Gösterge Ancak yanlış anlaşılmasın. Fiyatı artan tek varlık altın değil. Tüm varlık fiyatları artıyor. Dünyada artık gelir dengeleri değişiyor. Asya'da kişi başına düşen gelir hızla artıyor ve bu, dünyada birçok fiyat dengesini değiştiriyor. Bununla beraber, altının fiyatı diğer değerli madenlerden hızlı arttığına göre, burada küresel olguların dışında etmenler rol oynuyor. Önce arz-talep dengesizliğinden bahsedelim. Fiyatın artması için ya arzda bir azalma olması gerekir ya da talepte artış. Altının arzında özel bir azalış yok. Talep tarafında iki yönlü artış gözleniyor. Birincisi, altının kullanımındaki artış. Malum, altın bir değerli maden olarak mücevherde kullanılıyor. En büyük tüketicisi de Hindistan, Türkiye de büyükler arasında yer alıyor. Ve son yıllarda kullanım bu ülkelerde artıyor. Bu hafta altın fiyatları yine bir rekor daha kırdı ve onsu 923.40 dolar oldu. Öteden beri altının fiyatının 1000 doları geçeceğini yazıyorduk. Bunun iki nedeni var; birincisi, ortada bir spekülasyon olgusu bulunuyor. İkincisi de arz-talep dengesizliği oluştu. Fakat daha önemli bir talep alanı uluslararası rezervler. 2000'li yıllarda başta Almanya olmak üzere rezerv kullanımında dolar
Gösterge Piyasada iyimser bir bakış var. Hatta bu verilerin hem beklentilerden daha düşük gerçekleştiği için, hem de TÜFE'nin çekirdek unsuru sayılan H-endeksinin (gıda, tütün, enerji ve içkiler hariç TÜFE) yıllık bazda yüzde 4.8'e düştüğü için MB'nin yakında toplanacak PPK'da faizleri 25 baz puan indireceği düşünülüyor. Öncelikle şunu belirtelim ki, Merkez Bankası enflasyonla mücadele politikasında 2002-2005 döneminde başarılı görünse de, bu başarı ne yazık ki, 2005 yılından sonra hızla değişti. Son yılda da tam bir başarısızlığa dönüştü. İki yıldır Merkez Bankası koyduğu hedefi tutturamıyor. Ve öyle anlaşılıyor ki, 2008 yılında konulan hedef de (yüzde 4) yine tutmayacak. Önceki gün açıklanan ocak ayı enflasyon verileri TÜFE'de yüzde 0.80, ÜFE'de ise yüzde 0.42'ydi. Bu rakamlar beklentilerden daha iyi bir düzeyi gösteriyor. Ancak çok olumsuz olan beklentilerden daha iyi bir verinin ortaya çıkması işlerin iyi gittiği anlamına gelmez. Enflasyon hâlâ hedeften çok uzakta seyrediyor. Şimdi bu durumda oturup düşünmek gerek. Acaba uygulanan politikada mı bazı aksaklıklar gözleniyor, yoksa genel olarak politika doğru da uygulamasında mı hatalar oluyor? İlk bakışta 2002-2005 döneminde
Gösterge Yine önceki gün IMF, dünya büyümesiyle ilgili olarak yaptığı yeni güncellemesinde; dünya büyümesini yüzde 4.9'dan 4.1'e, ABD'yi de yüzde 1.9'dan 1.5'e, Japonya'yı yüzde 1.7'den 1.5'e, AB (15) ülkelerini yüzde 2.1'den 1.5'e, gelişmekte olan ülkeleri yüzde 7.1'den 6.9'a, Çin'i de yüzde 10.1'den 10'a çekti.Dünyada son dört yıldır ekonomik büyüme yüzde 5'e yakın gelişti. Ancak son krizden sonra büyüme tahminleri sürekli revize ediliyor. Artık her yönden, her bölgeden daha düşük büyüme performansları bekleniyor. Oysa 2005 yılında dünya ekonomisi hızla büyüyen dış ticaret hacimleri nedeniyle yüzde 4.4 büyümüş, 2006'da bu rekor kırılmış ve büyüme yüzde 5.0 olmuştu. ABD'de büyüme hızı düşse de bu artış daha çok Avrupa'daki, daha doğrusu Almanya'daki ve bir ölçüde Japonya'daki ekonomik canlıkla sağlandı. Çin'in performansında küçük bir artış da buna ek bir katkı sağladı.ABD'de konut piyasasından kaynaklanan krizden sonra dünya ekonomisinin lokomotifi olan bu ülkenin katkısı azalıyor. Alman ve Japon ekonomilerinde de bir parça yavaşlama gözleniyor. Diğer gelişmekte olan tüm ülkeler ise hızlı kalkınma performanslarını sürdürecek görünüyor. Ancak bu ülkelerin de katkıları sınırlı.Öte
