Gösterge Malum öteden beri milli gelirin yüzde 5'ini aşan ve süreklilik gösteren dış açıklar bir ülke ekonomisi için riskli sayılıyor. Türkiye de 2005 yılından bu yana milli gelirin yüzde 5'ini aşan cari açıkla karşı karşıya. Kaldı ki, önümüzdeki yıl bunun daralmayacağı, hatta büyüyeceği sanılıyor. Diyelim ki, 2008 yılında cari işlemler açığı 45 milyar dolarda kaldı. Ve nominal milli gelir artışı kadar bir kur yükselişi yaşandı. Yani dolar bazında milli gelir aynı kaldı. (Oysa 2008'de euro'nun yeniden 1.35 dolar paritesine gelmesi bekleniyor. Bu durumda ise milli gelir 480 milyar dolar edecektir) Böyle bir gelişme karşısında cari açık milli gelirin yüzde 8'ini de aşmış olacak. Yani risk giderek büyüyor. Geçen hafta açıklanan 38 milyar dolarlık cari açık küçümsenecek bir boyut sayılamaz. Artık "Nasıl olsa finanse ediliyor" da denemez. 2007 yılında cari fiyatlarla GSMH 650 milyar YTL kadar olacak. Eğer mevcut kuru esas alırsak (ki 2007 ortalaması biraz daha yukarıdadır) ve bu milli geliri dolar cinsinden hesaplarsak 540 milyar dolar kadar eder. Bu durumda cari açığın milli gelire oranı yüzde 7 eder. Cari açığın nedenleri konusunda da fikir birliği yok. Kimilerine göre en etkili
Gösterge Sermayesi en güçlü durumda olan Akbank, kredilerini geçen yıl yüzde 32 artırmış ve 40 milyar YTL'ye ulaşmış. Akbank 2007'de kârını da yüzde 30 büyüterek 2.5 milyar YTL brüt kâr, 2 milyar YTL de net kâr elde etmiş. Akbank bu büyüme hızını her yıl 100'den fazla şube açarak desteklemek istiyor. Şu anda 705 şubesi bulunuyor. Türkiye'nin belki en güçlü markası olan İş Bankası ise aktif büyüklüğünü 80 milyar YTL'nin üzerine taşımış. 2007 net kârı ise yüzde 53 artışla 1.7 milyar YTL olmuş. (Brüt 3.7 milyar YTL) Ancak bu aktiviteyi 950'ye yakın şubeyle becerebiliyor. Geçtiğimiz hafta dört büyük özel bankadan üçü kârlarını açıkladı. Malum bunlar İş Bankası, Yapı Kredi, Akbank ve Garanti. Hemen hepsi çok memnun. Öteden beri bankaların kredi vererek büyümesi istenir. Bankalar yıllık bilançolarını açıklarken özellikle bu yönü vurgulayarak böbürleniyorlar. Garanti Bankası da 2007 yılında net kârını yüzde 108 artırmış ve 2.4 milyar YTL elde etmiş. İlginçtir, Garanti Bankası krizde sancı çeken banka olmuştu. Esnek sistemi ve verimli çalışma tarzıyla Garanti Bankası krizi en büyük avantaja çeviren banka oldu. 2008 yılında bile yüzde 35 büyüme hedefliyorlarmış. Garantinin kredi portföyü
Gösterge Çoğu pazar mutat biçimde birbirimizi ziyaret ederiz. Önceki hafta uğradığımda bana yeni bir ürününden bahsetti. Hemen yazmak istediğimi söyledim ama bir haftalık ambargo koydu. Bu hafta uğradığımda ise ambargonun kalktığını söyledi. Prof. Akat kendi internet sayfasında (http://akat.bilgi.edu.tr) bir enflasyonmetre uyarlamış. İsteyen herkes aylık harcamalarını teker teker yazıyor ve internetteki sistem o kişinin aylık harcamalarına özgü enflasyonu ortaya döküyor. Arkada elbette görünmeyen (fakat TUİK'in derlediği mal ve hizmet bazında) bir enflasyon serisi bulunuyor. Ancak TUİK tüketici