Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Sermayesi en güçlü durumda olan Akbank, kredilerini geçen yıl yüzde 32 artırmış ve 40 milyar YTL'ye ulaşmış. Akbank 2007'de kârını da yüzde 30 büyüterek 2.5 milyar YTL brüt kâr, 2 milyar YTL de net kâr elde etmiş. Akbank bu büyüme hızını her yıl 100'den fazla şube açarak desteklemek istiyor. Şu anda 705 şubesi bulunuyor. Türkiye'nin belki en güçlü markası olan İş Bankası ise aktif büyüklüğünü 80 milyar YTL'nin üzerine taşımış. 2007 net kârı ise yüzde 53 artışla 1.7 milyar YTL olmuş. (Brüt 3.7 milyar YTL) Ancak bu aktiviteyi 950'ye yakın şubeyle becerebiliyor. Geçtiğimiz hafta dört büyük özel bankadan üçü kârlarını açıkladı. Malum bunlar İş Bankası, Yapı Kredi, Akbank ve Garanti. Hemen hepsi çok memnun. Öteden beri bankaların kredi vererek büyümesi istenir. Bankalar yıllık bilançolarını açıklarken özellikle bu yönü vurgulayarak böbürleniyorlar. Garanti Bankası da 2007 yılında net kârını yüzde 108 artırmış ve 2.4 milyar YTL elde etmiş. İlginçtir, Garanti Bankası krizde sancı çeken banka olmuştu. Esnek sistemi ve verimli çalışma tarzıyla Garanti Bankası krizi en büyük avantaja çeviren banka oldu. 2008 yılında bile yüzde 35 büyüme hedefliyorlarmış. Garantinin kredi portföyü ise sektörde birinci; 52 milyar YTL! Böylece Garanti'nin aktifleri hızla büyümüş; 76.1 milyar YTL olmuş. Neredeyse İş Bankası'na yaklaşıyor. Garanti'nin 2007 kârında hiç kuşkusuz grubun sattığı varlıkların katkısı bulunuyor. Örneğin sigorta şirketi. Fakat bu satışlar hesaptan çıktığında özkaynak kârlılığı yine yüzde 27 ediyor. Ne oldu da bankalar 2006'dan sonra hızla aktiflerini büyütebilir hale geldi? Bunu ekonomik büyümeye bağlasak, en yoğun yatırım ve ekonomik büyüme ilişkisi 2004-2005 yıllarında yaşandı. O zaman neden bankacılık sisteminin bu denli hızlı büyümediği sorgulanabilir. Kaldı ki bankaların kârları da arttı. Oysa bankaların aktifleri büyürken ilk başlarda kârlılığı düşer, ya da daha fazla kâr etmek isterse kârından fedakârlık yapmak zorunda kalır.Bununla beraber, 2003 yılında kredilerin milli gelir içindeki payı yüzde 19 iken, 2004 yılında yüzde 23'e çıkmış. Asıl yükseliş ise 2005 yılında olmuş ve bu oran yüzde 31'e yükselmiş. 2006 yılında da yüzde 37'ye çıktıktan sonra, bizim hesaplarımıza göre 2007 yılında milli gelir içinde payı yüzde 57'ye çıkmış. Elbette bu olağanüstü bir artış. Hepsi büyüyor Ancak Batı'nın sanayileşmiş ülkelerinden kredi stokunun milli gelirden daha yüksek olduğunu biliyoruz. Şimdiye dek bankaların aktiflerinin önemli bir kısmı Hazine'nin borçlanma senetlerinden oluşurdu. Gerek ekonomik büyüme, gerek Hazine'nin giderek daha az borçlanma gereği duyması ve tabii bir ölçüde de bireylerin doğrudan Hazine bonosuna rağbet etmesi sonucu bankalar aktiflerini krediye, yani gerçek bankacılığa yönlendirebilir hale geldi. Özellikle de çoğu (son derece aç olan) KOBİ'lere kredi vermek için çaba gösteriyor. Hızla şube açan ve büyümeye çalışan bankacılık sisteminde son bir iki yıldır iki önemli gelişme daha gözleniyor. Dört büyük bankanın sektör payları büyüyor. Yani ciddi ölçüde yoğunlaşma yaşanıyor. İkincisi, orta ölçekli yabancı bankalar sanıldığından daha az rekabetçi bir çaba gösteriyor. Kısacası, bankacılıkta önemli değişimler gözleniyor. hgunes@milliyet.com.tr Tıpkı Batılı bankalar gibi