Futbol kumar değildir

3 Ekim 2009

Salzburg evinde Villarreal’i 2-0 yendi. Rapid, Celtic deplasmanından 1-1’lik beraberlik aldı. Bundan önce Hamburg’a evinde 3 atmıştı. Tek Austria Wien istenen sonuçları alamıyor. Sturm’u 2008 öncesi hareketlenen ve hâlâ da ivmesi fena olmayan Avusturya futbolunu bilerek yorumlamak lazım. Sturm bir maç eksiğiyle bu ligin 3.’sü.
Sahayı çok iyi paylaşan, savunma yaparken takım olarak oyunu iki yönlü oynayabilen vasat üstü ekip. Savunmada topu ele geçirdiklerinde soğukkanlı olabilen ekip. Bu yüzden çok faul aldılar, çıkarken etkili oldular ve Galatasaray’ın baskısını sürekli olmaktan çıkardılar. İlk yarının sonundaki gole bakın. 6 Galatasaraylı oyuncu deliler gibi geri koşuyor ama herkes aynı yere koşuyor. Topu sola çıkardıkları anda herkes açıkta kaldı. İşte bu temel eksiklik...
Galatasaray’ın bu tip bir takıma karşı öne geçemediği her dakika pozisyon vermesi beklenir. Çünkü sarı- kırmızılıların açık alanda rakibi sindirebilecek birebir savunma yapabilen tek futbolcusu Servet. Ve buna rağmen oyun iştahını dizginleyemiyorlar. Çok keyifli bir oyun ortaya çıkıyor, ama riskler de ortada.
Rakipten ne kadar iyi olursanız olun. Skor açısından sıkışmadıysanız kontrolü elden

Yazının Devamı

Sınırı ne?

2 Ekim 2009

Fenerbahçe kazanabiliyor. Paniğe kapılmıyor. Bir şekilde oyunu istediği noktaya getiriyor. Kötü oynamıyor, yettiği kadar oynuyor

İstediğini öyle ya da böyle alabilme özelliğini Avrupa sahnesinde de devam ettirebilmek güzel. Artık Twente maçı için yol kazası demek daha mümkün... Ligin büyüsü Avrupa’ya da taşındı dün.
Oynamadan kazanmak değil bu. Kötü oynayarak kazanmak da denemez. Tek bir yüklemle “kazanabilmek” daha açıklayıcı sanki. Çünkü Fenerbahçe kötü ya da oynamıyor değil. Çünkü kötü olan o çok güzel ve organize golü atamaz. Onları seyrederken hissettiğiniz daha çok “Bu oyun galiba yetmeyecek” oluyor. Ama çok yüksek yüzdeyle yetiyor. İşte bu ilginç ve tartışma da zaten bundan çıkıyor. Sınırda, yettiği kadar bir oyunla galibiyet... Yeniden...
Fenerbahçe’nin oyun kaynağına, Alex, Semih ve Emre’ye zaman zaman sınırı aşan bir taktikle basıp onları rahatsız etme ana fikrini Twente’den sonra Sheriff’te de gördük. Gerçekten bu üç temel oyuncu çok rahatsız oldu. Bir kez üçü birden boşa çıktı. Şahane bir gol oldu.
Ancak bu kadar kolay durdurulabiliyorsanız oyunu çeşitlendirebilmek gerekir. Önder ve Kazım’la sağdan bunu yapmak kolay değil. Çünkü saha içinde “yahu neden orda

Yazının Devamı

Topu kırmak

1 Ekim 2009

Süper Kupa’da Fenerbahçe, Galatasaray, Manchester United, Kayseri ve CSKA... Sonuncusunun son dakikasına kadar gol yok. Üst düzey oyunlarda korkunç bir kısırlık...
Cumartesi Zenit karşısında sürünen CSKA dün akşam bunun da gerisinde olmasına rağmen gol ancak son dakikada geldi. Bu yüzden bu maçın ardında da gelmesi muhtemel olan “İyi oynadık, ama olmadı” açıklamaları inandırıcılıktan uzak kalacaktır.
Beşiktaş’ın skordan bu kadar uzak oluşunun temel sebebi, topla çok kötü olmaları. Oyuncuların tamamı amiyane tabirle topu kıracak gibi oynuyorlar. Korkunç bir teknik fakirlik söz konusu. Pas ve şut kalitesi skandal ölçülerde. Bu oyuncularla ilk kez karşılaşanlar için basit tespit budur.
Ancak biz bu futbolcuları (kaleciyi de) tanımıyor değiliz. Topla bu kadar kötü olmak, Nihat, Yusuf, Tello, Holosko gibi oyuncular söz konusuysa tek bir nedenle mümkün olabilir: Fiziken yerlerde sürünüyorlar. Kaslarına ayakları hâkim olamıyorlar.
Bu durum düzelmeden hiçbir şey düzelmez.

