha dengeli bir oyun kurabilirse sadece Arda, Lincoln ve Baros’la tur gelebilir.
Adnan Polat yine medya önünde. MHK Başkanı Oğuz Sarvan ve TFF Başkanı’nı ağır bir dille eleştiren Polat, taraftarın tepkisinin de haklı olduğunu ve Galatasaray’ın önünü kesmeye yönelik planın uygulanmaya devam ettiğini söyledi.
‘Hakem Deniz Çoban’ın maçın 87. dakikasında vermediği penaltıyı herkes gördü. Ama bir tek o görmedi’ diyen Polat, bu oyunun önüne geçeceğiz dedi. Oğuz Sarvan’ın hemen istifa etmesi gerektiğini de söyleyen Polat, ‘Federasyon başkanın da artık kongre kararı alması gerektiğini, çalınan puanlarına rağmen şampiyon olacaklarını açıkladı.
Resmi siteden de ağır bir bildiri yapan Galatasaray yönetiminin, perşembe günü daha geniş bir basın toplantısıyla kamuoyuna önemli açıklamalar yapacağı belirtildi.
Öte yandan Kocaeli maçı öncesi hakem Deniz Çoban hakkında bir ihbar alındığı da kulislerde konuşuluyor. Hakemin bugün ne olursa olsun Galatasaray’a penaltı çalmayacağının, eski bir federasyon üyesi tarafından Galatasaray yöneticilerine söylendiği belirtiliyor.
Teknik Direktör Skibbe de dün antrenman öncesi yaptığı açıklamada hakemin oyunun sonucuna etki ettiğini söyledi. Tam istim üzerindeyken ve rakibe baskı kurmuşken çalınmayan bu penaltı maçı çevirmemizi
Fenerbahçe’de kalması gerekenler ilk gidenlerse, mevzuuya oradan bakmak gerekir. Dediğim gibi galiba bu kadro bitmiş
Semih olmadan Fenerbahçe makinesi çalışmaz. Genel kanımız bu. Ama dün Semih’le bazı Güiza’lı maçların bile gerisinde bir Fenerbahçe vardı. Bunu nasıl açıklayacağız.
Fenerbahçe dün özellikle ikinci yarıda 18 yaşındaki Soner Aydoğdu’nun komutasındaki Gençlerbirliği’ne, Hacettepe’ye karşı bulduğundan fazla pozisyon verdi. Bunun açıklaması ne?
Uğur Boral’ın defahatle tekrarladığı, dün de TV kameralarına mim sanatını kullanarak anlattığı üzere ‘Git gel, git gel! Kimse yardıma gelmiyor her işi ben yapıyorum’un bu durumda payı var kuşkusuz. Ancak bana kalırsa sorun daha derin.
Uğur’un dediği gibi Fenerbahçe iki yönlü ve devamlılığı çok olan oyuncuların fazla olduğu bir takım değil. Öte yandan hatırlamak lazım ki, geçen sene de değildi.
Ve evet! Semih çok iyi, iyi niyetli, 360 dereceyi görebilen bir sonraki pozisyonu tahmin edebilen bir oyuncu. Türkiye’nin en iyilerinden. Ancak geçen sene de takımın ilk tercihi değildi.
Dünkü oyunu Aragones’in ne kadar kötü bir hoca olduğuyla da anlatamayız. Çünkü bu kadar kötü bir organizasyonu kötü, tembel, umursamaz bir hoca da