“SAYIN Hamdi Türkmen” diye başlayan “kişiye özel” bir mektup aldım.
Yazan, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün’dü.
Dikkatlice okudum.
Kibar ve nazik bir üslûpla, belli ki biraz duygusallıkla kaleme alınmıştı.
Bu mektubu sizlerle paylaşmadan önce, bir-iki tespitimi paylaşmak istiyorum.
Baştan sona okuduktan sonra kendimle hesaplaşma adına bir “öz eleştiri” yapma gereği duydum.
Rektör Prof. Füzün ne ile suçlanıyor ya da eleştirilerin hedefi haline nasıl gelmişti?
Üniversitedeki bir yolsuzluktan mı?
Yönetim zaafiyetinden mi?
Siyasi tercihlerinden mi?
48 binin üzerinde öğrencisi olan Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yaşanan bir türban ya da terör olayı, ihmal ya da bilimsel bir yanlıştan mı?
Hiç biri değil?
Prof. Füzün’ü gazetelere manşet yapan özel yaşamıydı.
Akrabalarıyla mahkemelik olduğu bir miras olayı, ikincisi de anlaşamadığı eşiyle boşanıyor olması...
Mehmet Füzün, rektör olmasaydı, bunlar haber olur muydu?
Belki evet, belki hayır...
Ama bu kadar büyütülmezdi.
O zaman iki sonuç ortaya çıkıyor.
Birincisi, rektör de olsa, özel yaşamındaki olumsuzluklar nedeniyle Füzün’e çok yüklenilmemesi gereği. Ya da bu kadar ağır eleştirileri hak etmediği...
İkincisi ise, kişiler böyle görevlere talip oluyorlarsa, özel yaşamlarına çok dikkat etmeleri ve gerekirse boşanmaya bile haklarının bulunmadığını kabullenmek zorunda olmalarıdır.
Füzün’ün başında olduğu kurum, akademik ve bilimsel çalışmaların yapıldığı, öğrencilerin yetiştirildiği dev bir kampustür.
Böyle bir kurumda “televolevari” haberlerin aktörü olmamak gerekir.
Bunun da yolu, haklı ya da haksız eliştirilere maruz kalan Prof. Füzün’ün bu sıkıntılardan bir an önce kurtulmasıdır.
* * *
Gelelim Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Füzün’ün açık yüreklilikle yazdığı mektuba:
“29 Mayıs 2010 Cumartesi günü Milliyet Gazetesi’nin Ege ilavesinde “Üniversite mi Televole mi?” başlığı ile yayınlanmış köşe yazınızda; gerek Üniversitem, gerekse şahsım adına kullanmış olduğunuz bir takım ifadeler üzerine, şahsınızı bilgilendirme gereği duydum.
Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi Dokuz Eylül Üniversitesi, Türkiye’nin en büyük ve en seçkin eğitim kurumlarından biridir.
Hayatımın her döneminde olduğu gibi, 6 Ağustos 2008 tarihinde başladığım Rektörlük görevimi de, büyük bir sorumluluk duygusu ve görev bilinci ile yürütmekteyim.
Öğrencisi, öğretim üyesi ve çalışanları ile büyük bir aile olarak gördüğüm Dokuz Eylül Üniversitesi’nin gelişmesi ve yarınlara daha güvenle ilerleyebilmesi için yolumuza devam etmekteyiz.
Gündemimizde önceliğimiz, eğitim ve bilimsel faaliyetlerdir. Dokuz Eylül Üniversitesi, gelişimini sürdürmektedir.
* * *
Titizlikle, insani çabalarla çözüm aradığımız özelimize ait bazı konular, maalesef hiç arzu etmememe rağmen, kamuoyunun gündemine taşınmış ve basında bazıları gerçeklerden uzak ve haksız yorumlarla ele alınmıştır.
Bu durumdan duyduğum üzüntüyü paylaşırken yazınızda değinmiş olduğunuz hususlarda, demeç niteliğinde olmayıp, şahsınızı bilgilendirmeyi hedefleyen gerçekleri bilmenizi istedim.
* Yazınız içeriğinde kullandığınız “ağır cezada yargılanan” ifadesi, gerçeği yansıtmamaktadır. Hayatımın hiçbir döneminde -bırakın ağır cezayı- hiçbir suçtan dolayı yargılanmadım.
* Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğümün yanı sıra, Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda profesör olarak eğitim ve sağlık hizmeti vermekteyim. 35 yıllık devlet hizmetim var. Öğrencilik ve askerlik sürecim dahil, en ufak bir soruşturma dahi geçirmiş değilim.
* Yaklaşık altı yıl önce evlendiğim eşimden, Medeni Kanun çerçevesinde, “süregelen geçimsizlik” nedeniyle boşanmak üzere dava açtım.
*Üniversitemizde 2008 Haziran ayında yapılan Rektör Adayı Belirleme Seçimi’nde en az oyu değil, Prof. Dr. Sedef Gidener’den sonra en çok oyu alan ikinci adaydım.
İkinci sırada olmama rağmen, göreve talip olmamı eleştirmenizi anlayışla karşılıyor ve saygı duyuyorum, ancak bu durumun, yasayla çelişen bir yanı olmadığı bilinen bir gerçektir.
Prof. Dr. Mehmet Füzün-Rektör”