Bilirsiniz, Rijkaard oyunu 360 derece ve iki yönlü, en üst düzeyde oynayan oyuncuların önde geleniydi. Teknik direktörlüğünde de böyle oyuncularla oynamayı seviyor.
Bir önemli nokta daha... Hepimizin aklında muhteşem Barça hikâyesi var ama aslında onun parladığı sahne 2000’de Hollanda Milli Takımı, hatırlarsınız... Milli Takımı belki de 88’den bu yana en iyi oyunlarının ardından bırakmıştı ‘Olmadı özür dilerim’ diyerek. Muhteşem bir performansın ardından İtalya’ya, pardon Toldo’ya karşı bir penaltı girdabına boğulduktan sonra (Portakallarda ondan sonra da aynı seviye görülmedi). Bizde saygı duyulan bir deyimdir: Halbuki ‘gönüllerin şampiyonu’ onlardı...
Sonuç olarak Rijkaard sadece bir teknik direktör değildir. Zekaya, çalışmaya ve oyun mükemmeliyetine ve en önemlisi ‘toptan futbola’ saygı duyan, bunu öncelikli tutan bir güzel futbol fakiridir. Bugün de felsefesi yine aynı ve kolay anlaşılır.
Netanya maçında 1-0 geriye düştükten sonra soğukkanlılık ve iştahla oyuna
Oyuncu grubunun genelinin 1-0’dan sonra büyük takımlara özgü bir güvenle maça el koymalarını övmemiz lazım
Sanırım ‘Keita’ kulübede ‘Rijkaard’ın yanında otururken sahaya sürülmüş olmanın verdiği güven önemli. Başka bir deyişle, hazır ya da değil Keita’nın yerine Rijkaard tarafından tercih edilmenin verdiği motivasyon... Misal Aydın için sıkışmış kariyerinde güven kazanmak için böyle bir tercihten ideali yok. Aydın’ın dün gerçekten çok iyi olmasında bu durumun payı var gibi.
Oyuncu grubunun genelinin 1-0’dan sonra büyük takımlara özgü bir güvenle maça el koymalarını övmemiz lazım.
İkinci yarının tamamında tempoyu istedikleri gibi yükseltip azaltabilmek önemli... Oyunun hangi bölgede oynanacağına karar verebilmek de çok önemli. Zaten favori olmak bunları yapabilenlerin durumu değil mi?
Ancak unutmamamız gereken bir şey var. Geçen yıl elendiği maçın ilk 60 dakikası da dahil olmak üzere Galatasaray en eksik ve yoksun zamanlarında ve en
Andre dos Santos’un bilinen bir önceki bonservis ücreti 400 bin euro. Cristian Baroni’nin 350 bin. Bundan önceki kulüplerinden aldıkları yıllık ücretlerse bu rakamların da altında...
Bu rakamlar yüzde yüz doğru olmayabilir. Çünkü Brezilya’da da bizimkine benzer şeffaflıktan uzak bir ekonomik hal mevcut. Ama üç aşağı beş yukarı rakam bu... Onun da ötesinde Dos Santos’un bonservisi kaç kişinin elinde, Fenerbahçe verdiği parayla 26 yaşındaki oyuncunun bonservisinin kaçta kaçına sahip oldu, bunları çok bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu. Bu iki oyuncu, hem maaş hem de bundan önceki bonservislerinin 10 ila 20 katı fazla paraya transfer edildi. Zaten açıklamaları da dürüstçe bu yönde: “Öyle bir teklif geldi ki, hayır diyemezdik!
Peki bu durumun genel mantığı nedir?
1-Ülkeye oyuncu getirmek zor ondan fiyatlar artıyor. Kabul.
2-Üç büyükler büyük markalar. Bu yüzden bir Chelsea efekti oluyor. Yani bir oyuncunun gerçek değeri var, bir de üç
Daum, Dos Santos’u, Roberto Carlos’un önünde mi, yoksa yerine mi oynatmayı düşünüyor? Bunun cevabını bilmemiz lazım. Çünkü eğer durum buysa 6 artı 2 kuralı nedeniyle Deivid dışarıda kalacak gibi duruyor. Eğer Deivid 11’de kalıp Carlos yedeğe gidecekse durum farklı tabii. Ancak her ne şartta olursa olsun Özer, Uğur ve Topuz’dan bir yahut ikisinin, 11’in dışında kalması söz konusu olacak. Alman hoca umarız bu yerli yetenekleri de rotasyon içinde kullanabilir.
Santos, Konfederasyon Kupası’nda vasatın oldukça üstünde bir performans çizdi. Hızlı, ayaklarına hakim, cüretkar bir oyuncu. Hücum yönünün savunmasından çok daha parlak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Güiza ve Alex’in oyununu dripling ve koşularla tamamlama ve üçgeni oluşturma konusunda Uğur’dan daha teknik bir tercih olacaktır. Ancak fazlasıyla Brezilya stili oynaması nedeniyle, Avrupa futbolunun özellikle sertliği ve temposuna uyum sağlaması ve oyun devamlılığına kavuşması için süreye ihtiyacı olabilir. Bu yönde
4-3-3 diye tek ve özel bir sistem yoktur. Bu diziliş 4-5-1’in hücum varyasyonudur. Sistemin adı ancak 4-3-3/4-5-1 varyasyonu olabilir.
