8 yıl sonra şampiyon olan, 9 sene sonra Türkiye’yi yeniden duble yapan bir takıma selam durduran Mustafa Denizli’ye birkaç soru sormamız lazım. Çünkü geleceğe en iyi o ışık tutabilir.
Kutlamayı uzatmayacağım. Çünkü gerek yok. Yapılan işin, kazanılan başarının büyüklüğü, durumu bu kadar çarpıcı yapıyor zaten.
Siz söylenenlere bakmayın. Bu şampiyonluğu kimse kaybetmedi. Beşiktaş ve Denizli kazandı. Son dönemeçte 4’de 4 yapabilmiş olmakla geldi bu başarı. Şampiyonluk tecrübesi bu kadar kıt olan bir ekiple böyle bir ligde böyle bir final, şans mans fark etmez, büyük iştir. Beşiktaş bu 4 maçta her türlü puanı alabilecek bir takımdı ve öyle oynuyordu, ama kayıpsız tamamladılar. Şans buna yetmez.
Peki ne oldu?
Hoca’nın parlak pragmatik zeka ve tavrıyla geldi bu zafer. Sadece iki fotoğrafa bakın: İbrahim Üzülmez’in koluna kaptanlık bandını geçirişi ve sonra oyuncuları tarafından zafer koridoruyla İnönü’de karşılanışı Denizli’nin yarattığı rüzgârı ne de
Galatasaray’ın geçen haftaki Beşiktaş karşısında oynadığı oyunun anlattıkları vardı. Bülent Korkmaz, hakkında yapılan ‘korkak futbol oynatıyor’ eleştirilerine cevap verip, önümüzdeki yıl bu takım hücum oynayacak demek istiyordu.
Geçen hafta takdir toplayan bir oyun oynamalarına rağmen kaybettiler. Kaybedişlerinin belli sebepleri vardı ve Bülent Uygun’un bu sebepleri bulması, bundan galibiyet çıkaracak bir oyun çıkarması çok da zor durmuyordu. Ancak oyun başladığında gördüğümüz bu olmadı. Galatasaray geçen hafta bıraktığı yerden devam ederken, Bülent Uygun başka bir oyun bekliyor gibiydi. Musa, Balili, Kamanan gibi hızlı oyuncuları sahaya sürmemişti, Abdurrahman da cezalıydı. Tum ve Mehmet Yıldız’ın pivot özelliklerini kullanabilecek hızlı oyunculardan hiçbirisi sahada yoktu. Öne çıkarak oynayan Galatasaray’ı eksik yakalamaları mümkün gözükmüyordu. Bu kadro ile tek seçenekleri ileriye yığılmaktı. Bu kez de Galatasaray hızlı oyuncularıyla onları hep eksik yakalıyordu. İkinci yarıda Kamanan,
Fenerbahçe gibi bir cadı kazanında 9. kez üst üste kongre kazanmak.
11 yılı bitirmek. Bunlar çok ama çok büyük başarılar.
Ama asıl önemli olan nokta başka...
Asıl önemlisi tek seçenek olmak...
Hem de kendi tarihinin en kötü sezonlarından birinin sonunda... Aziz Yıldırım çoğu Fenerbahçeli için kulübün başında olması gereken ilk değil, tek isim.
Beşiktaş’ın ilk yarıda en ilerideki oyuncusu çoğu zaman Ernst’ti. Tamamen kendi sahasına yığılmış, rakibi üzerine bekleyen, orta saha ya da savunmada yapılacak hatalardan yararlanıp, kontratakla Galatasaray’ı tek ayak üzerinde yakalamak isteyen bir oyun tarzıydı. Son derece defansif ve kontr atakçı. Bu oyun içinde Galatasaray’a 2-3 pozisyon verip, 2 pozisyon bulup, bir serbest vuruş karambolünden öne geçtiler. Bundan sonrası Beşiktaş için çok kolay olmalıydı. Ancak anlaşılmaz şekilde hem de Sivas’tan rakibin yenik olduğu haberi gelmesine rağmen garip bir oyunla ikinci yarıya başladılar.
İkinci yarının ilk 3 dakikası içinde Galatasaray’a karşı karşıyada 3 kontratak boşluğu bıraktılar. İlk yarıda kapanan takım istediği skoru aldıktan sonra garip bir şekilde açıldı. Mustafa Denizli ve Beşiktaş’ı kurtaran belki oyun tarzını tamamen bozan ve oyunu riske atan değişikliği oldu. Galatasaray galibiyet ararken Emre Aşık akıl almaz bir top kaptırdı, Yusuf da önüne çıkan şansı ikinci kez reddetmeyip golü buldu. Bundan sonra da Beşiktaş oyun başındaki
Lucescu’nun fazla defansif bir oyun sevdiğine dair kafalarımıza yerleşmiş fikrin ne kadar yanlış olduğunu ispatlayan bir finaldi. Tedbirli olmakla korkak olmak bizde pek birbirinden ayrılamayan iki kelime ya. Rumen’in hakkını bu kafa karışıklığından veremedik zaten. Oysa onun temel prensipleri basit ve akılcı. Rakipteyken herkes topun gerisine, topu aldığınız da ise mümkün olduğunda hızlı top verip yüklen. Bu sistemi mükemmelleştirebilmek zaman alıyor. Denemeniz, zaman zaman yanılmanız lazım. 5 yıl sonunda da bu noktaya geliyorsunuz işte. Gerçi İstanbul macerasında çalıştığı 2 takımda da pek zamana ihtiyaç duymamıştı ya!