Yazının Devamı

Üretim hataları

29 Eylül 2009

Hakan Şükür kariyerinin en iyi dönemlerinden birinde kontrol için İsviçre’de bir doktora gider. Bu işin ünlülerinden biri olan Dr. Bühllman’a...
Bir makinenin üzerine çıkartır Hakan’ı... Adale yapısını test etmek için!
Beğenin beğenmeyin, Hakan Şükür’ün bu ülkenin kendisine en iyi bakan sporcularının başında geldiğini bilirsiniz. Hâlâ da özel fizyoterapisti eşliğinde çalışıyor. Profesyonel bir futbolcu gibi... Yediğine içtiğine dikkat ediyor vs.
Neyse! Bühllmann şöyle bir bakar ve “Siz Türk sporcuları sadece gördüğünüz adaleyi çalıştırıyorsunuz. Halbuki vücudu sadece bunlar taşımıyor” deyiverir. Çünkü bildiğimiz mükemmel atlet Hakan’ın bile vücudunun arka tarafındaki adaleler bu seviye için en ideal durumda değildir. Hakan çalışmadığından değil. Bunun yeterli ve doğru olmamasından, alt yapıdan itibaren önemsenmemesinden.
Geçelim...
2008 Avrupa Şampiyonası öncesi ABD’li Scott Piri ve ekibi Fatih Terim’in isteğiyle göreve başlar. Fizik olarak en üst seviyeye çıkmak için. Beslenme uzmanı da vardır ekibin içinde. Bir süre çalışmanın sonunda bir dolu sonuca varırlar.

Yazının Devamı

Görülmemiş bir son dakika golü

27 Eylül 2009

Fenerbahçe sanki maçı 3 dakikalık özetleri seyredecek olanlar için oynuyor. Oradan seyreden için dünyanın en iyi takımı

6 maçta 18 puan toplamış şampiyonluk adayına karşı durum 1-1’ken arkaya 4 kişi kaçırdı Antalya. Başka bir deyişle rakibin yüzde 36’sını...
Sanırım bir tek Güiza ofsaytta değildi. Alex sert bir darbe yemesine rağmen topu müthiş çıkardı. Topu alan o oldu. Ve üç arkadaşıyla koşmaya başladı. Bilirsiniz böyle akınlar Amerikan futbolunda olur. Topla koşan runner’ın etrafında 3 kişi onu marke ediyordu. Bir de Antalya’dan Balili vardı arkada. Kazım koptu, ‘nasıl olsa bana sıra gelmez’ demiş olmalı.
Muhtemelen o sırada maçı izleyen Fenerbahçelileri rahatlatan da bu oldu. Güiza’nın markaj altında oluşu. O an Güzia’nın aklından geçenleri okuyabilmek isterdim. Daha önce iki karşı karşıya pozisyonda topu Polat’a kaptıran/çarptıran, ya da daha doğrusu isabet ettiren ‘okçu’ acaba ne düşündü? ‘Ya 3’üncü de kaçarsa?’ ‘Acaba maç İspanya’da yayınlanıyor mu?’ mu? Riske girmedi. Pasını verdi gol oldu...
Kaleciyi geçebilirdi, vurabilirdi, Uğur’a verebilirdi, penaltı olabilirdi, Semih’e verebilirdi. Sonuncusunu yaptı. Fenerbahçe de 7’de 7...
Görülmemiş oldu. Her anlamda...
Geride

