Sağlık Bakanlığı’nın verdiği doktor maaşları

18 Ekim 2011

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) doktorlar için istediği sabit ücretleri yansıtmıştım. TTB 1. derecede klinik şefi için 8.833 TL, 1. derecede klinik şef yardımcısı için 8.375 TL, 1. derecede uzman doktor için 7.799 TL, 1. derecede doktor için 7.676 TL, 8. derecede doktor için 6.243 TL, 30 yıllık hizmet süresi olan uzman doktor için de emekli maaşı olarak 3.291 TL talep etmişti.
Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Mehmet Ataseven, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ödenen doktor maaşlarını ve Tam Gün Yasası’na göre doktorlara yapılacak ilave emekli maaşlarını içeren bir açıklama gönderdi. Aynen sunuyorum:

“Sağlık Bakanlığı hastanelerinde hekimlerin ellerine geçen maaş ve ek ödeme ortalamaları
(2011 ilk 8 aylık dönem)”

- Döner sermaye maaşı kamuoyunda Tam Gün Kanunu olarak bilinen düzenleme ile 209 sayılı kanunun ek 3. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maaşın kaynağının döner sermaye olması dışında bildiğimiz maaşlardan herhangi bir farkı yoktur. Devlet genel bütçeden bir maaşı ne kadar ödemek zorundaysa döner sermayeden de aynı şekilde ödemek zorundadır. Zaten söz konusu düzenlemede, “Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin

Yazının Devamı

Kümesteki kazı bağırtmadan yolmak

16 Ekim 2011

Maliyeciler vergi toplama becerisini “kümesteki kazı bağırtmadan yolabilmek” diye tarif ederler.
Bu sözün bir anlamı vergiyi, vergi direnci oluşturmadan alabilmektir. Eğer vergi kaynağını kaldıramayacağı biçimde vergilendirmeye kalkarsanız, “kaz” bağırmaya başlar; vergiden kaçırma ve vergi kaçırma yaygınlaşır; bu durumda Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz; vergi gelirleri düşer...

Vergi direnci oluşursa
Ağır vergi yükü vergi direnci oluşturur. Bu durumda mükellefin önünde iki yol vardır: Birincisi vergiyi doğuran olaydan uzak durmaktır ki; buna vergiden kaçınma denir; ikincisi, vergi kaçırmaktır ki; bu da suçtur.
Vergilerin ağırlığından dolayı oluşan vergi direnci, maliyeyi her zaman zorda bırakır. Tahmin edilen vergi geliri toplanamaz; kamu harcamaları finanse edilemez, borç artar ve bu kısır döngü ekonomiyi de krize sürükler.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in vergi kaynağının sınırına gelindi diyerek, vergi artışlarını eleştiren sözleri bu bakımdan önemsenmesi gereken sözlerdir.

Yazının Devamı

TTB’den Akdağ’a imalı örnekler

15 Ekim 2011

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, bir hâkimin özel hukuk bürosu veya bir polisin özel dedektiflik bürosu olması; hâkimin bürosuna uğrayanların davasına öncelikle bakması, polisin de önce bürosuna uğrayanın çalınmış arabasını bulması ile doktorun muayenehaneye uğrayan hastaya hastanede öncelikle bakması arasında fark olmayacağını belirtmişti.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, Sağlık Bakanı Akdağ’ın verdiği hâkim ve polis örneği ile diğer görüşleriyle ilgili olarak şu yanıtı gönderdi:

“Tezgâh altı çalışır”
“Önce şu soruya cevap vermekte fayda var. ‘Sizin bir davanız olsa ve mahkemeye başvursanız; duruşma için de üç ay sonraya gün verseler. Sonra siz hâkime gitseniz, hâkim de dese ki: Vallahi işler yoğun, dosyalar çok, duruşmamız ancak üç ay sonra yapılabilir. Siz de, efendim benim işim acil’ dediğinizde ne oluyor Türkiye’de?
Ya da ‘Sizin arabanızı çalsalar; siz de polise gitseniz. Gittiğiniz polisin bir de özel dedektiflik bürosu olsa. Polis size dese ki; vallahi beyefendi sizin gibi yüzlerce başvuru var. Hangi birinin arabasını bulalım! Siz de deseniz ki, vallahi memur bey, benimki acele ve çok önemli.’
Sizce ne oluyor bu durumda

