Fenerbahçe gibi bir cadı kazanında 9. kez üst üste kongre kazanmak.
11 yılı bitirmek. Bunlar çok ama çok büyük başarılar.
Ama asıl önemli olan nokta başka...
Asıl önemlisi tek seçenek olmak...
Hem de kendi tarihinin en kötü sezonlarından birinin sonunda... Aziz Yıldırım çoğu Fenerbahçeli için kulübün başında olması gereken ilk değil, tek isim.
Yıldırım kongre üyelerinin % 80’inin oyunu aldı. Bu oylamayı taraftar arasında yapsanız bu oranın % 90’ların üzerine çıkması sürpriz olmaz. Bu yadsınamaz bir gerçek.
11 yıl önce sadece 1 oy farkla seçim kazanmış bir başkan için akıl almaz bir başarı. Aziz Yıldırım bu ülkede belki de olduğu yer konusunda en tartışılmaz adam. Bu tabloyu gördükten sonra insan Deniz Baykal’a kızamıyor.
Ortada çok bariz bir kişisel başarı var. Tartışmasız, hayranlık uyandıran ve itiraf edeyim biraz da korkutucu bir başarı bu. Aziz Yıldırım dünyanın en sempatik insanı değil, böyle bir çabası da yok zaten. İnsanlara, taraftarlara başka bir şey söyleyerek bu desteği aldı, alıyor.
Yıldırım’ın başarılarını saymaya gerek yok. Amatör sporlar, tesisler, Fenerium, mali yapı, Avrupa’nın 20 dev kulübü arasına adını yazdırma vs. Ama ona bu seçim başarısını kazandıran sadece bunlar değil. Düşünün. Yönetiminde çok başarılı, parlak isimler var, ama sebep bu mu? Kalkavan’ın listesiyle Yıldırım’ın listesini değiştirseniz oylarda ne kadar bir fark olurdu sizce?
Sevin, sevmeyin, onaylayın, onaylamayın o bir fenomen.
Ve ona bu seçimde bu büyük galibiyeti getiren de bu.
Aziz Yıldırım’a bu seçimi ‘İşimi gücümü bırakıp futbol takımıyla ilgileneceğim’ vaadi kazandırdı. Her yönüyle Avrupa devleriyle yarışacak kıvama gelmiş ve ‘kurumsallaşmış’ bir kulüpte, bu işi başaran kişi en eski usul bir vaatle büyük bir zafer kazandı. Tezat bu işte...
Kurumsallık, kişilerin değiştiremeyeceği bir yapı kurma işi değil mi? Aziz Yıldırım da bunu Fenerbahçe’de sağladığı söylenen başkan. Ve seçimi sadece kendisini ortaya koyarak büyük bir zaferle kazandı. İşte garip gerçek bu...
Önümüzdeki üç yıl Fenerbahçe’nin başkanı, futbol şube sorumlusu, transfer komitesi başkanı, tek seçicisi, kaptanı, teknik direktörü Aziz Yıldırım olacak. Her işi profesyonellere devreden Yıldırım Fenerbahçe’nin asıl işini kendisi üstlenerek yeniden doğmayı planlıyor. Bunu vaat ederek Fenerbahçelinin tek seçeneği oluyor ve büyük bir seçim zaferi yaşıyor.
Aziz Yıldırım’ın etrafında çok güvendiği insanlar var, ama sanırım futbol konusunda azıcık güvendiği kimse yok... 11 yılda inşaat konusunda sürekli yanında olanlar var. Basketbolu, atletizmi, voleybolu emanet ettiği isimler var ama futbol için bu geçerli değil.
Durum buyken, Aziz Yıldırım’ın temelde hedeflediği kurumsallaşma konusunda başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Fenerbahçe’nin benim bakış açıma göre çıkmazı - belki bir başkasına göre de şansı - Aziz Yıldırım’ın kendisini Fenerbahçe’in Alex Fergusonu olduğunu düşünmesi sanki.
Bu büyük başarı için Yıldırım’ı kutlamak lazım. Çünkü az rastlanır bir teveccühle selamlandı.
Ama kurumsallaşma tezadına gözlerimizi kapayamayız.
Fenerbahçe’nin, baÅŸkanını futbola el koyacağını ilan etmesi sebebiyle seçiyor olmasına da.Â
Lucescu ve ErzikBu ülkede Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkabilmiş iki takım var. Hocaları Lucescu ve Zico. Zico sadece bir kez. Lucescu 2 yılda tam 3 kez.
Rumen, Türkiye’ye tarihin en iyi Türk takımının, UEFA Şampiyonu Galatasaray’ın başına geldiğinde, takım Terim ve Hakan Şükür’ü kaybetmiş olmanın derin travmasını yaşıyordu. Bu hal içinde Real’e çeyrek finalde kaybetti. Ekonomik sıkıntı büyüyordu. 2. yılında gözle görülür bir kadro erozyonuna rağmen şampiyon oldu, çeyrek final kapısından son maçta Barça karşısında döndü.
Futbol tarihinin en başarılı ve istikrarlı Şampiyonlar Ligi takımı Terim’in temelinin üzerine koymayı başaran Lucesu’nun eseriydi. Geçen Çarşamba Kadıköy’den UEFA Şampiyonu olarak ayrıldı. Hakedilmiş bir kupayla. UEFA Şampiyonu bir takımla Süper Kupa Şampiyonu olarak geldiği İstanbul’dan son UEFA Şampiyonu ve Süper kupa adayı olarak ayrıldı. Barça’yı Nou Camp’ta yendiğine göre onları ya da Manchester’ı yenemeyeceğini kim söyleyebilir ki!
Ona ve 5 yılda bu ÅŸehre 2 büyük finali getiren Åženes Erzik’e selam olsun. TeÅŸekkürler ve tebrikler.Â
Son kez milli takımaAynı saatlerde Milan Maldini’yi, sadece Blackburn değil, Ada da Tugay’ı uğurluyordu. Göz yaşartan bir vefayla. Pazarın en güzel anlarıydı.
Tugay’la yaşıtız. Etrafımdaki yaşıtlarım, arkadaşlarım arasında iki tür insana büyük hayranlık duyarım. Hâlâ üniversite koridorlarında olanlar ve hâlâ profesyonel sahada olanlar. Sporun peşindekilerin işi daha zor tabii. Artık 17-23 arasına sıkışmış sporcu yaşıyla mücadele etme gücünü bulabilmek. Hem de İngiltere’de bunu yapabilmek Tugay’ı çok başka çok farklı kılıyor. Üstelik okuduklarıma, konuştuklarıma bakarsanız 2 yıl daha devam etmesine neredeyse hiç karşı çıkan yok. Bu güveni vermiş olmak bile ne büyük bir başarı.
Onu bizim de selamlamamız lazım. Kayseri’de oynayacağımız Azerbaycan maçı, ya da Fransa’daki oyun sanırım çok güzel bir sahne olur.
Tugay 30 yaşında artık bitti gözüyle bakıldığı zaman yurtdışına çıkmıştı. UEFA yolundaki Galatasaray’dan ayrılıp alkışlarla Glasgow’a adım attı. O Ä°skoçya’ya giderken profesyonel futbola adım atanların büyük kısmı sahalardan ondan önce ayağını çekti. O ise durmadan büyüdü.  Â
Diyeceğim o ki, ona Ada’nın verdiği selamı biz de bir milli maçta versek, ne güzel olur.