BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, dün yaptığı açıklamayla 1 Ekim’de TBMM’de olacaklarını ve çalışmalara katılacaklarını duyurdu. Bu beklenen bir karardı.
BDP’nin kararını açıklamasından önce Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Meclis’e dönme tavsiyesinde bulundu. Tavsiye kararını da Ahmet Türk açıkladı.
Çiçek’in rolü
BDP’nin Meclis’e dönme kararıyla sonuçlanan sürecin yönetilmesinde TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in olumlu anlamda büyük rolü olduğunu belirtmek gerekir.
Çiçek, TBMM Başkanı seçildiği gündem bu yana Meclis’in normal çalışma düzenine geçebilmesi için büyük çaba gösterdi. CHP ve BDP’yle kurduğu temas her iki partinin de boykot kararını değiştirmesinde etkili oldu.
İki partinin de TBMM Başkanı’na güveni var. CHP bu güvenini anayasa çalışmalarına Çiçek’in öncülük etmesi koşulunu açıklayarak gösterdi. BDP’nin 1 Ekim’de Meclis’e gelme kararı, Çiçek’le kurduğu dolaylı temasın bir sonucu.
Ankara’da son günlerde Wikileaks belgelerindeki bazı ifadeler nedeniyle yeni bir tartışma alevlendi. Eski CHP Milletvekili Şahin Mengü tarafından kamuoyuna duyurulan belgelerde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, 29 Ocak 2010’da ABD Büyükelçisi James Jeffrey’i ziyaret edip, siyasi parti davaları, askerlerin sivil mahkemede yargılanmaları gibi konularda verdiği kararlar hakkında bilgi aktardığı iddiası yer alıyor. Yine iddialara göre, Kılıç, partilerin kapatılmasına karşı olduğunu ancak DTP’yi anayasaya aykırı birçok fiile imza atması nedeniyle kapatmak zorunda kaldıklarını anlatıyor. Askerlerin sivil mahkemede yargılanmasına yönelik düzenlemeyi ise demokratik bir düzenleme olmasına rağmen anayasaya aykırı olduğu için iptalden başka seçenek olmadığından iptal ettiklerini söylüyor. Kılıç, anayasanın bugüne kadar 83 maddesinin değiştiğini, halkoylaması ile kabul edilen anayasayla ilgisinin kalmadığını belirterek anayasanın değişmesi gerektiğini ifade ediyor. İddiayı belgelerdeki ifadelere dayanarak ortaya atan Mengü, belgelere göre, Kılıç’ın bu bilgileri ABD Büyükelçisi’ne “arz ettiğini” ifade ediyor.
‘Onursuzluk sayarım’
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, ABD
BDP’nin öncülük ettiği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’ndan Diyarbakır bağımsız milletvekili seçilen Şerafettin Elçi, Taraf’ta Neşe Düzel’in sorulanını yanıtlarken çok önemli bilgiler veriyor.
Şerafettin Elçi, federasyonu savunan bir siyasetçidir. Kürt siyasetinde en deneyimli, sözüne değer verilen bir isimdir.
Elçi, Düzel’in sorularını yanıtlarken, kaydı yayınlanan MİT-PKK görüşmesinin 2010 yılına ait olduğunu ancak görüşmelerin, “müzakere aşamasına” geçerek 2011 yılının ortasına kadar devam ettiği bilgisini veriyor.
“Protokolü gördüm”
Şerafettin Elçi, bu müzakere sonucunda bir protokol hazırlandığını, protokolü kendisiyle birlikte bazı üst düzey BDP milletvekillerinin de gördüğünü belirtiyor. Protokolün Abdullah Öcalan tarafından onaylandığını, MİT tarafından Kandil’e götürüldüğünü, oranın da onayının alındığı bilgisini de paylaşıyor.
Elçi, protokolün Başbakan Tayyip Erdoğan’a da sunulduğunu ancak imzalamadığı bilgisini veriyor. Sözlerinden Elçi’nin PKK’nın yeniden terörü tırmandırmasının, sivilleri hedef almasının nedeni olarak Başbakan’ın bu protokolü imzalamamasını gördüğü de anlaşılıyor.
MİT’le PKK’nın masaya oturduğunu gösteren kayıt kamuoyuna yansıdıktan sonra gelebilecek tepkiler merak ediliyordu. “PKK’yla masaya oturma” bir infiale yol açmadı. Bu durum hükümeti memnun etti.
Ana muhalefet partisi olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da masaya oturmaya değil, halka doğruların söylenmemesine tepki göstermesi, hükümeti daha da rahatlattı.
Nitekim aynı gün içinde Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ankara’nın ‘masayı kapatmadığını, masaya oturma yolunun açık olduğunu’ duyurdular. Yazıcı terör durursa yeniden görüşülebileceğini ifade ederken, Arınç, görüşmelerin geçici olarak durmuş olduğundan söz etti ve bundan sonra olmayacağı anlamına gelmediği mesajını verdi.
İki bakan da böyle önemli bir konuda Başbakan Tayyip Erdoğan’dan farklı mesaj vermeyeceklerine göre, Ankara’nın ‘masayı açık tuttuğu’ söylenebilir. Bu kararın en önemli nedenlerinden biri
-Arınç’ın övgüyle söz ettiği gibi- kamuoyunun gösterdiği olgunluktur.