Yazının Devamı

6 hakem de yetmez

22 Eylül 2009

Metrekareye düşen hakem sayısı en az olan toplu spor futbol.
Bu kadar geniş bir sahada bu kadar çok oyuncuyla oynanıp bu kadar az hakemin yönettiği başka bir spor yok. Saha çizgilerinin sadece yerden değil havadan da sanal olarak kullanıldığı, üstüne, ofsayt gibi sanal ve hareketli bir çizginin hayati önemi olan bir oyun olmasına rağmen çizgi hakemi olmayan bir spor futbol. Hatta çizgilerin denetimsiz bırakıldığı bir spor... Hatta hatta, çizgilerin denetilmesinin imkansız kılındığı bir spor. Bunun değişmesi ve hakem sayısının artması gerekiyor.
Bu köşeyi sürekli takip edenlerin yıllardır zaman zaman okuduğu hatta belki de biraz sıkıldığı bir konudur bu. Ama yazmak gerekiyor.
Geçen hafta nihayet işler değişmeye başladı. Değiştiren efsane Platini olduğu için tepki de çekmedi. Yoksa dünyadan haberi olmayanların, bu oyunun ne muhteşem bir spor olduğunu bilmeden sığ sosyallik olsun diye peşine düşenlerin zırvalamasına bakarsan “hakem hataları olmazsa futbol büyüsünü kaybeder” Geçiniz!

Hayat başka akacaktı
Pazar günü Manchester derbisinin korkunç heyecanının ardından, benim gibi “yetmedi Londra derbisini de seyredeceğim” diyenlerdenseniz ikinci yarıdaki tartışmalı pozisyona

Yazının Devamı

Denizli söylemişti

20 Eylül 2009

Mustafa Denizli her maçı ayrı ayrı düşünen, kafasında oynayan bir teknik direktör olarak bilinir.
Bu yüzden neredeyse her maça ayrı bir 11’le, yetmedi başka dizilişlerle çıkması beklenen bir durumdur.
Ancak bu yıl sanki bunun dışında bir durum var gibi. Hoca bu yıl sanki her maç kendisini düzeltiyor, kendisini yalanlıyor. Sanki her maçtan sonra ‘bu da olmadı başka bir şey deneyeyim’ diyor gibi.
“Çok iyi oynadık ama kaybettik” dediği iki maçtan sonra iki kez takımı kökten değiştirmesinin başka bir anlamı yok. Hayır takımı kökten değiştirmeniz için 5 yeni oyuncu değiştirmeniz gerekmez. Bazen dünkü gibi 2 oyuncu farklıdır ama misal yine dünkü gibi orta sahayı tamamen boşaltmışsınızdır ve her şey kökten değişmiştir. Ernst’in ileri çıkışı ve kaptırılan top sonrası gelen golde orta sahadaki 40 metrelik boşluğa baksanıza!
Durum bu olunca, çoktandır takımın panik halinde oynadığını düşünen ben dün durumun daha vahim olduğuna kanaat getirdim. Panik geçen yılın en soğukkanlı adamı Mustafa Denizli’yi de sarmış, hatta belki biraz da ondan kaynaklanıyor gibi.
Geçen 1 haftada yaşadıklarımız bunu söylüyor çünkü.
Beşiktaş gördüğümüz en kötü Galatasaray’a kaybetti. Yorum: “Çok iyi oynadık

Yazının Devamı

Hep aynı

18 Eylül 2009

Beşiktaş maçı için verdiğim yazıyı, dünkü maç için de verebilirim. Temel itibariyle değişen bir şey yok. Beşiktaş maçında becerikli, akıllı ve iş bitirici oyuncularıyla rahat sonuca giden Galatasaray hücum hattına, bu kez Panathinaikos savunması da yardım etti. Hem bireysel hem de organizasyonlarıyla.
Kısaca durumu şöyle anlatabiliriz. Panathinaikos dün kendi kalesine bir gol attı, bir de asist yaptı. Maçın başında Galatasaray’ın dört kişi ile hızlı rakip kaleye inişi oyunun dengede olduğu sürece nasıl geçeceğini gösteriyordu. Ten Cate maç öncesi basın toplantısında Galatasaray savunmasının zaaflarından bahsetmiş olsa bile bu pozisyon ve sonrasında gördük ki, Panathinaikoslu defans oyuncuları Galatasaray’ın hücum organizasyonunu durduracak seviyenin çok altında.
Aynı pozisyon içinde önce sol kanatta çöktüler, sonra da topu Elano’nun önüne bırakan yine bir Yunanlıydı. Bu erken golün ardından Galatasaray’ın kontrataklarını yapması muhtemeldi. Öyle de oldu. Yunanlılar savunmadan top çıkarmakta çok zorlandılar. Çok top kaptırdılar ve Süper Lig’in sonundaki takımların seviyesinde oynadılar. Galatasaray’ın top yapmasına, oyunu kontrol etmesine gerek bile kalmadı.

Sarp ve Topal ağır

Yazının Devamı