fiyatlarında artışı (TÜFE) hesaplarken bir ortalama sepet varsayıyor. Akat'ınki konfeksiyon değil. Kişiye özel. Örneğin kimi aileler (ev sahibi olup) kira ödemezken, kimi ailelerin aylık giderleri arasında kiranın payı yüzde 40. Malum, gelir düştükçe kiranın harcamalar içinde payı yükseliyor. TUİK bir Türkiye ortalaması varsaydığından, haliyle vatandaşın biri "Geç kardeşim milleti, benim enflasyonum ne?" sorusunu ortaya getirebilir. İşte Prof. Akat bunu yanıtlamak için ilk İngiliz İstatistik Bürosu tarafından tasarlanan bir sistemi Türkiye'ye uyarlamış.Siteye girince ve harcamalarınızı tek
Gösterge Gerçi özgürlüklerin de sınırı olabilir. Bu konuda toplumların ulaştığı bir konsensüs var: Özgürlükler kullanılırken geride kalanlara zarar vermemesi aranır. Başörtüsünün de kime zararı var ki? Başörtüsünün elbette kimseye özel bir zararı yok. Fakat kimileri bunun laik sisteme yöneltilen bir tehdit olduğunu düşünüyor. Kimi "ara yolcular" da kamuda hizmet verenlerin dinsel anlam taşıyan başörtüsüne karşı çıkıyor. Alanlar serbestçe giyinsin isteniyor. Başı şu veya bu biçimde örtülü kızların üniversite kapılarında kalmaları ve okuyamamaları elbette üzülecek bir durum. Herkes okuyabilmeli. Herkes özgürce giyinebilmeli. Özgürlüklerin sınırlanması tarihte hep tepki görmüş, sert tartışmalara yol açmıştır. Konuya her taraftan bakalım. Şu çene altı bağlama kepazeliğini hiç tartışmayalım. Ama diyelim ki, üniversitelerde türbana izin verildi. Yüzü görünen, ancak kara çarşaf içindeki bir kız sınıfa girebilecek mi? Yahut sakallı, sarıklı ve cüppeli bir erkek derslere girip oturabilecek mi? Yanıt hayırsa bu bir iç çelişkidir. Onun özgürlüğü neden sınırlanıyor? Gelelim kamu hizmeti verme ile alma konusuna. Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor; yükseköğrenim kurumları gençlerin toplumsal
Gösterge 2006 yılının ikinci yarısından sonra ise hava değişti. Son bir buçuk yıldır dünyada aralıklarla sağanak, ya da ahmak ıslatan yağıyor. 2006 yazının başında alınan parasal tedbirlerle bu sağanaktan bir biçimde fazla ıslanmadan çıkıldı. Fakat yağmurdan hiç ıslanmadan çıkmak mümkün değil. Dünyada küresel sıkıntıların boyutu belirginleştikçe içeride de ciddi yansımaları ortaya çıkıyor. Son beş yıldır Türkiye ekonomisi yüksek bir hızla büyüdü. 2002-2006 arası 5 yılda milli gelir yüzde 43 oranında arttı. Halkın refahı yükseldi. İşsizlik oransal olarak azalmasa da, birçok insan iş buldu. Bu dönemde hep arabalar, evler, beyaz eşya alındı. Haliyle sağlanan bu tatmin 2007 seçimlerine yansıdı. Ancak bunu hükümetin sahip olduğu siyasal istikrar fırsatına, ya da uygulanan ekonomi politikalarının performansına bağlamak yanlış olur. Çünkü bu dönemde küresel ekonomik iklim son derece uygundu. Yıl oranları (%) 2002 7.9 2003 5.9 2004 9.9 2005 7.6 2006 6.0 2007 T 4.7 2008 T 3.5 Büyüme Türkiye bundan sonra iki temel alanda etkilenecek görünüyor. Biri daha düşük bir büyüme hızı oluşması, diğeri de cari işlemler açığının finansmanında sorunlar çıkması. Henüz 2007 büyüme oranı belli değil.
