90 mı, 121 kilometre mi?

29 Haziran 2010

BİRAZ benim gibi araç kullananlar, yani hız tutkunları Meclis’te kabul edilen karayollarında bölünmüş çok şeritli yollarda sürat limitinin 110 kilometreye çıkarılmasına pek sevindik.
Gerçekten de 90 kilometreyle git-git yol bitmiyordu.
Hız yapsan, adım başı radara giriliyordu.
Öde babam, öde... Devleti zengin et...
Ancak, Karayolları Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği yöneticisi Hasan Göktaş’ın uyarısıyla kendime geldim.
Göktaş, bölünmüş yollarda 90’dan 110’a çıkartılan hız kararının gerek karayollarımızın yol mühendisliği yoksunu oluşu, gerekse sürücülerin ülkemizde çok yetersiz direksiyon eğitimi alması nedeniyle ölümleri tetikleyeceğini söyledi.
Göktaş’a göre bu kararla çok şeritli yollarda yüzde 10 artışla hız otomobillerde 121 kilometreye ulaşacak, bu da çok ölümlü kazaları yeniden tetikleyecek.

Yazının Devamı

Ah Bihter vah Bihter!...

27 Haziran 2010

GEÇEN pazar yazısında “Canınız sıkılıyor mu?” diye sormuştum ya?
Kendi adıma cevaplıyorum: Benim canım çok sıkılıyor...
Psikolojim bozuldu.
Her ana haber bülteninden sonra ağlamasam da kahroluyorum...
Ajanslardan haberler geliyor, aynı ruh halim devam ediyor.
Kimyam da bozuk.
Klimanın tam gaz çalıştığı odaya her giren “Üşüdüm” diye tepki veriyor, ben sıkıntıdan sırılsıklam ter içindeyim.

Yazının Devamı

Benden söylemesi...

26 Haziran 2010

SON on günde bu dördüncü kaybettiğimiz yaya...
Hepsi de belediye otobüsünün ya çarpması ya da altında kalmasıyla yaşamlarını yitirdiler.
Tek suçları yaya olmak, dalgın ya da dikkatsizce karşıdan karşıya geçmeye çalışmaktı.
Onlar, dalgın ya da dikkatsizdi de, otobüsleri kullanan ESHOT ya da İZULAŞ şoförlerinin aklı neredeydi?
Kimseyi suçlamak gibi bir niyetim yok.
Sadece, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na “yalan” söylendiğini, Başkan’ın yanlış bilgilendirilip yönlendirildiğini üstüne basa basa bir kez daha anımsatmak istiyorum.
* * *

Yazının Devamı

Bir mektup ve öz eleştiri...

25 Haziran 2010

“SAYIN Hamdi Türkmen” diye başlayan “kişiye özel” bir mektup aldım.
Yazan, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün’dü.
Dikkatlice okudum.
Kibar ve nazik bir üslûpla, belli ki biraz duygusallıkla kaleme alınmıştı.
Bu mektubu sizlerle paylaşmadan önce, bir-iki tespitimi paylaşmak istiyorum.
Baştan sona okuduktan sonra kendimle hesaplaşma adına bir “öz eleştiri” yapma gereği duydum.
Rektör Prof. Füzün ne ile suçlanıyor ya da eleştirilerin hedefi haline nasıl gelmişti?

Yazının Devamı

Bu kadar da olamaz?

24 Haziran 2010

DOĞRUYSA, vay halimize!...
Gelen her bilgiyi mümkün olduğunca araştırdıktan sonra yazma gibi bir adetim vardır.
Günlerdir, ESHOT’un çeşitli birimlerini arıyorum.
Amacım “hesap sormak” falan değil, zaten haddime de değil.
Bir yurttaş olarak bilgi isteyeceğim.
Bırakın görüşmeyi, telefonlarıma dahi çıkmıyorlar.
Belli ki bu kurumda, tıpkı Türkiye’deki iktidar gibi, bir “korku cumhuriyeti (!)” yaratılmış.

Yazının Devamı

Çekin elinizi Çeşme’den...

23 Haziran 2010

BİRİLERİNİN Çeşme’den ne istediğini bir bilsem, gam yemeyeceğim.
Alaçatı’yı da koyduğunuzda, bu ünü uluslararası ve dünyaya taşan tatil beldesinde sanki o birileri turizmi baltalamak için varını yoğunu ortaya koyuyor.
Her sene bir sorun çıkartılıyor.
Geçen yaz, Türkiye’deki diğer tüm turizm beldelerine göre yüzde 500 fahiş artışla uygulanan ecrimisil belasıyla uğraştık.
Otelciler ve turizmciler işi-gücü bırakıp Ankara yollarında ve bakanlık kapılarında helak oldular.
Kış geldi, termal havuzu bulunan otellere durduk yerde “fizyoterapist uzmanları alacaksınız, yoksa kapatırız” dendi.
Ve bu kararın ilk uygulama merkezi Çeşme oldu.

Yazının Devamı

ESHOT’un ayıbı...

22 Haziran 2010

“TERZİ kendi söküğünü dikemez” derler ya; yönetimdeki zaafları son iki kişinin ölümüyle sonuçlanan kazayla perçinlenen, ehliyetleri o ya da bu nedenlerle elinden alınan şoförleri kullandığı gerçeği ile çalkalanan ESHOT, İzmir’den ve İzmirlilerden adeta intikam almaya devam ediyor.
ESHOT kendi eksikliklerini tamamlayacağına, yani söküğünü dikeceğine(!) emekliler, özürlülerden sonra bir darbe de üniversite öğrencilerine vurdu.
Üniversite kampusleri içindeki taşımacılığı paralı hale getirdi.
Ailelerinin gönderdikleri üç-beş kuruş ile yarı-aç yarı-tok okumaya çalışan onbinlerce öğrenci, düne kadar ister yaya, ister başka bir araçla kampus önüne kadar geliyor, buradan da belediye otobüslerine binerek fakültesine ücretsiz olarak taşınıyordu.
ESHOT, bu uygulamayı kaldırdı.
Kampus seferlerini 90 dakikalık tek bilet uygulaması içine aldı, öğrencilerden birkaç kilometrelik üniversite içindeki taşımacılık için bilet ücreti alınacağını duyurdu.
Yani, öğrencilerin ocağına incir ağacı dikti(!...)

Yazının Devamı

Canınız çok mu sıkkın?

20 Haziran 2010

SIKILDINIZ değil mi?
Kabul edin, içiniz karardı.
Yaşama sevincinizi yitirdiniz.
Her gün şehit haberi, her gün fidan gibi bir delikanlının bayrağa sarılı tabutu, bazen bir iki de yetmiyor, yarım düzine tabutu diziyorlar önümüze.
Ki, her bir tabut yüreğimize saplanan zehirli bir hançer gibi kahrediyor bizi.
Feryat eden anneler, kahrından ölmüş babalar, kendini paralayan eşler, nişanlılar, sevgililer...
Şehit cenazelerinde beni de her seferinde öldüren o sahne:

Yazının Devamı