Gösterge Bu arada Davos'ta toplantıda birçok yetkili de son dalgalanma ya da krizle ilgili görüşler açıkladı ve hemen hepsi yankı buldu. Eski IMF Başekonomisti Ken Rogoff CNBC-e televizyonuna bir açıklama yaparak FED'in bu toplantıda 50 baz puanlık bir indirimden sonra yıl sonuna dek faizleri 2.25 düzeyine kadar düşürebileceğini belirtti. Rogoff bunun kaçınılmaz olduğunu, çünkü teknik olarak bir durgunluğun açıkça görüldüğünü söyledi. Bu haftayı daha sakin geçirdik. Hemen tüm piyasalar FED'in yeni bir faiz indirimine gideceği beklentisiyle epeyce rahatlamış görünüyor. Öte yandan, Başkan Bush'un hazırladığı 150 milyar dolarlık ekonomiyi destek paketi (50 milyar doları şirketlere doğrudan destek, 100 milyar doları da vergi indirimi olmak üzere) Temsilciler Meclisi'nden büyük bir ittifakla geçerek Senato'ya havale edildi. JP Morgan Chase Başkan Yardımcısı William Daley ise 22 Ocak'taki ani ve yüksek faiz indirimiyle her şeyin sütliman olmasının beklenmesinin yanlış olduğunu hatırlattı. Daley, "FED'in attığı adım akıllıcaydı, hızlıydı. Yeni faiz indirimleri de gelecektir. Ancak faiz indiriminin mali piyasalardaki dalgalanmayı hemen sona erdireceğini düşünmek yanlış olur. Faiz indirimi
Gösterge Henüz yıl sonu verileri açıklanmadı ama üç aşağı beş yukarı tahminlerde bulunabiliriz. 2007 yılında 36 milyar dolara yakın dış açığın oluşacağı anlaşılıyor. Bunun 1 milyar doları sıcak parayla, 18 milyar doları doğrudan yatırımla, geri kalanı da özel kesimin ve bankaların aldıkları kredilerle karşılanmış olacak görünüyor. Türkiye'nin 2008 yılında beklediği dış açık hemen hemen 45 milyar dolar civarında. Bunun nasıl finanse edileceği büyük önem taşıyor. Birincisi bu para daha doğrusu borç bulunabilecek mi? Çünkü rakam büyük. Her açık da kapanabilir diye bir kolaylık bulunmuyor. İkincisi, bu açık ne ölçüde sıcak para, ne ölçüde de doğrudan yabancı sermayeyle karşılanacak? Malum, sıcak para her an çıkma özelliğine sahip olduğundan büyük istikrarsızlık yaratıyor. Önce 2007 yılını değerlendirelim. Geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında sıcak paranın ya da portföy yatırımlarının artık dış açığı kapatmada rolünün azalması gerçekten önemli. Doğrudan yatırımların artması da. Ama bu daha ne kadar sürebilir? Sıcak paranın ya da portföy yatırımlarının zaman içinde (özellikle gelişen küresel yapıya göre) azalacağı öngörülüyor. Fakat doğrudan yatırımların bunu ne süreyle ikame