Yazının Devamı

Sağlık Bakanı’na sorular

14 Ekim 2011

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın açıklamalarını ve doktorların itirazlarıyla şikâyetlerini içeren iki yazıma çok sayıda email aldım. Takdir edersiniz ki, doktorlardan aldığım bu emaillerin hepsine bu köşede yer bulmam mümkün değil. Örnek olarak ortak konuları dile getiren bir tanesini sunmak istiyorum. Bu nedenle bugün köşemi Sağlık Bakanlığı Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi Doç. Dr. Haldun Soygür’ün, Sağlık Bakanı Akdağ’a yönelttiği sorulara bırakıyorum:
‘1- Sağlık Bakanlığı’nın Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde (SBEAH) öğretim üyesi olan hekimlerin, çıkarılan son kanunda unutulduğu ve kendi personelinizin bir kısmının yok sayıldığı yolundaki yorumlara yanıtınız nedir? Kanunda üniversitelere ve TSK’ya bağlı tıp fakülteleri için eğitim ve araştırma bağlamında yaptırımlar koyulurken, Sağlık Bakanlığı’nın kurumları sadece hizmet hastanelerinden ibaret sayılmış olmuyor mu?
2- Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’nün 3. maddesi ve Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği’nin 13. maddesinde eğitim ve sorumlusunun tanımı son derece açık olarak yapılmış ve tıp fakültesi ile SBEAH ayrımı yapılmamıştır. Buna karşın böyle bir ayrımın yapılmış olması bizi incitmektedir. Kanunda

Yazının Devamı

Akdağ: ‘Bir hekim de benim sorumu cevaplasın’

13 Ekim 2011

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın kamuda çalışan doktorların neden özelde çalışmamaları gerektiğine ilişkin olarak verdiği hâkim ve polis örneğini dün aktarmıştım. Doktorların itirazlarını da...
Doktorların, sabit bir ücret talep ettiklerini, ücretin yamalı bohça gibi olmamasını ve tamamının emekliliğe yansımasını istediklerini de iletmiştim. Doktorlar, bir Sağlık Bakanlığı’nın özel hastanelerdeki doktor kadrolarını sınırlamasına, uzmanlar için mecburi hizmeti bir mükellefiyet haline getirmesine de itiraz ediyor ve üniversite hastanelerini bakanlığın alıp sonradan işletmesini özel sektöre devredeceği kaygısı taşıyorlardı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, dün bu itirazlara tek tek yanıt verdi. Akdağ’ın yanıtları şöyle:

Ücret konusu
1Hekimler sabit bir ücretlerinin olmasını, yamalı bohça gibi ücret verilmemesini istediklerini size iletmişler. Bu sabit ücreti nasıl belirleyeceğiz? Kaç lira olacak? 5 bin mi, 7 bin mi, 10 bin mi, 12 bin mi, 18 bin mi, kaç lira? Asgari ücretin 700 lira civarında olduğu, birinci sınıf bir hâkimin 6 bin 400 lira maaş aldığı bir ülkede doktorlar için ne kadar bir sabit ücret belirleyeceğiz? Bugün itibarıyla Sağlık Bakanlığı hastanelerinde görev yapan

Yazının Devamı

Recep Akdağ’ın hâkim, polis ve doktor örneği

12 Ekim 2011

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ yine gündemde. Tam gün yasası ve uygulaması nedeniyle uzun süre gündemde kalan Akdağ, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği düzenlemeye karşı kanun hükmünde kararname yoluyla “ya kamu ya da özel” sektör tercihinde ve uzman doktorların “senet imzalayıp” mecburi hizmete gitmelerinde ısrarlı.