Lucescu İstanbul’a, Türkiye’nin ilk UEFA Şampiyonuna gelmişti. Ve dün son UEFA Şampiyonu olarak taçlanıp İstanbul’dan ayrıldı. Saygılarımızla.
Harlemvari şıklık
Dün takımının ceza sahası önünde yaptığı varyasyonlar neredeyse Harlemvari şıklıkta, başdöndüren cinstendi. Öte yandan yine tıpkı Harlem gibi sanki pota önünden bilerek sayı yapmadan dönüyor, akına başka bir ruh katarak bir kez daha gelmeyi tercih ediyorlardı.
Bizim toplumsal barışımız istemeyen hain örgüt, futbolun Avrupa’daki sözde patronu UEFA araya girmese bugün bir dostluk maçımız olacaktı.
100 yıllık bir efsaneyi Gençlik Bayramı’nda kutlayacaktık.
Neyse ciddi olalım!
Varlıklarını anlamlı kılan, isimlerini yücelten rekabetlerinin 100. yılında sadece internetten birbirine mesaj yollayabilme cesareti gösterebilen iki lokomotifimiz karşılaşacaktı bu akşam. İkişer milyon dolar karşılığında, muhtemelen yedekleriyle 20 küsur sene önce Beşiktaş’a bırakıp gittikleri İnönü’de bir araya gelecekti.
Yeni bakanımız Faruk Özak’ın daveti ve desteği nedeniyle.
Kabul edelim ki bunun adı da zoraki dostluk olacaktı...
Yoksa ikisi de istemez. Mümkün olsa ligde bile oynamazlar emin olun!
Beşiktaş’ın en tecrübeli çalışanı, patronu. Mustafa Denizli bu tip yarışları iyi idare etmesiyle ünlü, en zor durumlarda dahi takımını soğukkanlı tutabilme ve istenen sonucu alabilmesiyle... Dün saha kenarındaki gergin yüz ifadesi oyuncularına hiç yansımamıştı. Sanki ligin açılış maçında, hatta daha ötesi bir hazırlık karşılaşmasındaki kadar rahat bir oyuncu grubu vardı. Belki buna, ilk dakikalarda gelen gol de neden olmuş olabilir.
Ankaragücü’nün gol sonrası ve 2-1’in ardından kurduğu baskıya bu soğukkanlılıkla çok iyi direndiler. Başkent ekibinin bulduğu gol dışında girdiği üç pozisyonda da sadece duran toplar etkiliydi. Rüştü’nün alışılageldik yan top sorununu Beşiktaş savunması kapatamadı, ama Jaba ve İlkem kötü vuruşlarla liderin işini kolaylaştırdı. Beşiktaş sadece burada açık verdi, onun dışında rahattılar. Hızlı ve çok adamlı baskınlarla girdikleri her pozisyondan da gol çıkardılar. Verimliliğin zirvesindeydiler. Ernst’e yine çok şey borçlular. O başlı başına bir savunma adamı.
Mustafa Denizli meslekteki 20 küsuruncü yılında yine zirvede. Pragmatizmin futboldaki bir numarası, boşlukları, fırsatları her yönüyle çok iyi, hatta muhteşem kullanarak belki de duble yapacak.
Ülke futbolunun sıkıntılarını, detaylarını, boşluklarını adı gibi bilen Denizli fark yaratan küçük nüansları yakalayıp onlardan bir genel politika çıkarabilmenin dersini veriyor. Sadece Ernst ve Yusuf’la ne çok şeyi değiştirdiğine baksanıza.
Dün yine ligdeki korkunç performanslarından ve Fenerbahçe’nin o maçtaki Beşiktaş’ın hatalarından dolayı sırıtmayan sıkıntılarında çokça ders çıkararak, tarihi bir sonuca imza atmayı başardılar. Daha da ötesi... Belki de ezeli rakibinin tarihini değiştirmeyi başardılar.
Denizli, Aziz Yıldırım döneminin yükselme devrinin başlangıcında başrolü oynamıştı. Dağılma döneminin de ilk darbesini vurdu.
Fenerbahçe’ye ligde orta sahayı bırakıp çok zor durumlara düşmüşlerdi. Sadece bu alanda, belki de demode sayılabilecek bir savunma tarzıyla rakibi kolay durdurdular. Adam