Büyükşehir’de tutuklu-tutuksuz tanıklar, İzmir 8. Ağır Ceza’da savunma haklarını kullandıkça, tarihi davanın inandırıcılığı yok olmaya başladı.
Adeta, “Suç olmayan suçlarla insanları sanık yapmışız.”
Bir kısmını “Çete kurarsınız ha” diye cezaevine tıkmışız.
İzmir’de her üç kişiden ikisinin oy vererek seçtiği Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu “çete reisi” yapmışız...
Yetmemiş; 397 yıl hapsini istemişiz.
* * *
Dünkü celseyi izleyen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner de benzer görüşte:
Yine görevsiz bir mahkeme, yine suç olmayan, yasalarda açıkça suç olarak tanımlanmamış eylemler, iddianameye suç olarak işlenmiş.
Cihaner, ekliyor:
Akla mantığa aykırı iddialar var. Bir ‘Sanat müziği konserinin fasıl olarak mı yoksa tek kişinin söylediği şarkı olarak mı?’ iddiası üzerinden dönen bir yargılama...
Ne fark eder?
Bu niye Özel Yetkili Mahkeme’de görülür?
Kamu zararı ne burada?
Bunun gibi ceza yargılama hukukukun tüm ilkelerini gözardı eden bir yargılama...
Bu iddialar doğru olsa bile birçoğu zaten suç değil...
* * *
İşin garibi, koskoca dava ve polis operasyonları, işten çıkarılmış bir şirket personelinin, doğru olup olmadığı tartışılan suçlamaları ve mağduriyetine dayandırılıyor.
Ama bu kişi de savcıya ‘Mağdur değilim’ diye ifade vermiş.
O zaman; niye bu insanlar cezaevinde tutuklu, niye bunca insan yargılanıyor?
Cebir, şiddet yok...
Rüşvet, haraç aldığı iddia edilen kimse yok!
Durduk yerde zenginleşen yok...
Zimmet yok...
Üstelik de “suç” denilen satın almalar, ihaleler, anlaşmalar yasalara göre yapılmış.
Ama yaşamlarında belki de karakolun önünden geçmemiş, hakim karşısına çıkmamış onca bürokrat, eşi, çoluk çocuğu, yakınları, ana-babaları, bir yıla yakındır korku içindeler.
Hepsi telefonlarına “öcü” gibi bakıyor.
Bir arkadaşının, bir yakınının hatırını sormaya bile çekiniyorlar.
* * *
Bir de olayın, çelişkili, hazırlık-sorgu ve yargı boyutu var.
Bu taraftaki gelişmeler daha çarpıcı.
Örneğin, Büyükşehir’deki “Çete Davası” ile ilgili hazırlık dosyasını tamamlayan savcı, bugün terfi alarak HSYK üyesi...
Gözaltı ve tutuklama sürecinde, kararı veren nöbetçi hakim, bugün yargılamayı yapan mahkemenin başkanı...
Operasyon öncesine kadar İzmir Adliyesi’nde “özel yetkili” olan savcıların, ne olduysa bu “özellikleri” sona erdiriliyor.
Gözaltındaki bürokratların savcılık sorgusundan hemen sonra sevk edildikleri mahkemenin hakimi, davadan yarım saat önce ‘izne’ ayrılıyor.
İddianamenin kabulünden sonra yargılamayı yapacak olan Özel Yetkili İzmir 8. Ağır Ceza Mahkeme Başkanı bir anda emekli oluyor.
Peki, bu kadar tesadüf sizce mümkün mü?
* * *
Doğru yapanı da yanlış yapanı da, bugün olmasa bile gelecekte “tarih” mutlaka yargılayacaktır.
Önemli olan bugün adaletin “adil” olarak dağıtılmasıdır.
Kim ne derse desin; ben hala savcı ve hakimlerimizin “Hukukun üstünlüğünü”, hangi siyasi görüşte olurlarsa olsunlar, “adil” olarak dağıtacaklarından eminim.
Göreceksiniz, bu davada da bu böyle olacaktır...