Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

4-3-3 de ne ola ki

4-3-3 diye tek ve özel bir sistem yoktur. Bu diziliş 4-5-1’in hücum varyasyonudur. Sistemin adı ancak 4-3-3/4-5-1 varyasyonu olabilir.
Son günlerde en çok bu konuşuluyor. Bu sistem Türkiye’de uygulanabilir mi? Rijkaard’ın takımına uyar mı vs. Cevap kolay. Zaten uygulanıyor. Yıllardır hem de... Fatih Terim tarafından milli takımda uygulandı. Daum Fenerbahçe’de uyguladı. Ersun Yanal zaman zaman uyguladı.
Mesele bu sistemi uygulamak değil. Mesele oyun stratejisini doğru oturtabilmek. Siz istemli ya da - çoğunlukla olduğu gibi mecburiyetten - istemsiz olarak stratejinizi defansif seçtiyseniz takımınız 4-5-1 oynuyor gözükecektir. Oyunu ileri yıkmadan, ya da yıkamadan oynarsanız 4-3-3’ünüzün ileri uçtaki kanatları orta sahanın bir parçası olarak görülecektir. Türkiye’de genelde bugüne kadar hep bu olmuştur. Böyle olduğunda da biz hep aynı tartışmaya hapsoluruz: BJK /FB/ GS tek forvetle oynar mı? Bu ülkenin son 10 yıldaki büyük futbol tartışmaları hep bu kısırdöngüye hapsolmadı mı?
Halbuki Manchester United, Chelsea, Barça, Real sıklıkla böyle oynar. Tek santrforla. 4-3-3/4-5-1 varyasyonuyla. Halbuki mesele kaç santrforla oynadığınız değil. Topu ne kadar hızlı dolaştırabildiğiniz.
4-3-3/4-5-1 varyasyonunun çoğunlukla 4-3-3 olarak algılanabilmesi için savunma kanatlarının orta saha ve hücum özelliklerinin sağlam olması gerekir.  Çünkü aslında oyunu savunmanın değil orta sahanın bir parçası olarak oynamak zorundadırlar. Aynı zamanda orta 3’lünün en az 2’sinin sağlam 2 yönlü oyuncular olması şarttır. Bir çapanın da gerçekten öndeki libero olması lazım. Yani savunmayı önden tutan adam. Çünkü kanatlar orta sahanın bir parçasıdır ve savunma göbeğine buradan destek gerekir. Real’de bir üçlü savunma söz konusudur.

Haberin Devamı

Alternatif az
Vereceğimiz örnek Galatasaray ise savunmanın önünde oynayacak adam sayısı fazlasıyla varken 2 yönlü orta saha oyuncularında bir kıtlık var. Misal Arda maalesef kanatta gösterdiği performansı en azında fizik açıdan bu bölgede yeterli olabilecek seviyeye çıkaramadı henüz. Ona sınıf atlatacak olan bu aslında. Oyunu süratlendirecek bir tek top otomatiğinin kaynağı olamadı. Olmaya aday hâlâ tek adayımız. Bugün olsaydı zaten hala 1 milyon euroya oynamazdı. Ve Butragueno’ya onu soruduğunuzda İspanyol cevap vermekte duraklamazdı.
Zaten memleketteki durum bu olduğu için her ne form durumunda olursa olsun Emre Belözoğlu milli takıma çağrılıyor. Aslında hücuma dönük bir orta saha olan Emre’nin kariyerinin hemen başında buraya kaydırılış sebebi de bu görevi yapabilen ender oyuncularda biri oluşu. Peki nedir bu iş? Hızlı top kullanabilme, bölgesinin stoperi, markajcısı olabilme. Bizim yetiştirdiğimiz orta saha oyuncularının eksiği bu. Eksik olduğu için Ernst geçen yıl yarım sezonda lige damgasını vurdu. Ve Aurelio hâlâ milli takımın vazgeçilmezi.
Eksik olan 4-3-3’ün son 3’ü değil. 
Yani ofansif bir 4-3-3 için genelde ileri 3’lü her takımda tam:
Holoko-Nobre-Serdar mesela
Kazım-Semih - Güiza mesela
Arda-Baros-Keita mesela...
Ama kimsede ne ortadaki üçlü tam, ne de kanattaki ikili.
Böyle olunca da biz takımları 4-3-3 değil de 4-5-1 görüyoruz sahada.
Dolayısıyla da tartışma hep aynı noktaya geliyor:
BJK /FB/ GS tek santrforla oynar mı?
3 santrforla oynasanız ne olacak ki ? Arkası yine aynı olduktan sonra...
Bu oyunun temeli hızlı tek top oynayabilmedir. Topu sürekli boş alana taşıyabilmedir.
Türkiye’deki oyun temposuyla 4-3-3 varyasyonunu sıklıkla kullanmak zor.
Hep Barça’nın nasıl hücum ettiğinde gözümüz. Nasıl savunma yaptıklarına bakmıyoruz hiç. Önde nasıl bastıklarına. Geniş alana topu nasıl anında aktarabildiklerine.
Mesele bu. Zaten bunu yaptıktan sonra kimse nasıl dizildiğinizle ilgilenmez. Aslında gözle görülür bir diziliş de kalmaz.
Bu oyunun adı sayılarla verilmez zaten.
Total, hatta neo-total futbol der geçersin...

Haberin Devamı

Güle güle güzel adam

4-3-3 de ne ola ki

Kötü bir hafta sonuydu. Orhan Abi farkında olmadan kaç kalp krizi geçirmiş meğer. Bilmem kaçıncısında bir otobüs durağında oğlunun yanında hayata gözlerini yumdu. Bunca yıllık emekten sonra neden otobüs durağındaydı diye sordum önce kendi kendime. Bu kadar çalışmanın sonunda altında nasıl oluyor da arabası olmuyor. Hak mı bu! Ama direksiyonda olsaydı belki oğlunun hayatı da tehlikede olacaktı değil mi?
Her şeyin bir sebebi var belki de.
Sonra da Vedat Abi. Güzel adam... Güleryüzlü adam. Basın tribününde onu gördüğünüzde size yaptığı tezahürat bile tüm sıkıntınızı unuttururdu.
-Dünyanın en güzel Mehmet’i nasılsın?
Sadece bana değil tabii ki, herkese aynı şekilde yaklaşırdı. 17 yaşında mesleğe yeni başlayana da, mesleğin duayenine de...
Nasılsın diye sorduğumda hep aynı şeyi söylerdi.
-Hayat bana çok iyi davranıyor be Mehmedim!
Hayatımda onun kadar güzel abartan, abartmanın bu kadar yakıştığı bir adam görmedim.
“Kaç yaşındasın abi” diye sormuştum 10 yıl evvel. “75, Mehmet” dedi. “Hayat bana iyi davranıyor.”
10 yıl sonra 64 yaşında hayatımızdan ayrıldı. Belki de ne kadar dolu dolu yaşadığını anlatmak istiyordu her seferinde yaşını abartırken. 
Güzel yaşadı, güleryüz dağıttı hep...
Sevgiyle!