Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Andre dos Santos’un bilinen bir önceki bonservis ücreti 400 bin euro. Cristian Baroni’nin 350 bin. Bundan önceki kulüplerinden aldıkları yıllık ücretlerse bu rakamların da altında...
Bu rakamlar yüzde yüz doğru olmayabilir. Çünkü Brezilya’da da bizimkine benzer şeffaflıktan uzak bir ekonomik hal mevcut. Ama üç aşağı beş yukarı rakam bu... Onun da ötesinde Dos Santos’un bonservisi kaç kişinin elinde, Fenerbahçe verdiği parayla 26 yaşındaki oyuncunun bonservisinin kaçta kaçına sahip oldu, bunları çok bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu. Bu iki oyuncu, hem maaş hem de bundan önceki bonservislerinin 10 ila 20 katı fazla paraya transfer edildi. Zaten açıklamaları da dürüstçe bu yönde: “Öyle bir teklif geldi ki, hayır diyemezdik!
Peki bu durumun genel mantığı nedir?

Bu para etmez

1-Ülkeye oyuncu getirmek zor ondan fiyatlar artıyor. Kabul.
2-Üç büyükler büyük markalar. Bu yüzden bir Chelsea efekti oluyor. Yani bir oyuncunun gerçek değeri var, bir de üç büyükler değeri. Tamam! Buna da eyvallah.
Ama işte burada kritik soru devreye giriyor. Bunun futbol, şov, başarı ve konfor karşılığı var mı?
Geçen yıl Bülent Timurlenk acetobalsamico adlı blokunda 3 büyüklerin maçlarını seyretme maliyetlerini çıkarmıştı. Sonuç çarpıcıydı. Liverpool’u seyretme maliyeti Galatasaray’ı seyretme maliyetinden ucuzdu.
Yani Fernando Torres ve banko Şampiyonlar Ligi yarı finalinin maliyeti, oynamayan Lincoln ve UEFA’da sıradan bir performanstan ucuz. Chelsea efekti böylece kadük kalıyor.
Konfor açısından zaten bir şey söylemeye gerek yok. Kadir Has ve Saracoğlu dışında keyifle gidilecek yer yok. İnönü benim için hep keyiflidir, ama konfor olmadığından yıkılıp yeniden yapılmak isteniyor.
Ve Bülent’in verilerine bakarsan buralarda maç seyretmek Liverpool’u seyretmekten pahalı... Hadi maça gitmedin, evde iki dekodere ödediğin de, İngiltere’dekinden pahalı.
Futbolun istenen seviyede olmayışının da temel sebebi zeminler. İspanya milli takımının golcüsünü alıyorsunuz. Verdiği ilk röportajın ana konusu zemin kalitesizliği.  
Şova gelince. Seyirci paraya, aile bütçesini tehdit etmesine rağmen kıyıp maça gidince şov oluyor. Gerisi hikaye... Yani bu da korkunç bir kısırdöngü...
Dolayısıyla bu ülkenin futbolu, oyun, şov, başarı ve konfor açısından bu para etmiyor. Bu oyun bu kadar etse, bu ülkede doğmuş oyunculardan sadece 4’ü Avrupa sahnesinde olmazdı. Galip Öztürk geçen hafta Sabah’ta yazdı. Tuncay’ın durumu belirsizliğini koruduğuna göre bu yıl büyük liglerde oynayacak sadece bir oyuncumuz var, İbrahim Kaş. Onun da geleceği belli değil.
Yani ortada koskocaman bir balondan başka bir şey yok.
Yine canınızı sıktım, biliyorum. Bu futbolun boş zamanında Ferrari muhteşem, Cristian 10 numara, Keita fevkalade demem lazım belki de.
Ama umuyorum bunları artık aklı başında kimse yemiyordur. Ve bunları bugün konuşuruz ancak. Yarın ligin çekişmesiyle uğraşacağız.
Bu konuyu artık kapatıyorum. Son 2 aydır yazdığım tüm yazılarda tekrarladığım gibi bu bir umutsuzluk yazısı değil. Çünkü çözüm kolay. Hem de çok.
Yeter ki niyetlenelim.

Haberin Devamı

Bedelli askerlik  ödül mü?

Bu para etmez

Emre Belözoğlu bedelli askerliğini yapıp Fenerbahçe kampına katıldığı dönem yazmıştım. Sanırım aynı yıl İbrahim Kutluay da vatani görevini yapmıştı. Şimdi tekrarlamak lazım. Çünkü şimdi de Nihat Kahveci uzun ve çok başarılı yurt dışı macerasının ve bedelli askerliğinin ardından Beşiktaş’ın yeni süper starı olarak ülkeye dönüyor. Umarım her seferinde büyük bir inat ve azimle yendiği ağır sakatlıklar bir daha onu bu oyundan koparmaz. Keyifle izleriz.
Bu yazacaklarım bu çok değerli sporcularla alakalı değil kuşkusuz. Olayın genel mantığıyla/mantıksızlığıyla ilintili. Bu üç sporcu diğer birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi onlara tanınan bir haktan yararlandılar. Bunu hak ettiler. Anaların ak sütü gibi helaldir.
Ama dediğim gibi bu işte bir mantıksızlık var.
Bakın! Bu hak ve ödevin genel mantığı yurt dışında çalışanların mağdur olmamasıdır. Ülkede çalışanların çalıştıkları sürece askerlik görevlerini yapmaları durumunda onları koruyan hakları var. Ama yurt dışında çalışanlar için bu geçerli değil. İşlerini kaybedebilirler, kariyerleri ağır yara alabilir. Bu yüzden onlara bir kolaylık sağlanmış. “Parayı ver 28 gün temel eğitimini yap. İhtiyaç olursa seni çağırırız.” Akıllıca.
Yani bedelli askerlik bir ödül değildir. “3 yıl çalış ve bu ödülü al” Hayır böyle değil. Bu düzenleme tamamen bir mağduriyeti önlemeye yöneliktir.
Ama maalesef bu hak şu anki uygulamayla özünden kopmuş durumda. Bu hak bir mağduriyetin önlenmesi değil, bir ödüle dönmüş durumda.
Yurt dışında ne kadar çalışırsan çalış, eğer Türkiye’ye dönüyorsan diğer herkes gibi bu görevini yapmak zorundasın. Türkiye’de çalışmaya başladığın gün diğerlerinden bir farkın kalmaz çünkü. Eğer hâlâ fark var diye bakarsak kamu vicdanı zedelenir.
Dolaysıyla bu düzenlemeyi - şu ana kadar bu hakkı kullanmış olanlar değişiklikten muaf olmak kaydıyla -  değiştirmek gerekir.
Mesela: 3 yıl yurt dışında çalışıp askerliğini bedelli olarak yapanlar, sonraki 3 yılda da yurt dışında çalışmaya devam etmeleri halinde bu hakka sahip olmalılar. Eğer ertesi gün, ya da 6 ay sonra ülkeye dönüyorsan geri kalan süreyi de yapmak zorundasın. Paran iade edilir.
Aksi taktirde kamu vicdanı açısından bir sorun olur.
Eğer şu anki uygulamada olduğu gibi bedelli askerliği bir ödül olarak ortaya koyuyorsak, askerliği de bir ceza olarak algılamamız gerekir ki, bu en kestirme ve yumuşak tabiriyle ayıptır.