Mustafa Denizli her maçı ayrı ayrı düşünen, kafasında oynayan bir teknik direktör olarak bilinir.
Bu yüzden neredeyse her maça ayrı bir 11’le, yetmedi başka dizilişlerle çıkması beklenen bir durumdur.
Ancak bu yıl sanki bunun dışında bir durum var gibi. Hoca bu yıl sanki her maç kendisini düzeltiyor, kendisini yalanlıyor. Sanki her maçtan sonra ‘bu da olmadı başka bir şey deneyeyim’ diyor gibi.
“Çok iyi oynadık ama kaybettik” dediği iki maçtan sonra iki kez takımı kökten değiştirmesinin başka bir anlamı yok. Hayır takımı kökten değiştirmeniz için 5 yeni oyuncu değiştirmeniz gerekmez. Bazen dünkü gibi 2 oyuncu farklıdır ama misal yine dünkü gibi orta sahayı tamamen boşaltmışsınızdır ve her şey kökten değişmiştir. Ernst’in ileri çıkışı ve kaptırılan top sonrası gelen golde orta sahadaki 40 metrelik boşluğa baksanıza!
Durum bu olunca, çoktandır takımın panik halinde oynadığını düşünen ben dün durumun daha vahim olduğuna kanaat getirdim. Panik geçen yılın en soğukkanlı adamı Mustafa Denizli’yi de sarmış, hatta belki biraz da ondan kaynaklanıyor gibi.
Geçen 1 haftada yaşadıklarımız bunu söylüyor çünkü.
Beşiktaş gördüğümüz en kötü Galatasaray’a kaybetti. Yorum: “Çok iyi oynadık ama takımı değiştireyim.”
Beşiktaş aklı hafta sonu derbisinde olan hiç risk almayan Manchester United’a kaybetti. “Yine çok iyi oynadık ama takımı değiştireyim.”
Ve Beşiktaş dün Türkiye liginin belki de en kısır takımına kaybetti.
Hem de Cangele’nin ilk yarıdaki müthiş kendine oynama gösterisiyle ezdiği ataklara rağmen...
Tabii ki kazanan hocayı tebrik etmeliyiz. Ama 1-0’dan sonra Tolunay Kafkas’ın Makukula’yı oyunda tutma yanlışına rağmen kaybetti Beşiktaş. Ligin açık alanda tutulması en kolay oyuncusu Makukula yerine Troisi daha erken alınmış olsa Beşiktaş topuyla tüfeğiyle bu kadar ileri çıkamaz, çıksa da cezalandırılırdı.
Sonuç: Denizli geçen yıl bu takımın başkanı, teknik direktörü, kaptanı hatta sahibi gibi davranarak kazandı.
Ama bu yıl antrenör bile olmak istemiyor gibi... Hakkını verelim, bunu da başından söylemişti...