Çok değil daha 3 ay önce yaz yağmuru sonrası İstanbul’un alt geçitlerinde kıyafetler yüzüyordu. Şimdi su krizini konuşuyoruz. İşte iklim krizi tam da bu. Yağış düzensizliği...
Maalesef bulunduğumuz coğrafya nedeniyle iklim değişikliğinin en sert etkilerini bizler göreceğiz. Görmeye de başladık. Kasım bitti neredeyse ama ne yağmur var ne de kış! Kentte sıcaklık ortalaması 21.7 derece. Adeta eylüle geri döndük. Birçok baraj kurudu. Kalanlarda da doluluk oranı kritik seviyede. Yağış, birkaç ay daha gelmezse susuzluk kapımızda.
Aslında su stresini 2030’larda yaşamayı bekliyorduk. İstanbul strese erken girdi. Megakentin şu an için tek dayanağı kilometrelerce uzaktaki Melen. Fakat meteoroloji verileri, Melen havzasında da şiddetli kuraklık yaşandığını ortaya koyuyor. Sonuçta o da hiç bitmeyecek bir kaynak değil. Zaten her su varlığı, bulunduğu ekosisteme ait. İstanbul gibi devasa bir şehrin Melen’deki kaynağı çekmesi o bölgede onarılamaz yaralar açılmasına neden olacak. Buna rağmen ünlülerin rol aldığı bir su belgeselinde; Melen sayesinde İstanbul’da uzun yıllar su riski yaşanmayacağı mesajının verilmiş olması da ayrı bir yazı konusu.
Nihayetinde çözümü yeni su kaynaklarında aramak yanlış. Öncelikle suyun değerinin farkına varmamız lazım. Her bir damlayı mücevher gibi korumaya odaklı su bilinci yaratmamız şart. Ve tasarrufa ek olarak alternatif su kaynakları oluşturmalıyız. Mesela yağmur suyu hasadı. Sarnıçların şehri İstanbul’da bugün su hasadı yapılan bina sayısı bir elin parmağını geçmez.
Oysa, 100 metrekarelik bir çatıdan ortalama 56 ton su toplanabiliyor. Bu, 5 kişilik ailenin 2.5 aylık suyu demek. En kurak bölge Konya’da bile sadece su hasadıyla 10 ay şebeke suyuna ihtiyaç duyulmadan yaşanabiliyor. Bugün Avrupa’da birçok yapıda tuvalet giderleri yağmurdan karşılanıyor. ABD’de yüzbinlerce evde yağmur suyu depolama sistemi var. Almanya’da yağmur suyuyla milyonlarca euro tasarruf eden hastane var. Bizse her gün arabalarımızı barajlardaki 200 bin ton suyla yıkıyoruz.
Her yağmurda da, kanalizasyona akan suya bakıyoruz. Radikal değişimler için geç bile kaldık. Belediyeler, özellikle de büyükşehirler hızla harekete geçmeli. İşte Çaycuma Belediyesi.. ‘Yağmursuyu Toplama ve Kullanma Yönetmeliği’ni kabul edip, ilçede su hasadını zorunlu kılan ilk belediye oldu. Artık ilçede minimum 200 metrekare taban alanı olan her yapıda mutlaka yağmursuyu toplama sistemi olacak. Yoksa imar izni verilmeyecek. Belediye Başkanı Bülent Kantarcı umutlu: “Binasında sistemi kuran, su faturasında yüzde 30 indirim alacak. Aslında kurulum çok kolay. Türkiye’nin en yağışlı bölgesiyiz. Temmuz hariç her ay yağmur var. Öyle çok büyük depoya ihtiyaç yok. Ben Bodrum’da 10 yıl önce yaptım. Yılda 1 kez depoyu temizliyorsun o kadar. Depodan gelen saf su oluyor. Bulaşık ve çamaşır makinesi için şahane. Daha az deterjan ve sabun kullanıyorsunuz. Belediyede de yağmur suyunu depolamak için bir depo inşaatına başladık. 900 metrekarelik çatımız var. Oradan gelecek suyla bahçelerimizi sulayacağız. Her ne kadar iyi yağış alsak da, bölgemizde de kuraklık hakim. Buna yönelik hazırlıklarımızı yapmamız gerekiyor.”