Karşı karşıya olduğumuz iklim krizini durdurabilmenin tek yolu; temiz enerjiye geçiş
Enerji-çevre ilişkisi, termik santrallere filtre vetosuyla yine gündemde. Nasıl olmasın! Fosil yakıt kirliliği zaten dünyanın baş belası. Atmosferde biriken karbon, iklimimizi altüst etti. Z kuşağı da bunun için sokakta, “Evimiz yanıyor” diye bağırıyor. Karşı karşıya olduğumuz iklim krizini durdurabilmenin tek yolu; temiz enerjiye geçiş. Özellikle güneş, tüm cazibesiyle parıldıyor. O cazibeye kapılanlar bugün oldukça mesut. Çevre ve insan sağlığına hiçbir zarar vermeden enerji üretebilmenin hazzını yaşıyorlar. Aynı 74 Çorumlu gibi.
Çorum’daki o 74 kişi, Çorum Yenilenebilir Enerji Üretim Kooperatifi’nin üyeleri. Kimi ev kadını kimi emekli kimi de esnaf. Seydim Kasabası’nda 10 dönümlük araziye güneş enerji santrali kurmak için bir araya gelmişler. Yaptıkları yatırıma devlet de yüzde 50 oranında hibe desteği sağlamış. Bugün 2 bin 200 güneş paneliyle üretim yapar haldeler. 6 aydır elektriğe 1 kuruş para
Foça’da 5 idealist kadının açtığı Çöpsüz Bakkal doğa dostu üretim yapan yerel üreticiyi tüketiciyle buluşturuyor Olan ilk bakkallara oldu. Her köşede mantar gibi biten süpermarketler, bakkalların sonunu getirdi. Veresiye defterleri yerini kredi kartlarına bırakırken, raflarda da büyük bir değişim yaşandı. Artık büyük ve küresel markalar vitrindeydi. Yerel ürünler raftan uzaklaştı. Ve zamanla marketler hiperleşti. Sebze-meyve reyonları da kurulunca, çanlar manavlar için çalmaya başladı. Kısa sürede birçok esnaf, kapısına kilit vurdu. Semt pazarlarının kalabalığı azaldı.
Sadece son 9 yılda iş bırakan pazarcı esnafının sayısı 280 bin. İnanılmaz bir rakam. Aynı dönemde bakkal ve büfe sayısı da 240 binden 165 bine düşmüş. Greenpeace Akdeniz’in hazırladığı İstanbul’un Gıda Tedarik Zinciri Raporu’na göre, artık sebze ve meyve ticaretinin yüzde 60’ını market tedarik zincirleri yürütüyor.
Oxford Sözlüğü’nün 2019 yılı için seçtiği sözcük; “iklim acil durumu”(climate emergency)... Bu seçim oldukça isabetli çünkü iklim krizinin derinleştiği bir yılı geride bırakıyoruz
Yılın en etkili portresi; İsveçli iklim aktivisti 16 yaşındaki Greta Thunberg. Onun başlattığı iklim eylemleri milyonlarca çocuğu sokağa döktü. Meydanlardan yükselen “Evimiz Yanıyor” çığlığına Oxford Sözlüğü’nün de kayıtsız kalmaması oldukça anlamlı.
Ancak iklim acil durumunu sadece bir yıla indirgemek ciddi yanılgı yaratabilir. Zira 4.5 milyar yaşındaki dünya, sadece 2019’da iklim krizi yaşıyor değil. Yok oluş çanları, aslında epeydir çalıyor. Ta 1960’lı yıllardan bu yana bilim insanları, fosil yakıtlara dayalı sanayi ve yaşamın, bizi hızlı bir sona sürüklediği uyarısında bulunuyordu. Ünlü oşinograf Roger Revelle’nin ABD kongresine ulaşan raporunun tarihi; 8 Kasım 1965. Revelle o raporda, “Yaygın inanışın aksine okyanuslar bu oranda karbonu hapsedemez” diyordu.
Çok değil daha 3 ay önce yaz yağmuru sonrası İstanbul’un alt geçitlerinde kıyafetler yüzüyordu. Şimdi su krizini konuşuyoruz. İşte iklim krizi tam da bu. Yağış düzensizliği... Maalesef bulunduğumuz coğrafya nedeniyle iklim değişikliğinin en sert etkilerini bizler göreceğiz. Görmeye de başladık. Kasım bitti neredeyse ama ne yağmur var ne de kış! Kentte sıcaklık ortalaması 21.7 derece. Adeta eylüle geri döndük. Birçok baraj kurudu. Kalanlarda da doluluk oranı kritik seviyede. Yağış, birkaç ay daha gelmezse susuzluk kapımızda.
Aslında su stresini 2030’larda yaşamayı bekliyorduk. İstanbul strese erken girdi. Megakentin şu an için tek dayanağı kilometrelerce uzaktaki Melen. Fakat meteoroloji verileri, Melen havzasında da şiddetli kuraklık yaşandığını ortaya koyuyor. Sonuçta o da hiç bitmeyecek bir kaynak değil. Zaten her su varlığı, bulunduğu ekosisteme ait. İstanbul gibi devasa bir şehrin Melen’deki kaynağı çekmesi o bölgede onarılamaz yaralar açılmasına neden olacak. Buna rağmen ünlülerin rol aldığı bir su belgeselinde; Melen sayesinde
Çöpünüzü gübreye dönüştürmek ister misiniz? Eğer gönüllüyseniz evde uygulanabilecek en makul yöntem; ‘bokaşi kompostu’nu anlatacağım bu hafta sizeSüreç, biraz meşakkatli. Ama sonuçları itibarıyla oldukça haz verici. Topraktan gelen vitamin ve mineralleri tekrar toprağa geri kazandırmak gibi ulvi bir amaca hizmet ediyorsunuz. Üstelik, ülkemiz tarım toprağının organik madde oranının yüzde 1’lerin altına indiği bir dönemde, bu kez siz doğaya can veriyorsunuz.
