Galatasaray, Portekiz, Almanya ve Fransa’nın güçlü şampiyonluk adaylarından dışarıda gol yemedi. Neresinden bakarsanız bakın bu bir şey anlatır. Tesadüf olamaz. Galatasaray’ın oyun yapısı 2000’dekinden farklı. O kadar ısıran, o kadar rakibi zorlayan bir pres yok.
Ama vasat üstü, güçlü rakipler karşısında şaşırtıcı bir oyun oynuyorlar. Rakibin sürekli baskı kurmasını engelleyen bir kontrol oyunu oynamayı belki 15 senedir ilk kez beceren bir Galatasaray’la karşı karşıyayız. Skibbe hiçbir şey yapamadıysa bunu yaptı. Onun hiçbir şey yapamayacağına inananlardansanız en azından onun döneminde bu işin olduğuna itiraz etmezsiniz.
Şimdi, başka bir oyun felsefesinin ‘kaos futbolunun’ simge ismi Bülent Korkmaz’ın bu oyun anlayışını sürdürüp sürdüremeyeceği, bunu mükemmelleştirme çabasına girip girmeyeceği sorulması gereken sorudur.
Galatasaray’ın bu UEFA macerası deplasman başarılarıyla gelişti. Bülent Korkmaz temsilcisi olduğu, bildiği o pres oyununu mu oturtmaya çalışacak yoksa Galatasaray’ı Avrupa’da buraya kadar getiren oyunun peşinden mi gidecek? Hamburg’da galibi biraz da bu seçimler belirleyecek.
İkinci Bordeaux maçından sonra aklıselim bir cevap bulunamaz çünkü hem maç bir iç saha maçı ve 11. saniye golüyle başladı. Oyunun karakteri hemen değişti. 12 Mart’ta cevabı alacağız.
Hamburg’un iyi ve organize bir kadrosu var, ama onları Benfica, Hertha ve Bordeaux’nun üzerinde görmemiz için bir sebep yok. Yani belirleyici olan Galatasaray’ın oyunu olacak.
Garip gelecek biliyorum, ama Skibbe olsaydı, Galatasaray’ın Almanya’nın kuzeyinde yenilmeyeceğine iddiaya girerdim. Korkmaz’ın aklına olan güvenimle de bu iddiamdan vazgeçmek için bir sebep yok.
Bu lig, iyi lig
Süper Lig liderinin maça başına puan ortalaması 2. Beş büyük ligin liderleri arasında 2 puan ortalaması olan diğer takımlar Lyon ve Hertha. İtalya’da bu ortalama 2.3, İspanya ve İngiltere’de ise 2.4.
Yani kıstas dünyanın en büyük 5 ligiyse bizim ligde anormal bir durum yok. Alta bakıldığında ortalamalar iyice birbirine yakın. Neredeyse aynı. İspanya, Türkiye, İngiltere ve Fransa’da düşme hattının en üstündeki takımın maç başına puan ortalaması 1. Almanya ve İtalya’da 0.9.
Baş ve son durumu anlatmayabilir. Hedefi olan ortaya yakın takımlara bakalım. Lig beşincilerine misal. Fransa’da 1.8, İtalya’da 1.7, Almanya’da 1.8, İngiltere’de 1.7, İspanya’da 1.6. Türkiye’de de 1.8.
Çok şikayet ettiğimiz ligin istatistikleri aşırı bir sapma göstermiyor yani.
Üstüne makasının darlığı Turkcell Süper Lig’i Avrupa’nın en çekişmeli ligi yapıyor.
Kötü yönleri, zeminleri, statları vs biliyoruz da, bunlar keyif alınacak mutlu olunacak şeyler değil mi
Bursa nasıl şampiyon olmaz
Verenler sağ olsunlar bugüne kadar gurur duyduğum bir çok ödüle layık görüldüm. Ancak bunları bu köşede yazmadım. Çünkü yazmak, ‘siz ödülü verin, ben de sizin reklamınızı yapayım’ der gibi, gizli konuşulmamış bir anlaşma yapmaya denk düşüyor.
Ancak bu seferki farklı. Yazmak zorundayım. Çünkü ders var.
Geçen hafta Bursasporum.com adlı internet sitesinin üyelerinin verdiği ödülü almak için Bursa’daydım. Hem beni, hem TRT Stadyum’u, hem her Salı program yaptığım Lig Radyo’yu ödüle layık görmüşlerdi. Ancak şaşırtıcı bir şey oldu.
Dakika başı yayın organlarında insanların karşısına çıkmaktan biraz kaşarlaşmış hissettiğim bünyem heyecandan tir tir titredi. Doğru düzgün konuşamadım bile. Zira inanılmaz bir kalabalık vardı. Abartmadan söylüyorum Altın Kelebek ayarında bir balo düzenlenmişti. Sadece taraftar, kendi olanakları ve buldukları sponsorların katkılarıyla, kendi organizasyonlarını akıl ötesi bir mükemmeliyete ulaştırmışlardı.
Düşünmeden edemedim tabii. Birkaç taraftar, bini aşkın insanı bu şekilde ağırlayacak bir organizasyonu yapabiliyorsa o şehirde neler yapılmaz ki!
O gece Fatih Terim’den ülke medyasının en önemli isimlerine kadar herkes orada hazırdı. Sadece bunu sağlamak bile bir güç ve yetenek ister.
O gece bir kez daha ortaya çıktı ki, bu şehrin, en azından İspanya’nın Valencia’sı, Almanya’nın Dortmund’u ayarında bir takıma, stada, güce ve başarı sürekliliğine hakkı var.
Bunu yapmak değil, yapamamak meseledir.
Dereli’nin kanlı forması
2 hafta önce Türkiye’nin Avrupa’daki en saygın hakemlerinden birinin formasına kan sürüldü. Selçuk Dereli, Baros eliyle üzerine kanı sürerken fark etmediğini, bunu devre arasında fark ettiğini söylüyormuş. Nitekim devre arasında formasını kısa kollu bir formayla değiştirdiği kayıtlarda sabit. O günden bugüne bu konuda TFF’den hiçbir açıklama gelmedi. Gözlemci, hakem raporlarına ne yazmış? Bu normal bir durum mudur? Eğer Selçuk Dereli ‘görsem kırmızı kartı verirdim’ diyorsa ki diyor, bu olayın üstü nasıl kapatılır?
Federasyonları hakem hataları bitirmezi bu tip durumlar bitirir.
Bir deli, bin deli
‘Tuncay Beşiktaş’ın intikamını aldım demiş’ haberin kaynağı olarak Lig TV gösteriliyor. Ancak ne Maraton.com.tr’de lig.tv.com.tr’de bu haber yok. Ama gazeteler, efendim internet siteleri yıkılıyor. Altına da yorumlar. Sen kimsin de intikam alıyorsun diyenler mi istersin, teşekkür edenler mi?
Adam öyle bir şey dememiş. Soru kendisine sorulmuş cevap dahi vermemiş. Bir deli bir taş atıyor. Ya hakikaten öyle olmuş mu’ diye soran yok. Açıp internet sitelerine bakan da yok.
Hepimiz deliyiz diyorum, inanamıyorsunuz!