Aziz Kocaoğlu ve bürokratları hakkında açılan “çete” davası başlıyor.
Duruşma salonundaki gelişmeler ve adliye dışında yaşananacaklarla bugün, İzmir için önemli, hatta “tarihi” bir gün.
Kocaoğlu, 397 yıl hapsi istenen bir “çete reisi” Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hakim önüne çıkacak.
İlginç bir 10 gün yaşayacağız.
Sürpriz gelişmeler olacak mı?
Hiç yer verilmemiş yeni bir iddia, delil ya da gizli bir tanık çıkacak mı?
Yeni tutuklamalar mı olacak, yoksa tahliyeler mi?
Bu dava ve seyri, verilecek hakim kararları, özel yetkili mahkemelere yönelik son dönemde artan eleştirilerin de bir “sonuç göstergesi” olacak.
* * *
Ben ilk günkü görüşteyim.
Aziz Kocaoğlu ve tutuklu-tutuksuz bürokratlar hakkında yürütülen bu davadaki iddianame, başından itibaren, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin (b) fıkrasına aykırıdır...
Çünkü;
İzmir Büyükşehir Belediyesi davasında, doğrudan ve dolaylı olarak; Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar yoktur.
Ve bu tür olaylarda cebir ve şiddet olmazsa, soruşturmanın özel yetkili savcı ve mahkemeler mahkemeler tarafından yürütülmesi kesinlikle yasaya aykırıdır.
Çünkü, Özel Yetkili Savcılar; mafya usulü silahlı baskı ile ihale yönetmek veya uyuşturucu ticareti yapmak gibi çetelerin işlediği organize suçlara bakarlar.
* * *
Bitmedi...
Belediyelerle ilgili, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri görevini yaparken ve Memurların Yargılanmasına İlişkin Yasa’nın amir hükümleri mevcut iken, münferit memur suçları iddiası ile yürütülecek bir soruşturmanın, organize terör suçları kategorisine sokulması ve Büyükşehir Belediyesi’nin organize suç örgütü gibi nitelendirilmesi de kabul edilemez.
Ayrıca;
Özel görevli savcılığın görevli olabilmesi ve başlattığı soruşturma sonucu ortaya çıkan iddianameye göre, suçlanan sanıkların Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanabilmeleri için, sadece suç örgütünün varlığı değil, suç örgütünün cebir ve şiddet kullanması gereklidir.
Peki Aziz Kocaoğlu’nun ve bürokratlarının yargılanacağı bu davada, Büyükşehir’de cebir ve şiddet uygulayan bir suç örgütü var mı?
Yok!..
O zaman bu dava, iddiaların niteliği itibarıyla hem özel görevli savcılığın hem de özel yetkili mahkemenin görev alanı içinde bulunmamaktadır.
Taktir tabii ki mahkemenin...
Ama, madem ki demokrasi, hukuk devleti, millet iradesi diyoruz;
İzmir’in en büyük kamu kurumu olan Büyükşehir Belediyesi’nin, halkın oylarıyla seçilmiş olan “reis”ini, idari soruşturma ve yargılamaya konu olup-olmayacağı bile tartışılacak iddialarla “çete reisi” göstermek, arkadaşlarını 11 ay cezaevinde tutmak bir “hukuk cinayeti”dir.
Taktir yine mahkemenin diye tekrar ediyor ve taşıdığım umudu yazarak nokta koyuyorum:
Adalet, bu kez İzmir’de suçlu ile suçsuzu mutlaka ayırt edecektir.