Olgunluğun istismarı
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, profesörlerle yaptığı toplantıyla yeni anayasa sürecini başlattı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ABD’den dönmesinden sonra da iktidar partisi muhalefet partilerine mektup yazarak yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili randevu talep edecek.
Siyasi partilerin hemen hepsi yeni bir anayasa yapılması konusunda hemfikirler. Ancak TBMM’de yeni anayasa çalışmalarına geçmeden önce CHP’nin bir önkoşulu var: Tutuklu milletvekillerinin, TBMM’ye gelmelerinin ve tutuksuz yargılanmalarının sağlanması...
“Protokol var”
CHP’nin bu görüşünü Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin iletti. Tekin, dün, gazetelerin Ankara bürolarını ziyaretinde bu görüşü açıkladı.
Milliyet’in Ankara bürosunu ziyaret ederken yaptığımız sohbette CHP’nin tutuklu milletvekillerinin durumunu önkoşul olarak öne süreceğini şöyle açıkladı:
Rumlar İsrail’le Güney Kıbrıs açıklarında deniz dibini delmeye başladılar. Petrol ve gaz arayacaklar; bulurlarsa çıkaracaklar.
Bu faaliyeti egemenlik haklarının doğal bir sonucu olarak görüyorlar. Onlara göre bir Kıbrıs ve bir Kıbrıs devleti var o da: Rum yönetimi...
KKTC diye bir siyasi aygıt olmadığı gibi Kıbrıs Türkleri diye bir toplum da yok ortalıkta!
Eğer varsa, Rum yönetiminin egemenliği altına girerler, olur-biter!
Rumların sorunu
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olarak kabul edildiği 2004 yılından bu yana Rumların “Kıbrıs” diye bir sorunları kalmadı aslında. Onlara göre bugün İsrail’le birlikte Güney Kıbrıs açıklarında petrol ve gaz arayan Avrupa Birliği üyesi bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Yine onlara göre KKTC diye bir varlık olmadığı için Türkiye’nin bu siyasi varlıkla kıta sahanlığı anlaşması imzalaması, TPAO’nun petrol ve gaz aramaya başlaması uluslararası hukukun ihlalidir.
MİT-PKK görüşmesine ilişkin kayıtlardan PKK’nın büyük şehirlere patlayıcı yığınağı yaptığını devletin bildiği anlaşılıyor.
MİT Müsteşar Yardımcısı, PKK yöneticisi Sabri Ok’a, “Biliyoruz, biliyoruz metropolleri de patlayıcılarla doldurdunuz” diyor.
Sabri Ok “Yok canım” yanıtını veriyor.
Müsteşar Yardımcısı, “hepsini biliyoruz” diyerek boşuna inkâr etmeyin demeye getiriyor.
PKK’nın metropolleri patlayıcılarla doldurduğunu devlet biliyor, fakat bu patlayıcıların Kızılay’ın göbeğinde, Başbakanlık, bakanlıklar, Genelkurmay Başkanlığı’nın ortasında yer alan, Ankara’nın en işlek caddelerinden birinde patlatılmasına engel olamıyor.
Bu bölge güvenlik kurumlarınca “hassas bölge” olarak tanımlanan, terörün öncelikli hedefi olarak görülen bir bölgedir. Buna karşın, patlayıcı yüklü bir minibüsün Kumrular caddesine kadar serbestçe sokulması, otoparka teslim edilip patlatılması güvenlik ve istihbarat kurumları açısından ciddi bir zaafı gösteriyor.
PKK’nın metropolleri patlayıcılarla doldurduğunu biliyorduk da, ne oldu? Kumrular eylemi gösterdi ki, bilmek yetmiyor. Patlayıcıları ve patlayıcı yüklü minibüsü Ankara’nın kalbine sokulmadan önce bulmak gerekiyor.
PKK’nın eylemsizlik kararına son vermesinin ardından, bir süredir birçok kesim, barışın sağlanması gerektiğini belirterek, terör örgütüne silah bırakma çağrıları yapıyor. Bazı çevreler de devletten olası bir kara harekâtına başlamamasını ve devam eden hava operasyonlarının durdurulmasını talep ediyor.
Özellikle, devletten, operasyonların durdurulmasını isteyenlerin temel hareket noktası, bunun çatışmaları alevlendirmekten başka bir işe yaramayacağı.
Ancak, barışın sağlanmasına yönelik bu sesler yükselirken, Ankara’nın her yanından sesi duyulan bombanın patlaması, barışın, silahlar yüzlerce kişinin kullandığı bir caddeye yöneltilmişken ne kadar da zor sağlanabileceğinin kanıtı.
Bu satırların kaleme alındığı saatlerde, henüz saldırıyı hiçbir örgüt üstlenmemişti ancak kaynaklar, ağırlıklı olarak, saldırıdan PKK’yı sorumlu tutuyorlardı. Terör örgütünden de saldırıyı gerçekleştirmediklerine yönelik bir açıklama yapılmamıştı.
Ankara’yı vuran terör, yine bu satırların kaleme alındığı saatlerde, kimi asgari ücretle çalışan, kimi ekmek parası için Kumrular Caddesi’ne gitmiş 3 kişinin canını aldı. Alışveriş ya da bir başka nedenle bu caddeye giden ya da her gün aynı caddede,