Mustafa Denizli’nin sahaya sürdüğü 11 oldukça riskli gözükebilir. Hele de Manchester United gibi bir rakibe karşı Şampiyonlar Ligi maçına çıkıyorsanız. Ancak bilinen gerçek gücünüz ne olursa olsun, ister Barça olun ister Real, kontrollü oyun oynuyorsunuz. Skor zora girmediyse özellikle de deplasmandaysanız, dengeli oynamaya çalışıyorsunuz. Alex Ferguson’un da sonsuz tecrübesiyle takımını bu stratejiyle oyuna çıkarması kesindi ve öyle de oldu. 64’üncü dakikada Ferguson çift santrfora dönene kadar, Beşiktaş’a nerdeyse hiç önde basmadı. Dolayısıyla 11’in kafalarımızda yarattığı risk imgeleri de çoğunlukla boşa çıktı.
Bunda Beşiktaş’ın savunma yönü zayıf gibi duran Serdar, Tabata, Ekrem, Holosko gibi oyuncuları da geri koşmaktan iki yönlü oyundan sahne gereği kaçmamasının da payı büyük. Sonuçta genel olarak dengeli bir oyun oluştu. Manchester’ın bulduğu pozisyonlar siyah-beyazlıların tembelliğinden değil, rakibin topu çok daha hızlı çevirebilmesinden, akın yönünü tek pasla ve hızla değiştirebilmelerinden oluştu ki, bu kadarı da normaldir. Hatta burada ciddi bir savunma başarısı da var. Pozisyon sayısının az kalmasında Beşiktaş savunmasının Galatasaray maçına oranla çok daha
Tuna taşar anlarım... Ren taşar anlarım... Kızılırmak taşar tamam... Ama Ayamama taşınca ve insanlar ölünce ancak dehşete kapılabilirim.
Tuna taşarsa insanlar ölebilir. Çünkü şehri Tuna’nın etrafına kurmanın bir mantığı vardır. Önce ulaşımdan yararlanmak misal...
Peki ya Ayamama’nın yanına TIR otoparkı kurmanın mantığı ne? Bir gün önce 8 kişinin sele kapıldığı şehirde bir gün sonra, taşmazsa sürpriz dereninin kıyısındaki TIR Parkına o kadar araç ve şoförün doluşmasına izin vermek?
Geçen haftayı televizyon başında dehşet içinde geçirmişseniz bu ve bunun gibi onlarca soru kafanızın içinde dönüp durmuş, içine düştüğünüz dehşet büyüdükçe büyümüştür. Ben öyleydim. Gölcük depremini, laf olsun diye değil tam merkez üssünde, Donanma’da asker olarak yaşamış ve deprem kadar sonrasının da felaket olduğunu yakından görmüş birisi olarak bu rezaletten sonra ancak size şunu salık verebilirim: Şimdiden kaçın! Canınızı kurtarın!
Tabii hafta boyunca kafamın içinde büyüyen dehşetin aynı korkunçluktaki finalini de Pazar öğleden sonra yaşayacağımı bilemezdim.
İstanbul B.Belediyespor’u Trabzon karşısında görmeden...
Bakın! Bu utanç verici ve korkunç felaket için Polonya’da, ölenleri hiç
Dün Galatasaray’da olmayan pozisyonlardan skor çıkarabilen yetenekler vardı. Beşiktaşlılarsa 5 penaltı versen atamayacak gibilerdi.
Orta sahasız organizasyonu, takım bütünlüğü eksik iki takım arasındaki farkı bu belirledi. Sadece bu.
İki yakın arkadaşa bakın:
Arda’nın geçen sezon, İnönü’de tam ters çaprazdaki köşeden yakın direğe attığı ve Rüştü’nün can havliyle çıkardığı korneri hatırlarsınız. Genç yetenek, Milli Takım kaptanından azar işitmişti. Dün korneri bu kez de arka direğe attı ve muhtemelen Mustafa Sarp dokunmasa da gol olacaktı. Maça böyle başlayabilmek Rijkaard için ne lütuf! Korneri taammüden böyle atabilen bir rakibi olması bu işin asıl üstadı Mustafa Denizli için ne büyük keder...
