Böceğinizi nasıl alırsınız?

3 Kasım 2019

BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün alternatif gıda önerisi böcekler. Çünkü yüksek protein, demir ve çinko içeriyorlar. Hem de gıda atıklarıyla beslenebiliyorlarBugünden söyleyelim; yakın gelecekte böcek yemek zorunda kalabiliriz. Durun, hemen ‘Iyyy’ demeyin! Kabul etmesi zor olsa da, hem küresel ısınma hem de artan nüfusun protein ağırlıklı beslenme eğilimi, “entomofaji”yi; yani böceklerin gıda olarak tüketilmesini kaçınılmaz kılacak. Çünkü, etin gezgene maliyeti çok yüksek. Bir kilo et, ortalama 30 ton suyla yetişiyor. Bir inek yılda 2 bin 300 kilo karbondioksit salınımı yaratıyor. Bu, 1000 litre petrolün yanmasına denk. Dünyadaki tüm ineklerin yıllık karbon salınımı 2 milyar ton. Yani, Türkiye’nin yıllık karbon salınımının 3 katı. Buna ek olarak tatlı su kaynaklarının neredeyse 3’te 1’i, yem bitkileri için harcanıyor. Ve tarım arazilerinin büyük kısmı da yine besi hayvanlarına yem yetiştirmek için ekip, biçiliyor.

Bu yük, ekosisteme artık ağır

Yazının Devamı

Mor ekmek sağlıklı mı?

27 Ekim 2019

Ekmeği fonksiyonel bir gıdaya dönüştürme çabası söz konusu. Son örneğine de Malatya’daki “mor ekmek”le tanık olduk

Tam bir ekmek bağımlısıyız. Günde 123 milyon ekmek üretiyor, kişi başı günlük 333 gram tüketiyoruz. Yılda 121 kilo yani. Bu rakama hiçbir ülke yaklaşamıyor. Dünya lideriyiz. Tabii aynı zamanda obezitede de öyle. Obezite artış hızında Avrupa birincisiyiz! Ülkemizde yaşayan her 3 kişiden 1’i obez.

Sadece bu istatistik bile ekmeğin ne kadar sağlıksız olduğuna işaret. Ancak buna rağmen tablo yıllardır değişmiyor. Çünkü en ucuz ve ulaşılabilir gıdamız ekmek. Halkımız, günlük kalori ihtiyacının önemli bölümünü yüksek karbonhidrat içeren beyaz ekmekten sağlıyor. Beyaz ekmek ununun vitamin ve mineral değerleri ise oldukça düşük. Çünkü buğday işlenirken kepek ve ruşeymi alınıyor. Haliyle ana besin maddesi beyaz ekmek olan toplumlar, ciddi sağlık sorunları yaşıyor. O yüzden son yıllarda tam buğday unundan yapılmış; kepek, ruşeym, arpa, çavdar ve yulaf gibi katkılar

Yazının Devamı

Tescilli ‘Türk kahvesi’

20 Ekim 2019

Kahvenin, “Türk kahvesi” amblemine sahip olabilmesi için Arabicca türü kahve çekirdeğinden öğütülmüş ve şartlara uygun kavrulmuş olması gerekecek

Türk kahvesi tescillenmek üzere. Birçokları bu cümleyi okuduktan sonra “Nasıl yani?” diye düşünebilir. Menşei Etiyopya olan kahvenin kilometrelerce uzakta tescillenmesi şaşırtıcı gelebilir. Ama değil. Zira söz konusu olan menşei değil, mahreç tescili. Yani üretim biçimiyle alakalı. Daha önce Kurukahveci Mehmet Efendi, denedi. Ancak, Türk Patent Enstitüsü, yöresel bir coğrafi işaretin bir şahsa veya şirkete verilemeyeceği gerekçesiyle o başvuruyu reddetti. İzmir Ticaret Odası’nın (İZTO) başlattığı süreç ise sonuçlanmak üzere. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda geçtiğimiz günlerde, tüm paydaşlarla tescil dosyası görüşülmüş. Taraflar, mahreç olarak mı yoksa “geleneksel ürün” olarak mı tescillenmesi gerektiğini tartışmış. “Mahreç” olarak tescillenmesi, aromalı

Yazının Devamı

Afiyet olsun!

13 Ekim 2019

16 Ekim Dünya Gıda Günü. Gıda, aslında gezegenin en kritik meselesiİhtiyaçlar hiyerarşisinin ilk basamağında ama bize dışarıdan bakan biri futbol ve siyasetle doyduğumuz kanısına varabilir. Belki, yeterince gıdamız olmasından bu durum. Zira, ancak mahrum kaldığımızda ya da fiyat artışında değerini anlıyoruz gıdanın. Halbuki, patates-soğandan beşi bir yerde yaptığımız günlerin üzerinden daha birkaç ay geçti. Soğan hırsızlığı bile gördük o günlerde.

Tabii bu yoksunluk bizim coğrafyada genellikle dönemsel yaşanıyor. Ancak dünyanın başka bölgelerinde maalesef 820 milyon insan aç. 150 milyon çocuk yeterli beslenemediği için boy kısalığı yaşıyor, 50 milyon çocuk düşük kilolu. Buna karşın 790 milyon insan ise obez. Rakamlar, eşitsizliğin fotoğrafı adeta. Gıdanın politik yüzü maalesef böyle. Zaten gıdanın kendisi politik. İklim kriziyle de, göçler, savaşlar ve çevre katliamlarıyla da birebir bağlantılı. Her birinde de bizim bireysel tercihlerimizin payı var.