Gösterge 1987'den başlayarak 2006 yılına kadar neredeyse 20 yıl görev yaptı. Bu süreçte birçok krizi yönetti. Farklı ekonomik konjonktürlerle baş etti. Üstelik kendisini ilk atayanlar Cumhuriyetçiler olmasına rağmen Demokratların da tercihi oldu. Pazar günü İngilizlerin The Sunday Times gazetesine bir demeç vererek kendisi hakkındaki eleştirileri yanıtlamaya çalışıyordu Alan Greenspan, ABD Merkez Bankasının efsanevi başkanı. 1990'lı yıllarda "dot.com" diye bilinen teknoloji köpüğü sürecinde faizleri yükselterek ekonomiyi ısınmaktan alıkoymaya çalıştı. Daha sonra 2000 Mart'ında başlayan piyasa çöküşünün ardından yaşanan durgunlukta da faizleri kademeli olarak indirerek bu süreci tersine çevirmeye çalıştı. Ancak çok uzun süre faizleri çok düşük tuttuğu için, konut piyasasında aşırı bir şişkinliğe neden olduğu için şimdi kıyasıya eleştiriliyor. Hatta deyim yerindeyse, son haftalarda yaşanan krizin sorumlusu olarak gösteriliyor.Greenspan, başkanlığı boyunca az ve öz konuşan biri oldu. Ama başkanlıktan ayrıldığından bu yana sık sık açıklamalar yapıyor, çeşitli iddialarda bulunuyor. Son dönemde aklımıza gelen en önemli eleştirisi ise yine İngiliz Financial Times gazetesine geçen hafta
Gösterge Hemen belirtelim ki, ortalığın düzelmesi tamamıyla ABD'de güvenin yeniden kazanılmasına bağlı. Bu da hemen olmayabilir. Çünkü alınan parasal ve mali tedbirler ancak belli bir zaman sonrası etkisini gösterebilir. Gerek FED'in erken ve yüksek faiz indirimi, gerekse Bush'un açıkladığı mali destek paketi etkisini en iyi olasılıkla yaza doğru gösterecektir. Ama bu arada güven kırılganlığı da sürecektir. Bu sarsıntı sürecinde Türkiye'de mali piyasalar diğer ülkelerden çok daha fazla etkilendi. Ancak bunun nedenleri biliniyor. Çünkü Türk ekonomisi özellikle cari açık nedeniyle gelişmekte olan piyasalar arasında çok riskli görünüyor. Bu da kimi zaman yabancıların yoğun olarak satışlarına neden olabiliyor. Son bir haftada mali piyasalar inanılmaz derecede sallandı. Aslına bakılırsa bu sallantı ne zamandır bekleniyordu. Bu nedenle sarsıntı bir anlamda daha sınırlı kaldı. Oysa kimileri bunu "Kara Salı" kimileri ise "1940'dan sonraki büyük sarsıntı" olarak niteledi. O zaman yorumlardaki bu abartı nereden kaynaklanıyor? Türkiye'de mali piyasalarda yabancı davranışları incelendiğinde geçen yılın yarısından itibaren bonodan hızlı bir kaçış ve daha çok borsaya girişler gözleniyordu. Bu
Gösterge Büyümenin yüksek olduğu yıllar ile borçlanmanın büyük olduğu yıllar aynıdır. 2001-2007 arasındaki kesintisiz büyümede dış finansmanın rolü büyüktür. Dünyada hüküm süren bol kredi/ucuz maliyet ortamından faydalanarak Türkiye yıllık ortalama yüzde 7 büyüme hızı elde etti. Ekonomi tarihimizde ender görülen bir yüksek büyüme, düşük enflasyon, siyasi istikrar dönemi geçirdik.Amerika Birleşik Devletleri'nden dünyaya bulaşmaya başlayan bankacılık krizi bu dönemin devamı için bir tehdittir. Dünyada bankalar kredi açmada daha seçici ve hasis oldular. Borçlanmanın maliyeti yükselmeye başladı. Bu durum yıllarca sürebilir. Amerikan bankalarının sadece uzun vadeli konut kredileri ile tüketici kredilerinden yiyecekleri darbenin 700 milyar doları aşması bekleniyor. Bu vurgunun sermayelerinde açtığı yaradan bankaların kendilerine gelmesi uzun zaman alacak. Avrupa Birliği ülkeleri de bu durumdan kimisi az kimisi çok (İngiltere) etkilenmiş durumda. ABD'deki krizin finansal sektörü nasıl etkileyeceği tam bilinmediği için, bütün dünyada bankacılık sektörünün keyfi kaçmış durumda.Türkiye soğuk rüzgârları ensesinde hissetmeye başladı bile. Türkiye'de ekonominin büyümesi ile dışarıdan