Depremler “kolon” gerçeğini gözler önüne serdi. Taşıyıcı kolonları sağlam olmayan binalar yıkılıyor.
Devletler de öyle. Taşıyıcı kolonları hasar görenler ayakta durmakta zorlanıyor. Acaba Türkiye’nin taşıyıcı kolonları ne durumda? Acaba bunu ölçecek bir teknoloji var mı?
Kolon hasarı
Türkiye Cumhuriyeti’nin üç kolon üzerinde inşa edildiğini biliyoruz:
Laik devlet, üniter devlet ve ulus devlet kolonları.
Uzun süreden beri kolonlar kesilmeye çalışılıyor. Hasar olduğu da muhakkak ama hasar tespiti yapılmış değil.
“Çok çalışkandı” diyor şefi Gurbet Gökçe, Cem Emir için, “Mesai kavramı olmayan bir gazeteciydi” diye devam ediyor:
“Erciş’te ekip değiştirdik. Erzurum’dan ekip gelince onları dinlendirmeye karar verdik. Van’a geldiler. Çarşamba günü kendisine araç gönderdiğimizi söyleyip, o araçla gitmesini istedim. O da ‘Ağabey cuma günü Başbakan gelecek, onu da takip edeyim, ondan sonra dönerim’ dedi. Depremin olduğu gün bir bakan vardı. Sebahattin Yılmaz, ben ve Cem otelde aynı odada kalıyorduk. Sebahattin ağabeyi dinlenmesi için otele bıraktık. Yemeğe çıktım ben bir arkadaşımla. Cem beni telefonla aradı. Bakanla işinin bittiğini söyledi. Lokantaya gelip bizimle yemek yemesini söyledim. Haberi beraber yazacağımızı söyledim ama kabul etmedi. Otele gidip haberi kendi yazmak istedi. Otele gitti. Ondan sonrası malûm.”
“Muhabir” tam da Gurbet’in tarif ettiği “Cem’dir” bizim meslekte...
Haberi geçmeden ne yemek yiyebilir ne çay içebilir ne uyuyabilir. Boğazından geçmez. Ancak haberi haber merkezine geçtikten ve bunu teyit ettikten sonra çayın tadını, yemeğin lezzetini alabilir, ancak ondan sonra uyuyabilir.
Canı cebinde yaşar muhabir
Canı cebindedir çoğu kez muhabirin...
“Özrü kabahatinden büyük” özdeyişi herhalde tam da bu gibi durumlar için söylenmiş olmalı...
Ne diyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, dün:
“Sayın Bakanımız bu süreçte bir taraftan vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye çalışırken bir taraftan da bilimsel veriler ışığında şehirdeki panik havasını azaltmaya çalışmıştır.”
Ne için yapılıyor bu açıklama?
- Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, “Bugün Van Merkez ve Erçiş en güvenilir bölgedir. Çünkü buradaki fay kırılmıştır, enerjisi boşalmıştır. Ağır hasarlı binalara girilmesin, yıkık binalara yaklaşılmasın, onun dışındaki binalara girilebilir.”
Bakan, paniği azaltmak için böyle konuşmuş!
Ayrıca, Bakanlık, Bakanı’nı, “Sayın Bakanımız 5.6 şiddetinde deprem olmayacağı yönünde bir söz söylememiştir” diye de savunuyor!
Atatürk düşmanlığı bu toplumda hâkim yer tutmuyor. Ölümünün 73. yıldönümünde, dün Anıtkabir’deki görüntülere baktıysanız, bu gerçeği görmüş olmalısınız.
Son yıllarda hız verilen ve on yıllardır yürütülen karalama kampanyalarına karşın, Anıtkabir dün yine doldu taştı. Öyle bindirilmiş kıtalar şeklinde değil. Her kesimden, her yaştan, her siyasi görüşten vatandaşlar Anıtkabir’e kendi arzularıyla gelip, Atatürk’e sevgilerini, saygılarını sundular. Zengin, fakir, yaşlı, genç, başı açık, başı kapalı Anadolu halkı oradaydı...
