Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rumlar İsrail’le Güney Kıbrıs açıklarında deniz dibini delmeye başladılar. Petrol ve gaz arayacaklar; bulurlarsa çıkaracaklar.
Bu faaliyeti egemenlik haklarının doğal bir sonucu olarak görüyorlar. Onlara göre bir Kıbrıs ve bir Kıbrıs devleti var o da: Rum yönetimi...
KKTC diye bir siyasi aygıt olmadığı gibi Kıbrıs Türkleri diye bir toplum da yok ortalıkta!
Eğer varsa, Rum yönetiminin egemenliği altına girerler, olur-biter!

Rumların sorunu
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olarak kabul edildiği 2004 yılından bu yana Rumların “Kıbrıs” diye bir sorunları kalmadı aslında. Onlara göre bugün İsrail’le birlikte Güney Kıbrıs açıklarında petrol ve gaz arayan Avrupa Birliği üyesi bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Yine onlara göre KKTC diye bir varlık olmadığı için Türkiye’nin bu siyasi varlıkla kıta sahanlığı anlaşması imzalaması, TPAO’nun petrol ve gaz aramaya başlaması uluslararası hukukun ihlalidir.

KKTC var mı yok mu?
Rum yönetimi, KKTC yok diyor. O halde tek bir Kıbrıs ve tek bir Kıbrıs devleti varsa, demek ki, sorun çözülmüş ama Türk tarafının haberi yok! Oysa ortada hem Rum hem Türk tarafını kapsayan bir “çatı devlet” yok.
Peki, o halde, Güney Kıbrıs ve KKTC diye iki ayrı devlet varsa; bu durumda da KKTC ile onu tanıyan Türkiye ekonomik hakları olan bölgede petrol de gaz da arayabilirler.

AB’nin sorumluluğu
Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs yönetimini Ada’da bir anlaşma sağlanamadan bünyesine katarak ciddi bir problemi de almış oldu. Oysa, Annan Planı’nı reddeden Rum tarafının ödüllendirilmemesi gerekiyordu.
Şimdi Rum yönetimi AB açısından da sürekli problem çıkaran bir üye devlet haline geldi. Güney Kıbrıs açıklarında yapılan sondaj nedeniyle KKTC ve Türkiye ile çıkabilecek tüm soruların bir tarafı AB olacaktır.

Türk tarafı kandırıldı
Annan Planı’nın oylandığı günlere dönersek...
KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve onu destekleyenlere karşı yürütülen yoğun kampanya Annan Planı’nın kabul edilmesi yönündeydi. Türkiye’nin 40 yıllık Kıbrıs politikasının “çözümsüzlük” üzerine kurulduğuna ilişkin Rum tezleri de “evetçi” cephe tarafından tekrarlanıyor ve Denktaş sıkıştırılıyordu. Nitekim Annan Planı için Türk tarafından yüksek oranda “evet” çıktı ancak gelin görün ki Rum tarafından daha yüksek oranda “hayır” oyu geldi.
Ardından Rum yönetimi AB üyesi oldu. Olacağı zaten belliydi. AB, Rum yönetimine evet de deseniz hayır da deseniz AB üyesi olacaksınız, diye açık çek vermişti. Onlar da evet demektense hayır diyerek üye oldular ve ellerini güçlendirdiler. Uzlaşmaz taraf olarak bir de AB üyeliği ödülü aldılar.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı ise kandırıldı. Verilen hiçbir söz yerine getirilmedi. Akdeniz’de yine Türkiye ve KKTC baş başa kalmış oldular.
Bugün KKTC’de “hayır” diyenler iktidarda. İzlenen politika bir zamanlar gözden düşürülmeye çalışılan Denktaş politikasıyla aynı. Türkiye de Kıbrıs sorunu konusunda 2004 öncesi pozisyonuna dönmüş görünüyor.
Arada Annan Planı’nın çok önemli bir katkısı, “çözümsüzlüğe” oynayanın tüm dünyaya yansıtıldığı gibi Denktaş yönetimindeki Türk tarafı değil, Rum tarafı olduğu açığa çıkarmış olmasıdır. Bu da az bir kazanım değildir.
Ancak, AB’nin Güney Kıbrıs’ı üye alarak Kıbrıs sorununu daha fazla çıkmaza soktuğu gerçeği de ortaya çıkmıştır.
Sonuçta 8 yıl sonra Türkiye ve KKTC, dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geldiler. KKTC’nin tanınması ve Türkiye ile KKTC arasında ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesi...
Rum tarafının ise “Kıbrıs” diye sorunu görünmüyor!