Karşıya baktığımızda ise bu açıdan durum acıklı. Denizli’nin gizli silahı - bir dönem Ali Güneş’i bu rolde kullanırdı - Arda’nın yakın arkadaşı Serdar Özkan, ilk yarıda ofsaytta kalmaktan geri kalan zamanda girdiği tek net pozisyonda yanlış bir şut tercihi yaptı. Sonra ikinci yarı karşı karşıya da topa vuracağına düşmeyi tercih etti. Ardından son girdiği pozisyonda ayağının üzeriyle garip bir vuruş yaptı. Toplam 4 net pozisyona girdi. Bir tek gol şutu çıkaramadı. Durum böyle olunca
Bahislerde, Beşiktaş’ın galibiyetine 1’e 4 veriyor. Mustafa hoca gibi bir motivasyon ustası için sadece bu oranı oyunculara söylemek bile yeterli olabilir. Ayrıca Bosna yıkımından direkt etkilenen tek siyah-beyazlı yok. Üstelik en çok eleştirilen teknik adam olmaktan Terim sayesinde kurtuldu
Mustafa Denizli için bundan daha ideal bir derbi ortamı herhalde olamazdı.
1-Ülkenin tek yasal bahis şirketi, Beşiktaş’ın galibiyetine 1’e 4 veriyor. Beşiktaş yenilmez ise 1.85. İddiacılar bilir. Böyle oranlar olduğunda handikap seçimi de açılıyor. Açılmamış olması, Beşiktaş’a duyulan saygıdan. Denizli gibi bir motivasyon ustası için sadece bu oranı oyunculara söylemek, bülteni duvara asmak bile yeterli olabilir.
2-Hafta içi Bosna yıkımından direkt etkilenen bir tek Beşiktaşlı oyuncu yok. Oysa Galatasaraylı yerlilerin tamamı bu moral yıkımın ve yorgunluğunun üzerine bu önemli maça çıkıyorlar.
3-Öte yandan ülkenin en çok eleştirilen teknik direktörü olmaktan Fatih Terim sayesinde kurtulmuş olmanın kafa rahatlığı da Denizli’yi olumlu etkileyebilir.
4- Ve belki de en önemlisi hücum oynama konusunda aylardır ciddi sıkıntı yaşayan siyah-beyazlılar nihayet kadroya uygun bir savunma oyunuyla,
Herhangi bir eleştiri yapmak haksızlık olur. Bu oyuncular ve bu teknik heyet tanımadığımız kişiler değil. Arda’nın, Tuncay’ın, Emre’nin liderlik özelliklerini ve yeteneklerini biliyoruz. Form durumlarını da... Gökhan’ın nasıl bir canavar olduğunu vs. vs.
Bu yüzden:
-Savunmadan çıkarken bir pozisyonda, 2-3 saniye içinde aynı oyuncunun 3 kez top kaptırabilmesine...
-Savunmanın arasına atılan her topun pozisyona dönüşmesine...
-Oyunu 60-70 metrede oynayıp savunmayla hücumun tamamen kopuşuna...
-Sürekli yerde kalışımıza...
-Hücumda sürekli kalabalıklar arasına tek başına dalan oyuncularımıza...
İspanya maçlarının konsantrasyonu Bosna deplasmanı için yeterli olur. Norveç maçından bu yana her başımız sıkıştığında istediğimiz sonuçları alışımızdan yola çıkarak, bu maçta da gerekli organizasyonu kurmamız beklenmeli. Bosna bu grupta alabileceği tüm puanları aldığı için bizim üzerimizde değil. Biz rahat alabileceğimiz puanları alamadığımız için onların altındayız. Djeko’dan Salihoviç’e yetenekli oyuncuları olan bir takıma sahipler ama bizim gerimizdeler.