Mesela palm yağıyla üretilmiş paketli gıdaların devamlı müşterisiysek,

Yazının Devamı

Atalık hazineler

6 Ekim 2019

Kınalı bamya, gül biber, sarı karpuz... Bugünü, küçük bir çekirdek parçasıyla yüzlerce yıl geriye bağlayan o tohumlar, yerel kalkınma için de
büyük bir potansiyele sahip"Yeşil devrim” olarak lanse edilen endüstriyel tarım, hepimizi tek tip tüketime mahkum etti. Bugün kentlerde reyonlar, fabrikadan çıkmışcasına aynı görünüm ve aynı tatta(tatsızlıkta) sebze meyvelerle dolu. Oysa, doğada muazzam bir zenginlik var. Yüzbinlerce bitki çeşidi var mesela. Binlercesi de yenilebiliyor. Sofralarımıza ise hepi topu 100 kadar bitki geliyor. Hatta dön dolaş bunun 10-20 çeşidiyle besleniyoruz. Çünkü, hep aynı tohumun meyvelerini yiyoruz. Tarımsal üretimin küresel tekellerin elinde olmasının sonucu bu! Tabii zamanla neleri kaybettiğimizi bize en iyi atalık tohumlar gösteriyor. Bugünü, küçük bir çekirdek parçasıyla yüzlerce yıl geriye bağlayan o tohumlar, yerel kalkınma için de büyük bir potansiyele sahip.

İzmir Karaot Köyü’nde yetiştirilen kınalı bamya

Yazının Devamı

Su fakirliğine doğru

29 Eylül 2019

Flamingoların yaşam alanı Akgöl, haziran ayında tamamen kurudu. Ardından öğrendik ki, Karagöl ile Tecer de Akgöl’le aynı kaderi paylaşmış. Birkaç hatfa önce de Kuyucak Gölü çöle döndü.  Oysa ki, koruma altındaki kuş cennetiydi

Maalesef su kaynaklarımız hızla azalıyor. Pervasızca, su fakirliğine doğru yol alıyoruz. Pervasızca diyorum, çünkü su ayak izimiz çok ama çok fazla. Günde 5 ton su tükettiğimizin birçoğumuz farkında bile değil. Gerçi 5-10 yıla kalmaz anlayacağız, suyun sonsuz olmadığını.. Projeksiyonlara göre 10 yıl sonra su stresi yaşamaya başlayacağız. Bugün kişi başı günlük 210 litre suyumuz varken, 2050 yılında su varlığımız 150 litrenin altına inecek. Bu da neredeyse su fakirliği demek! Ne yazık ki, hoyratlığımızın kurbanı gelecek nesil olacak. Oysa, çocuklarımıza temiz ve erişilebilir su kaynakları bırakmakla mesuldük. Su gibi aziz olunan coğrafyaya, su bilincini kazıyamadık.

O bilinç için çabalayanlar artık tek şansımız. Ab-ı Hayat Anadolu Su Medeniyetleri Müzesi’ni kuran Recep

Yazının Devamı

Mısır neden şekerli?

22 Eylül 2019

Küresel şirketlerin tohumuyla, gübresiyle ve tarım zehriyle soframıza tek tip mısır geliyor. Tabii bu bilinçli bir seçim

Artık mazide kalmış bir tatla zamanda yolculuğa çıktım Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ve Sanat Günleri’nde. Orada satılan yerel bir mısır türü, bir anda 20-30 yıl geriye sardı zamanı. Yerel tohumun değerini, tek tip tohumla neleri yitirdiğimizi bir kez daha kavradım. Öyle inci gibi dizili taneleri yoktu, aynı bantta üretilmiş gibi de değildi ama o eski mısır tadı ve doygunluğu geliyordu buram buram ısırdığınızda.

 

Tevekkeli değil tabii o tat. Tohumun yüzlerce yıllık serüveninin bir sonucu. Çok eskilere dayanan bir mazisi varmış o mısırın. Düzce Sazköy Köyü’nde yetiştiriliyor. Köy bir Abhaz köyü. Tohum da Abhazya kökenli. Yıllar içinde ekile biçile yerel tohuma dönüşmüş. Yöredekiler, tarlasına hep o mısırı ekiyor. Hibrit tohum olmadığı için de, çoğalarak bugüne ulaşabilmiş. Bir şirket ya da kuruluşun patentinde değil o tohum. Bu sayede, tohumluk

Yazının Devamı

Semada sonbahar şöleni

8 Eylül 2019

Sonbahar göçleri başladı. Leylekler sıcak iklimlere doğru kanat çırpıyor bugünlerde. Turnalar da yavrularını büyütüp, kışlıklarına doğru yola çıktı.
Ardından küçük kuşlarla birlikte yırtıcı göçü başlayacak.

Önce arı şahinleri gidecek, sonra küçük orman kartalı... Eylül ortasından itibaren ötücü kuşları göreceğiz semada. Çıvgın, ötleğen, ak mukallit, kamışcın, kızılkuyruk geçişleriyle şenlenecek gökyüzü. En son, su kuşları çıkacak sahneye. Kuş gözlemcileri için eşssiz bir dönem yani.

Ornitolog Ergün Bacak da sonbahar göçünün özellikle İstanbul’daki gözlemciler için büyük bir fırsat olduğunu söylüyor: “İstanbul’da tepelere çıkarsanız eylül başında binlerce leyleği bir arada görebilirsiniz. Eylülün sonlarına doğru Anadolu Hisarı veya Toygar Tepe’ye çıktığınızda bir günde 10 bin küçük orman kartalıyla karşılaşmanız mümkün. 10 bin orman kartalı

Yazının Devamı