Son günlerde en çok bu konuşuluyor. Bu sistem Türkiye’de uygulanabilir mi? Rijkaard’ın takımına uyar mı vs. Cevap kolay. Zaten uygulanıyor. Yıllardır hem de... Fatih Terim tarafından milli takımda uygulandı. Daum Fenerbahçe’de uyguladı. Ersun Yanal zaman zaman uyguladı.
Mesele bu sistemi uygulamak değil. Mesele oyun stratejisini doğru oturtabilmek. Siz istemli ya da - çoğunlukla olduğu gibi mecburiyetten - istemsiz olarak stratejinizi defansif seçtiyseniz takımınız 4-5-1 oynuyor gözükecektir. Oyunu ileri yıkmadan, ya da yıkamadan oynarsanız 4-3-3’ünüzün ileri uçtaki kanatları orta sahanın bir parçası olarak görülecektir. Türkiye’de genelde bugüne kadar hep bu olmuştur. Böyle olduğunda da biz hep aynı tartışmaya hapsoluruz: BJK /FB/ GS tek forvetle oynar mı? Bu ülkenin son 10 yıldaki büyük futbol tartışmaları hep bu kısırdöngüye hapsolmadı mı?
Halbuki Manchester United,
Sadece bu maç için konuşuyorum. Gelecek için derin anlamlar içermeyen tespitler bunlar. Galatasaray’ın, Leverkusen maçında da görünen üretim sorunu, belki daha derin olarak kendini gösterdi. Bunu takımın eksikliğine, yabancıların yokluğuna bağlamak güç. Çok basit bir örnek dünkü sıkıntıları anlatıyor.
Galatasaray hiçbir akının yönünü değiştirmeye çalışmadı. Rakibin savunmasını eksik yakalayacak, bir kanattan diğerine atılan top görmedik. Bunu yapmamalarının sebebi hızlı paslarla rakibi zaten eksik bırakıyor olmaları değildi. Burada Rijkaard’ın bir tercihi söz konusu olmalı. Her zaman yerden ve yakın paslarla oynayın direktifi bariz şekilde görülüyordu. Ama bu da rakibi aşamayan, durağan, atıl bir oyun ortaya koydu.
Galatasaray ilk kez 40. dakikada çizgiye kadar inebildi. Bu üretimsizliğin sonucuydu. Galatasaray’ın gol bölgesindeki pivotları çok da iyi kullanılamayan serbest vuruşlara rağmen hep Gökhan ve Servet’ti. Rakibin seviyesi göz önüne alındığında ileri
Fatih Terim’in maaşını hiçbir evrensel gerçeği kerteriz almadan asgari ücretle, cumhurbaşkanının maaşıyla karşılaştırıp, dedikodu malzemesi yapanlar, konu takımlarının bir oyuncusunun transfer ücret ve şekli olduğunda ortada hiçbir sorun görmeyebiliyorlar.
Halbuki Terim’in yaptığı evrensel bir iştir ve Terim de cebinde bu evrensel ehliyeti bulundurmaktadır. Dolayısıyla Milli Takımınızın başına bu ehliyete sahip birilerini getirmek istiyorsanız bu seviyede bir parayı vermek zorundasınız. Terim’in teknik direktörlüğünü beğenmeyebilir, bunu tartışabilirisiniz. Size hak verebilirim. Ama CV’sinde, Milan, Fiorentina ve Galatasaray yazan bir teknik adamın ücret seviyesi budur. Çünkü Terim 5 büyük ligden birinde şu ankinden yüksek ücretle çalışmayı başarmıştır. Terim ‘konvertibl’dir. Aldığı ücret belki de azdır bile.
Öte yandan birçok isim için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Geçen hafta Ferrari’nin transfer şartları ve transfer oluş şekli üzerine yazdığım yazıya gelen tepkiler
Rijkaard ve ekibinin temel olarak orta saha problemini halletmeleri gerekecek. Dün ilk ciddi hazırlık maçlarında, orta saha oyunun iki yönünde de eksik kaldı. Hücum yönünde Emre Çolak dışında rakip eksilten pas denemesi yapan yoktu. Bu genç oyuncu için bir övünç kaynağı, Galatasaray için de bir genç kazanmanın gururu demek olsa da takımın genel performansı açısından bir soru işareti.
Orta sahada kurmaya çalıştıkları üçgenler rakibin dar alan savunmasında eridi. İlk yarıda tecrübesiz bir takım sahada olsa da, misal kaptanlık bandını ve 10 numarayı bileğinin hakkıyla alan Arda’dan lokomotif oyuncu olması beklenirdi. Oysa o en durgun orta saha elemanıydı.
Kuşkusuz bir hazırlık maçından bahsediyoruz. Derin ve kesin yargılar çıkarmak mümkün değil, birçok oyuncu halen kullanılamıyor vs. Ama yine de bu durum teknik heyet için ipucu anlamında geliyor olmalı. Henüz uyum sürecinde olunduğunun bariz göstergelerinden biri duran toplarda verilen pozisyonlardı. Gol de böyle geldi.
Anlaşıldığı kadarıyla