Birkaç gün önce ODTÜ öğretim üyelerinden tarım konusunda uzman iki değerli bilim adamının (Prof. Erol Çakmak ve Prof. Halis Akder) TÜSİAD için hazırladıkları araştırma tanıtıldı. Araştırmada dile getirilen konular gerçekten çok önemliydi.Çakmak ve Akder'in en başta belirttikleri konu tarımda kısa vadeli ve savunmacı politikaların izlenmesi. Araştırmacılar DTÖ-Tarım Anlaşması ve AB üyeliğinin bile birer fırsat yerine tehdit olarak algılandığını belirtiyor ve özellikle AB'ye üyeliğinin Türk tarımına getireceği etkiler üzerinde duruyorlar. Gerçi ne Türkiye'nin hangi tarihte üye olacağı belli, ne de AB'nin o tarihte uygulayacağı tarım politikasının biçimi. Ancak doğru stratejileri şimdiden uygulamaya koymak zorunlu.Türkiye şu anda tam üye olsa, düşen fiyatlar nedeniyle çiftçinin yoksullaşacağı malum. Bu nedenle 2007-2013 için uygulanacak olan "ortak kırsal politikalar" Türkiye için çok önemli. Öte yandan, tam üyelikle beraber Türk tarımının AB bütçesini hayli sarsacağı da kesin. Yani şartlar iki yönlü.Şu anda tarımda uygulanan "destekleme reformu" kısa vadede tarımın genel ekonominin içinden geçtiği krize ayak uydurması için yapılıyor. Bu destekler bu yıl milli gelirin yüzde 4'üne yaklaşıyor. Ancak krizde verilen desteklerin yedide bire indiğini de hatırlatalım. Buna rağmen, mevcut hükümet bu yıl benimsediği "Tarım Stratejisi"yle doğrudan gelir desteğini tasfiyeye çalışıyor. Haliyle, bu da yoksullaşmayı artırıyor.Bir başka konu eğitimsizlik. Ama çok önemli. Tarımda çalışanların yüzde 18'i hiç okuma-yazma bilmiyor. Buradaki istihdamın yüzde 60'ını oluşturan kadınların ise üçte biri hiç okula gitmemiş. Vahim bir durum! Kaldı ki, tarıma yapılan Ar-Ge harcamaları OECD ortalamasının altıda biri. Kısacası, tarımda bilgi birikimi konusu tamamıyla göz ardı edilmiş. Türk tarımının en önemli sorunu hiç kuşkusuz verimlilik. Yoksullaşma sürecinin ardında fiyat-maliyet çıkmazı değil, verimsizlik yatıyor. Oysa hükümetler şimdiye dek ya maliyetleri karşılayacak fiyatı aradı, ya da maliyetleri aşağıya çekecek politikaları. Verimlilikle ilgili yapılanlar ise hep sınırlı kaldı. Tabii bu tür politikaların da temel kısıtı toprak mülkiyeti. Tarımda mülkiyetin (gerek aile düzeninden, gerek coğrafi koşullardan) sınırlı oluşu verimlilik artışını zorlaştırıyor.Çakmak ve Akder, eğitimsizliği ve sermayesizliği, verimsizliğe ek olarak tarım sorunları içinde sayıyor. Çok doğru. Özetle, ya tarıma önem vermiyoruz ya da yanlış biçimde yaklaşıyoruz. Nüfusun yüzde 40'ını besleyen, milli gelirin de yüzde 13'ünü sağlayan bu kesime ilgi duyan iktisatçı sayısı da bir gösterge. Üstelik tarımda yoksullaşma son yıllarda hızla arttı. O zaman ya tarım dilsiz ya da herkes sağır. hgunes@milliyet.com.tr Türkiye tarım sorununu çözmeden bir yere varamaz. Gerçi tarım giderek ekonomi içinde önemini kaybediyor (bir zamanlar milli gelirin önemli bir kısmını oluşturan tarım bugün sadece yüzde 13-14'ünü sağlıyor), ama iki bakımdan tarım göz ardı edilemez. Birincisi, hâlâ en büyük istihdam kapısı. İkincisi, Türkiye'nin oldukça geniş topraklarını ve su kaynaklarını heba etmesi düşünülemez.