Gösterge Birkaç ay önce Ann Harrison "Küreselleşme ve Yoksulluk" başlıklı bir araştırmada 15 ekonomistin görüşünü derleyerek çeşitli ampirik sonuçları değerlendirdi. Harrison'a göre, küreselleşmeden yoksulların yararlanması mümkün. Ancak bunun için belli politikaların ele alınması ve bazı kurumların oluşturulması gerekiyor. Küreselleşmenin savunucuları servetin bu yolla evrensel dağılımın sağlandığını savunuyor. Karşıtlar ise küreselleşmenin yoksulluğu ortadan kaldırmadığı gibi, aksine yoğunlaştırdığı ve daha da varlıklı bir kesim yarattığını savunuyor. Küreselleşmenin ciddi bir eleştirisini bundan birkaç yıl önce Nobel ödülü alan (Dünya Bankası eski başkan yardımcısı) Joseph Stiglitz "Küreselleşme ve Eleştirisi" başlıklı kitabında dile getirmişti. Son 20 yılda birçok yoksul ülke dünya ticaret sistemiyle bütünleşti ve bu süreç yoksulluğu gözle görülür biçimde azalttı. Bununla beraber küreselleşme karşıtları ticaretin serbestleşmesinin ülke içindeki niteliksiz emeğin aleyhine geliştiğini belirtiyor. Kaldı ki, Hindistan ve Kolombiya'da olduğu gibi, emeğin (daralan kesimlerden gelişen kesimlere) serbest dolaşımı sağlanmadıkça küreselleşme büsbütün yoksulların aleyhine gelişiyor.Küreselleşmenin yararları çiftçilerin kredi ya da teknik bilgi edinme olanağı alabildiğinde (Zambiya) veya çiftçilere sosyal destekler sağlandığında (Meksika) yahut yiyecek yardımı yapıldığında artıyor. Yine ihracat artışının ya da yabancı yatırımların birçok ülkede yoksulluğu azalttığı (Meksika, Polonya ya da Hindistan'da) görülüyor. Mali krizler ise (1995'te Meksika'da, 1997 yılında Endonezya'da olduğu gibi) yoksulluğu patlatıyor. Harrison, küreselleşmenin terbiye edilmesi ya da disiplin altına alınması için bazı önerilerde bulunuyor. Bunların başında insan sermayesine yatırım yapılması, yani eğitim geliyor. Altyapı da çok önemli. Çünkü fiziki altyapının olmadığı bir ekonomide küreselleşmenin olumlu etkileri sağlanamıyor. Çiftçilerin teknik bilgi ve kredi edinme olanağı, bunun yanı sıra gerekli kurumların özellikle yönetişimin sağlanması küreselleşmeye olumlu bir boyut kazandırabiliyor. Makroekonomik istikrar ya da esnek kur sistemleri de küreselleşmenin yoksulluğa olumsuz etkilerini engelliyor. Küreselleşmenin yarattığı uçurum Türkiye bunların neresinde diye sorulabilir. Ülkemizde iki türlü dar gelirlilik var. Biri yoksulluk, diğeri de açlık. Açlığın tanımında yeterince gıda bulunamaması olgusu bulunuyor. Ülkemizde nüfusun yüzde 0.85'i kadar aç var. Yani 72 milyonun 600 bini açlık çekiyor. Gıda, barınma ve diğer bazı temel gereksinimleri yerine getiremeyenler ise "yoksul" olarak tanımlanıyor ve bunların oranı yüzde 20. Diğer bir deyimle, toplam 14 milyon insan yoksulluk çekiyor. Kriz sonrası bu oranlar giderek düştüğüne göre yukarıda yazılanlarla örtüşme görülüyor.CHP bu seçimlerde "aile sigortası" adı altında bir proje hazırlamış. CHP'liler sosyal hizmetler uzmanlarının onayladığı en yoksul 2.5 milyon aileye ayda 300 YTL yarım yapılacağını vaat ediyor. Tıpkı Chavez'in Venezuela'da, Lula'nın da Brezilya'da yaptığı gibi. Kürselleşmenin yoğun bir yoksulluk yarattığı bu düzende bu çok önemli bir proje. Ama CHP rejim kaygısı duyan apartman dairelerinden çıkıp yoksul varoşlara giremediğinden bu projelerini değerlendiremiyor. hgunes@milliyet.com.tr Türkiye'de yoksulluk