Bu ne ilk...
Bir “dur” diyen çıkmazsa, ne de son olacak.
Biraz amiyane kaçacak, lütfen kusuruma bakmayın...
Şu KİK dediğimiz; Kamu İhale Kurumu var ya, İzmir’i KİK’lemekten bir türlü bıkıp usanmadı.
Büyükşehir, Aziz Kocaoğlu ne ihale yaparsa yapsın, ihaleyi kaybeden acil olarak soluğu Ankara’da alıyor, başvuruyor...
KİK dediğimiz; Kamu İhale Kurumu da yapılan ihaleyi hemen fesh ediyor.
Büyükşehir’de tutuklu-tutuksuz tanıklar, İzmir 8. Ağır Ceza’da savunma haklarını kullandıkça, tarihi davanın inandırıcılığı yok olmaya başladı.
Adeta, “Suç olmayan suçlarla insanları sanık yapmışız.”
Bir kısmını “Çete kurarsınız ha” diye cezaevine tıkmışız.
İzmir’de her üç kişiden ikisinin oy vererek seçtiği Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu “çete reisi” yapmışız...
Yetmemiş; 397 yıl hapsini istemişiz.
* * *
Kesin kararlıyım; bir süre öncesine kadar, “şayet bir daha dünyaya gelirsem tek bir isteğim var” der ve eklerdim;
“Köpek de olsam, İngilizce havlamayı öğreneceğim...”
Ama bugün buna bir istek daha ekliyorum:
Bir daha dünyaya gelirsem; kesinlikle, ama kesinlikle, hem güzel, hem genç, hem de akıllı bir kadınla asla evlenmem...
Daha doğrusu, bu üç özelliği taşıyan kadının yanından bile geçmem, semtine uğramam.
Ne var bunda birader;
EXPO 2020’yi İzmir’e kazandıracak yol haritasında üç önemli süreç vardı:
İletişim ve Tanıtım. Tema ve Lobi ile Alan İhaleleri... Üçü de tamamlandı.
Mahmut Özgener’in başkanlığındaki Yürütme Kurulu, tam 18 saat süren bir pazarlıkla, geniş kapsamlı bu üç ihaleyi toplam 9.9 milyon lira bedelle üç şirkete verdi.
İhale sürecini, Yürütme Kurulu Başkan Vekili Ender Yorgancılar yürüttü.
Yorgancılar’ın kendi işletmesinde “cimri”liğini bilirdim ama demek ki bu huyu sadece kendi işi için değilmiş.
Çünkü EXPO İzmir ihalelerine giren dünyanın en büyük uluslararası kuruluşlarının CEO’larına adeta “kök” söktürdü.
Topumuzla-tüfeğimizle denir ya; varımızla yoğumuzla kent olarak bu organizasyona odaklanmalıyız.
Kazanmalıyız...
Şayet İzmir’i bir Barselona, İzmir’i bir Milano, bir Şangay ya da San Fransisko gibi marka kent yapmak istiyorsak, başka çare yok.
Ama EXPO Yürütme Kurulu Başkanı Mahmut Özgener’in dediği gibi, dünyanın bu en büyük uluslararası fuar organizasyonunu önce, bu kentte yaşayan 7’den 70’e herkese anlatmakla işe başlamak zorundayız.
Örnek mi? Yaşanmış iki olayı özetleyeyim.
Mahmut Özgener, bir EXPO toplantısından sonra, yürütme kurulu üyeleriyle öğle yemeği için Kordon’daki restoranlardan birine gittiğinde, merak ettiği için masalarına servis yapan garsona sormuş;
“EXPO nedir, biliyor musun?”
Aldığı yanıt, bu konuda Özgener’in haklılığını ortaya koyuyor.
Mesleğimde kıskancımdır.
En iyi gazeteyi yapmaya çalışırım.
En iyi köşe yazarı olmak isterim.
Yaparım, yapamam, olurum olamam; o sizlerin taktiridir.
Ama bir başka meslektaşım daha iyisi yaptığında, daha iyisini yazdığında, kendime çok kızarım.
Sen niye yapamadın, sen niye düşünüp de yazmadın diye kahreder, kendi kendime işkence ederim.
* * *
Sevgili arkadaşım, dostum meslektaşım Münir Koçaslan, İstanbul’dan; Farklı Haber8 internet sitesinde dün bir yazı yazdı.
Aziz Kocaoğlu ve bürokratları hakkında açılan “çete” davası başlıyor.
Duruşma salonundaki gelişmeler ve adliye dışında yaşananacaklarla bugün, İzmir için önemli, hatta “tarihi” bir gün.
Kocaoğlu, 397 yıl hapsi istenen bir “çete reisi” Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hakim önüne çıkacak.
İlginç bir 10 gün yaşayacağız.
Sürpriz gelişmeler olacak mı?
Hiç yer verilmemiş yeni bir iddia, delil ya da gizli bir tanık çıkacak mı?
Eğitimde “üç dörtlük” yasa önerisini kabul ederseniz; diye başlamayı düşünüyordum ama, maalesef geç kaldım ve Meclis’ten geçti.
O zaman, 4+4+4 ile ilgili uygulamanın getireceği olası “felaketleri” paylaşalım diyorum.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği‘inin, tüm milletvekillerimize “Tarih sizi asla bağışlamaz” seslenişine aynen katılıyorum.
Nedeni de şu:
Tarih sizi asla bağışlamaz;
Çünkü;
Türkiye’de 7 ile 14 yaş arasındaki her üç çocuktan biri çalıştırılıyor. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün araştırmasına göre 6 ile 14 yaş arasındaki toplam 11 milyon çocuğun 3 milyon 842 bini çalışıyor ve bu çocukların yarısından çoğu okuma, yazma bilmiyor. Çalışan çocukların yüzde 64’ü kazandığı paranın tamamını ya da çoğunu ailesine veriyor.