Bokaşi kompostunun en yetkin ismi; Prof. Dr. Volkan Dündar. Tıbbi mikrobiyoloji uzmanı. Ömrü bakterilerle geçmiş. Yıllardır kendi evinde kompost uygulamaları yapıyor. Yani; yiyecek atıklarını gübreye dönüştürüyor. Buğday Derneği’nin öncülüğünde de seminerler veriyor. Ben de bir seminerine katıldım. Oradan bildiriyorum yani!
Öncelikle bokaşi için 3 temel malzemeye ihtiyaç var; Atıkları biriktireceğiniz 2 kova. ‘Bokaşi tozu’ veya laktoserum. Bir de ağaç talaşı. Kovaların (varil ya da bidon da
Haftaya ıspanak endişesiyle başladık. Ispanak yiyen yüzlerce kişinin zehirlenerek hastanelere başvurması büyük korku yarattı Herkes, ıspanak yemekten imtina ediyor. Akıllarda da birçok soru işareti var. İlk akla gelen olağan şüpheli; tarım zehirleri. Yani; pestisitler. Aslında bu bile, hal-i pür melalimizin yansıması. Demek ki, yediğimiz sebze meyvelerde tarım zehirleri olduğunu biliyoruz. Sadece, bizi hemen değil de uzun sürede zehirlediği için kayıtsız davranıyoruz.
Tabii bu kez tablo, kayıtsız kalınacak gibi değildi. O yüzden haber bültenlerine siyasilerden çok ıspanaklar çıktı bir süre. Sonra da yetkililer, zehirlenmenin ıspanakla birlikte toplanan yabani otlardan kaynaklandığını açıkladı. Aslında yabani ot, ıspanak yetiştiriciliği için yabancı değil. Organik olmayan ıspanak tarımında, otlar kimyasal zehirle yok ediliyor. Ispanak tarımının neredeyse tamamı hibrit tohumla yapıldığı için o tohuma zarar vermeyecek ot zehri tercih ediliyor tarlalarda. Zaten bakanlığın sitesinde de hangi ota hangi kimyasalın atılacağı yazılı. Oradan anlıyoruz ki, kuş otu, köpek üzümü,
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün alternatif gıda önerisi böcekler. Çünkü yüksek protein, demir ve çinko içeriyorlar. Hem de gıda atıklarıyla beslenebiliyorlarBugünden söyleyelim; yakın gelecekte böcek yemek zorunda kalabiliriz. Durun, hemen ‘Iyyy’ demeyin! Kabul etmesi zor olsa da, hem küresel ısınma hem de artan nüfusun protein ağırlıklı beslenme eğilimi, “entomofaji”yi; yani böceklerin gıda olarak tüketilmesini kaçınılmaz kılacak. Çünkü, etin gezgene maliyeti çok yüksek. Bir kilo et, ortalama 30 ton suyla yetişiyor. Bir inek yılda 2 bin 300 kilo karbondioksit salınımı yaratıyor. Bu, 1000 litre petrolün yanmasına denk. Dünyadaki tüm ineklerin yıllık karbon salınımı 2 milyar ton. Yani, Türkiye’nin yıllık karbon salınımının 3 katı. Buna ek olarak tatlı su kaynaklarının neredeyse 3’te 1’i, yem bitkileri için harcanıyor. Ve tarım arazilerinin büyük kısmı da yine besi hayvanlarına yem yetiştirmek için ekip, biçiliyor.
Bu yük, ekosisteme artık ağır
Ekmeği fonksiyonel bir gıdaya dönüştürme çabası söz konusu. Son örneğine de Malatya’daki “mor ekmek”le tanık olduk
Tam bir ekmek bağımlısıyız. Günde 123 milyon ekmek üretiyor, kişi başı günlük 333 gram tüketiyoruz. Yılda 121 kilo yani. Bu rakama hiçbir ülke yaklaşamıyor. Dünya lideriyiz. Tabii aynı zamanda obezitede de öyle. Obezite artış hızında Avrupa birincisiyiz! Ülkemizde yaşayan her 3 kişiden 1’i obez.
Sadece bu istatistik bile ekmeğin ne kadar sağlıksız olduğuna işaret. Ancak buna rağmen tablo yıllardır değişmiyor. Çünkü en ucuz ve ulaşılabilir gıdamız ekmek. Halkımız, günlük kalori ihtiyacının önemli bölümünü yüksek karbonhidrat içeren beyaz ekmekten sağlıyor. Beyaz ekmek ununun vitamin ve mineral değerleri ise oldukça düşük. Çünkü buğday işlenirken kepek ve ruşeymi alınıyor. Haliyle ana besin maddesi beyaz ekmek olan toplumlar, ciddi sağlık sorunları yaşıyor. O yüzden son yıllarda tam buğday unundan yapılmış; kepek, ruşeym, arpa, çavdar ve yulaf gibi katkılar