İyi bir teknik adamları var. 98’de Hırvatistan’la oynadığı yarı final için bugün şunları söylüyor: “Eğer bugünkü tecrübede olsaydım o gün finale çıkardık.” Ancak o takım da bugünkü Bosna’dan çok daha iyi ve potansiyelli bir takımdı.
Dün de yazmaya çalıştığım gibi bu maçın favorisi biziz.
Detaylara gelince...
Gökhan Zan’ın yokluğu Bosna’nın önemli silahı olan duran toplarda dezavantajımızı büyütüyor. Mustafa Sarp’ın forma giymesi sadece orta saha direncinde değil, bu anlamda da önemli katkı yapar. Hakan Balta’nın da bu duruma karşı aramada olması şart.
Muhtemelen tek forvet olarak Semih forma giyecek. Bu Hamit, Emre, Arda ve Tuncay’dan hücum yönünde yararlanma oranımızı artıracaktır. Savuma yönüne gelince... Sarp ve
Ligi naklen yayınlayan şifreli/dijital platform ilk 5-6 yıl zarar etmeyi göze alabilir.
Oyunculara gerçek değerinin 10 katını verip, transfer döneminin şampiyonu olmak isteyen yönetici, kulübe borç hibe vs. verebilir.
Federasyon borç içindeki kulüplere göz yumabilir.
Oyuncular sözleşmelerinde yazan parayı kulüplerinden kolay kolay tahsil edemeyebilir.
Yani şişirilmiş rakamlarla ‘zarar’ futbolun bir numaralı gerçeği olabilir.
Ancak 1 ila 10 maç arasında kısa vadeli maç yayını satın almış TV kuruluşları büyük zararları göze alamazlar. Onlarınki ileriye dönük bir yatırım değildir. ‘Şimdi zarar edelim sonra çıkarırız’ diyemezler.
Bu yüzden bu sistem içerisinde de bu rezil reklamlar maçların üstüne üstüne binmek zorundadır. Milyon dolarların çıkmasının TV kuruluşları için başka bir yolu yoktur. Aslında şöyle söylemeli: O para çıkmaz da, o zararı azaltmanın yolu budur.
Arda’nın gelişim hızı belki de hiçbir oyuncuda görülmemiş seviyede. Geçen yıl 60. dakikalarda yorgunluktan bayılan adam bu yıl Milli Takım’ın kalbi oldu bile
Sonuna kadar övgüler yağdırabileceğimiz ve ağır eleştirilerde bulunabileceğimiz bir maç seyrettik. Böylesi az bulunur.
Arda, Tuncay, Emre gibi maksimumlarını veren, sonuna kadar çabalayan oyunculardan bahsedebiliriz. Gökhan Gönül, Hakan Balta gibi çok çabalamalarına rağmen takımlarına katkıda bulunamayan hatta soruna yol açan oyuncuları da anlatabiliriz.
Şimdi iyi tarafına bakalım. Üç ayda futbolunu, zekasını, her şeyini birkaç gömlek üste çıkaran Arda’dan... Üçüncü golü 1.76’lık boyuyla daha doğrusu aklıyla kornerden kafayla buldu. İkinci golde topu rakibinden sökerek alıp golü yarattı. Ama en önemlisi ilk golde topa dokunmadan asist yaptı.
Arda’nın gelişim hızı daha önce belki de hiçbir oyuncuda görülmemiş seviyede. Geçen yıl 60. dakikalarda yorgunluktan bayılan adam bu yıl Milli Takım’ın kalbi oldu bile. Her daim hazır Tuncay’ı ve nihayet bir hazırlık kampı geçirip, hazır olabilen Emre’yi unutmayalım.
Kişisel eksiklik ve noksanları saymadan takım olarak neyi yanlış yaptığımıza gelince... Estonya karşısında dahi