Kocaoğlu’ndan yüzyılın projesi dedim.
Buna da, Adnan Saygun Kültür ve Sanat Merkezi’nde, İzmir Körfezi’ni, İnciraltı’ndan Sasalı’ya kadar uzanan kıyı şeridini yeniden planlayan, mimar-mühendis, tasarımcı, sanat ve kültür adamlarından oluşan 100 kişilik teknik ekibin gerçekleştirdiği sunumu izlerken karar verdim.
Gerçekten de öyle...
Aziz Bey, şayet böyle bir projeyi hayata geçirip, İzmir’de uygulayabilirse...
Tamamlayıp halkın kullanımına verebilirse, bu kentte yüzyılın projesini gerçekleştirmiş olacak.
Önce proje...
Film olarak gösterilen tasarımlar, görseller gerçekten muhteşem...
Şayet kıyı tasarımı tamamlanırken, bu kentin arka planındaki yerleşim alanlarını da buna uygun entegre ederek düzenleyebilirsek, İzmir’i Barselona, hatta ondan da ileride Akdeniz Çukuru’nun “Bir Numarası” yaparız.
Zaten böyle olacaktı, kesinleşti...
AK Parti İzmir İl Kongresi’ne “tek aday”la gitme kararı aldı.
Genel Merkez, “tek aday”lık için, halen bu görevi yürüten Ömer Cihat Akay’a “yeşil ışık” yaktı, “İzmir’de Akay ile davam” dedi.
İktidar Partisi’nde İzmir İl Kongresi 12 Mayıs’ta yapılacaktı.
Tarih 9 Haziran’a ötelendi.
Nedeni de, Başbakan Tayyip Recep Erdoğan’ın programındaki yoğunluk.
Çünkü Başbakan İzmir Kongresi’ne mutlaka gelmek istiyor.
* * *
İnşallah bu son olur.
Aziz Kocaoğlu, bürokratları ile içeriği benzer toplantıları anımsadığım kadar üç-beş kere yaptı.
Her defasında;
“İşinize bakın...
Çok çalışın...
Üretin, gece-gündüz demeden görevinizin başında olun” uyarısında bulundu.
Ne “hayır”, ne “evet” dese de...
“Büyükşehir’e aday mısınız?” diye sorduğumda, “Bu bir siyasi toplantı değil. Benim tek amacım İzmir’e hizmet” karşılığını verse de...
Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, dün açıkladığı “mega” projeyle CHP’deki başkanlık yarışında ilk adımı attı.
Bu benim kişisel görüş ve yorumum.
Çünkü;
Hüseyin Aslan’ı çok uzun süredir “mercek” altında tutuyorum.
Nasıl rahatladım, nasıl keyiflendim, tahmin edemezsiniz...
Demek tek dolandırılan ben değlmişim;
Bizim üstad Bekir Çoşkun’u da ayaküstü kazıklamışlar.
Hem güldüm hem de bu dünyadaki tek “saf adam”ın ben olmadığını öğrenince, yanımda oturan Dünyanın En Güzel ikinci eşi; Meltem Hanım’a dönüp;
“Bak gör, bir de bana söyleniyordun. Hükümeti yazılarıyla titreten, onca baskıya, tehdite rağmen düşüncelerinden de söylemlerinden de en küçük bir ‘taviz’ vermediği için o gazeteden o gazeteye ‘hazan yaprağı’ gibi savrulan ve en sonunda Cumhuriyet’e ‘demir atan’ koskoca Bekir Çoşkun’u bile götürmüşler” diye “hava” atıp, rövanşı almanın mutluluğunu yaşadım.
Efendim olay şu:
Bir modadır gidiyor...
60 yıldır yanlış üstüne yanlış yaparak hormonlayıp yağmaladığımız doğamız ve şehirlerimizi, milyonlarca çarpık-çürük yapımızı bugün “pardon” diyerek, üstüne “Kentsel dönüşüm” sloganını yapıştırıp düzeltmeye çalışıyoruz.
Hiç itirazım yok...
Ne var ki bunu, tümü altı sayfalık bir Kentsel Dönüşüm Yasası, diğer bir deyişle “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”la yapabilecek miyiz; endişelerim var.
Çünkü; Herkes olaya, sadece bir yıkım-yapım olarak bakıyor.
Oysa bu bir değişimdir.
Bugün önemli bir gün...
İzmir için tarihi davada, dokuzuncu gün tamamlanacak.
Günün önemine gelince...
Özel Yetkili İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi, onbir ay önce başlayan süreçle ilgili bir karar verecek.
Ya “devam...”
Ya da “Tamam buraya kadar” diyecek.
Hakiki diye yutturulan; mısır şurubundan yapılmış bal...
Yüksek asitli karışık, ısıtılarak asidi düşürülen tağşiş denilen ama “sızma” diye satılan zeytinyağı...
Kuluçkadan çıktıktan 45 gün sonra, kesilecek hale getirilen hormonlanmış tavuk eti.
Tokat gibi vallahi; midemize ne girse, bir daha yememeye tövbe edecek vaziyetteyiz.
Şimdi size bir sorum var:
İki liraya döner-ekmek, yanında fiyata dahil ayran ya da kola olur mu?
Olmaz... Ama satılıyor!..
Hem de, dükkanların camlarına koca koca yazılarla asılan ilanlarla...