Gösterge Bütçe açığı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 91 azalırken faiz dışı denge yüzde 306 oranında daha fazla vermiş. Bunda da en büyük etmen bütçe gelirlerindeki yüzde 27'lik artış. Tabii bu arada bütçe harcamalarında da yüzde 12'lik azalma olması olumlu gidişi çift taraflı hale getirmiş. Önce harcamaları ele alalım. Faiz dışındaki en önemli kalem haline gelen cari transferlerdeki artış yüzde 5'te kalmış. Bu olumlu. Ancak ikinci önemli kalem olan personel giderleri memur maaşlarındaki katsayı artışına ve sayısal büyümeye bağlı olarak yüzde 11 artmış. Bu ise biraz yüksek. Öte yandan üçüncü önemli kalem olan ve aslında mali disiplinin kestirme bir göstergesi olan mal ve hizmet alımlarında ise yüzde 26'lık bir artış olmuş. Yani hükümetin ciddi bir tasarruf politikası uyguladığını söylemek pek kolay değil.Yatırımlarda ciddi bir azalma görülüyor. Ancak bunun da bütçe içinde payı çok sınırlı olduğundan katkısı da sınırlı oluyor. Kısacası, faiz dışı harcamalarda olağandışı bir başarı görülmüyor. Bütçe harcamalarında en önemli gelişme faiz harcamalarındaki müthiş düşüş: Yüzde 39. Bunu mali disipline bağlamak saflık olur. Bu daha çok bu aya tekabül eden faiz giderlerinin olmamasından
Gösterge Ancak gerçek oldukça farklı. Çünkü 2007 yılının ilk 2 ayında oldukça yüksek bir sanayi büyümesi gözlenmişti. Bu aylar hesaptan çıkarıldığında, yani yılın geri kalan 10 ayında çok farklı bir tablo ortaya çıkıyor. 2006 yılında ortalama sanayi büyümesi yüzde 6.7 iken, bu yıl yüzde 3.7 olmuş. Yani belirgin bir yavaşlama gözleniyor. Geçen hafta cuma günü sanayi sektörü büyüme rakamları açıklandı. Bu rakamlar geçen yıla göre daha düşük bir büyümenin oluşacağını gösteriyor. 2006 yılında sanayi kesimi yüzde 5.8 büyümüştü. Bu yıl ise büyüme ortalaması sadece yüzde 5.4. İlk bakışta pek fark görülmeyebilir. İkincisi, 2006 yılının ikinci yarısında, özellikle dayanıklı tüketim malları üretiminde başlayan bu yavaşlama şimdi diğer sektörlere de yayılmış görünüyor. Madencilikte, enerji üretiminde hatta beklenmedik biçimde gıda üretiminde bile belirgin bir yavaşlama gözleniyor. Bunların hepsi iç talepteki gevşemenin göstergeleri. Bununla beraber, dış talepte de bir durgunluk başlamış ki, ihracatçı sektörlerin hızında düşüşler gözleniyor. Gerçi tekstil gibi bazı sektörlerin yavaşlaması küresel rekabet gücünün kaybedilmesine de bağlanabilir. Ancak kimya ve metal sanayi hariç, temel
Gösterge Bu yazıda dış borçları ele alacağız. Son verilere göre, Türkiye'nin toplam dış borçları 237 milyar dolar. 2002 yılında bunun 113 milyar dolar olduğu anımsanırsa, hayli arttığı anlaşılır. Bu borcun yüzde 35'i euro cinsinden, geri kalanı da dolar cinsinden. Yıllar itibariyle bakıldığında euro cinsinden borçlanmaların bir miktar arttığı gözleniyor. Dış borçların yüzde 17'si kısa vadeli, geri kalanı ise uzun vadeli. Bundan 4 yıl önce kısa vadeli borçlar toplam içinde yüzde 14 kadarmış. Yani kısa vadeli borçlanma bir miktar artmış. Elbette bu pek olumlu sayılamaz. Bununla beraber dış borçların vadeye kalan süresi geçtiğimiz yılda uzamış. 2006 yılında vadeye kalan ortalama süre 7 yıl iken, 2007'nin sonunda bu 7.7 yıl olmuş. Geçtiğimiz hafta Hazine Müsteşarlığı Kamu Borç Yönetimi Raporu'nu yayımladı. Türkiye'nin temel sorunlarından biri dış borçtur. Sürekli dış açık verildiği için dış borçlar birikir. Bir diğeri de iç borçlardır. Özal öncesi bütçe açık verdiğinde Merkez Bankası kullanılırdı. Sonra bu açıklar borçlarla karşılandı ve borçlar yığıldı. Kimi borçlar da kamu bankalarının içine gizlendi. 2001 krizi sonrası bunlar şeffaflaştı. 2007 yılında kısa vadeli dış