“Hâkim benim yazıhaneye uğra derse”
Sağlık Bakanı Akdağ, doktorların neden sadece kamuda veya sadece özel sektörde çalışmaları gerektiğini dün sabah TV8’de Erkan Tan’la Başkent’ten programında anlatırken çarpıcı örnekler verdi:
“Mesela” dedi:
“Sizin bir davanız olsa ve mahkemeye başvursanız; duruşma için de üç ay sonraya gün verseler. Sonra siz hâkime gitseniz, hâkim de dese ki: Vallahi işler yoğun, dosyalar çok, duruşmanız ancak üç ay sonra yapılabilir. Siz de, efendim benim işim acil, deseniz. O da, madem öyle benim bir bürom var, adresi de şu, akşam benim yazıhaneye bir uğrayın, bakarız... Siz de uğrasanız hâkimin hukuk bürosuna ücret ödeseniz ve ertesi gün de hâkim sizin duruşmanızı öne alsa, olur mu?”
“Veya” diye devam etti:

Yazının Devamı

MİT-PKK görüşmesinin izaha muhtaç birkaç yönü

11 Ekim 2011

Devlet ile PKK arasında 2 yılı dolaylı 3 yılı dolaysız olmak üzere 5 yıldır görüşmeler yapıldığı kamuoyuna yansımış durumda. Murat Karayılan’ın dile getirdiği bu bilgi, devlet tarafından da zımnen kabul edilmiş durumda.
Bu görüşmelerin birine ait kayıtlar yayımlandı. Yayımlanan ve 5. görüşmeye ait olduğu anlaşılan bu kayıt üzerinde de birçok tartışma yapıldı.
Bu bağlamda açılan tartışmada PKK-BDP cephesi, sürekli olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti, “sözünde durmamakla; seçim öncesi eylemsizliği sağlamak amacıyla PKK’yı oyalamakla” eleştiriyorlar. Murat Karayılan, Taraf’a gönderdiği mektupta daha da ileri giderek, PKK ile görüşen heyetin Abdullah Öcalan’la görüşen aynı heyet olduğunu, görüşmelerin paralel yürütüldüğünü ve bu heyetle Öcalan ve PKK arasında da uzlaşma sağlandığını iddia ediyor.
Bu iddiayı BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da başka ifadelerle sürekli tekrarlıyor ve Başbakan Erdoğan’ı suçluyor.

Üç konuda uzlaşma
Karayılan, Demirtaş ve diğer BDP sözcülerinin açıklamalarında, üç konuda devlet heyetiyle Öcalan ve PKK arasında uzlaşma sağlandığı ifadesi ortak noktayı oluşturuyor.

Yazının Devamı

Öcalan’ın KCK projesi

9 Ekim 2011

KCK yaygın olarak PKK’nın şehir örgütlenmesi olarak biliniyor ve çok sayıda gözaltı ve tutuklama nedeniyle son günlerde gündemde...
“PKK’nın şehir örgütlenmesi” olarak tanımlamak KCK’yı tam olarak kavramıyor.
KCK, “Kürdistan Topluluklar Birliği” anlamına geliyor. Çoğul ifadeden de anlaşıldığı gibi PKK’ya eşit veya onun altında bir oluşum değil; aksine PKK’yı da kapsayan ve sadece Türkiye’yi değil Irak, İran ve Suriye Kürtlerini de kapsamayı hedefleyen bir üst örgüt niteliğinde. Öcalan ve destekçileri “devlet olmayan devlet” gibi bir tanımlama yapmış olsalar da KCK, Öcalan’ın konfederal Kürt devleti girişimi.
Taraf’tan Yıldıray Oğur’un geçen gün değindiği gibi KCK, bayrağı, sözleme adı altında bir anayasası ve anayasanın belirlediği organları olan bir çeşit devlet sistemi. Murat Karayılan da Taraf’ın Başyazarı Ahmet Altan’a gönderdiği mektupta KCK’nın bir örgüt değil bir sistem olduğunu ifade ediyor.
KCK da “PKK’nın yeniden yapılandırılması” bağlamında oluşturulan Kongra-Gel, Koma-Gel, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve sonuncusu BDP olan partiler gibi Abdullah Öcalan’ın “konfederal devlet” aygıtı olarak talimatlandırdığı bir oluşum. Bu niteliği itibariyle BDP’nin de,

Yazının Devamı