Manda mı kabul etseydi?
“Aydın” kisvesi altında Atatürk’ü küçültmeye çalışan, liderliğini, ileri görüşlülüğünü, askeri, siyasi, uluslararası başarısını yok saymaya çalışanlar, yanlış yaptığını savunanlar Atatürk’ün neyinden rahatsız oluyorlar?
Tüm mazlum uluslara örnek oluşturacak şekilde bir Ulusal Kurtuluş Savaşı yürütmüş ve başarıya ulaşmış olmasından mı?
Atatürk karşıtlarına göre, böyle yapmasaydı da ne yapsaydı? İngiliz mandasını mı kabul etseydi, Amerikan mandasını mı? Bağımsız bir devlet kurmak yerine bir İngiliz valiliği mi kursaydı? Sevr’in altına imza mı atsaydı?
“Arap Baharı” adı verilen süreç başladı başlayalı, Libya’sından Suriye’sine kadar bu sürecin yaşandığı ülkelere “örnek” ve “ilham kaynağı” diye gösteriliyorsak bunu kuşkusuz Atatürk’e borçluyuz.
Eğer onun ileri görüşlülüğü, askeri ve siyasi dehası olmasaydı, bugün biz de birçok komşumuzun yaşadığı gibi 40 yıllık diktatörlere karşı dış destekten medet umar durumda olurduk.
Bugün Mübarek’i, Kaddafi’yi, Salih’i çoktan tarihin arşivine kaldırılmış olmaları gereken çağdışı liderler olarak görüyorsak dayanağımız Atatürk’tür.
Demokrasi
21. yüzyıldan 10 sene yemiş olmamıza rağmen, etrafımızda halklar sandığa ulaşmaya çalışırken, neredeyse 100 yıl önceki koşullarda Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Meclis’te yürütmüş bir Atatürk’ün kimseden alacağı demokrasi dersi yoktur.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen, “demokrasi bilhassa siyasi hürriyettir” diye tarif eden Atatürk’e “demokrasi aklında yoktu” demek için art niyetli olmak gerekir. “Halkın kendi kendini yönetmesi için en iyi devlet şekli cumhuriyettir” ilkesinden yola çıkan Atatürk’e bugün izlediği yol yanlıştı derseniz, komşularımızda olup-bitenden tekzip yersiniz.
Bir gün CHP’lilerin Süleyman Demirel’i ayakta alkışlayacakları kimin aklına gelirdi.
Dün öyle oldu.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, CHP’lilerin alkışları arasında kürsüye geldi ve bu buluşmanın nedenini bir cümlede şöyle özetledi:
“Belki birbirimizin değerini anlamakta gecikmiş olabiliriz ama benim başbakan olarak görevlendirdiğim son isim Bülent Ecevit’tir, 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı görevim sona ererken bir dönem daha bu görevi yürütmemi isteyen de Bülent Ecevit olmuştur.”
45 yıllık Demirel-Ecevit ilişkisinin nereden nereye geldiğini bu cümleyle özetledi Demirel, yine alkışlar arasında.
Bu buluşmayı sağlayan bir diğer önemli gerekçeyi de konuşmasının sonunda söyledi:
“Biz, ülke bütünlüğüne, milletin refahına, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine ve Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık.”
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, “Van’dan arıyorum” diyerek söze girdi: - Evet, doğru, “Başka Hacettepe yok!” Ama o güzelim Hacettepe’yi ticarethaneye çevirmek isteyenler var. Buna izin vermeyeceğiz.
Bakan Akdağ, dün yansıttığımız, “Başka Hacettepe Yok” sloganıyla Hacettepe Tıp Fakültesi’nden bir grup hocanın gazetecilere yaptığı sunumdaki bazı yaklaşımlara itiraz ediyor:
- Ben, bu tür girişimleri bizim halka sunduğumuz hizmeti, bu amaçla yürüttüğümüz Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı püskürtmeye yönelik girişimler olarak görüyorum. Ama şunu söyleyeyim başarılı olamayacaklar.
“Ayıp oluyor”
Akdağ, Hacettepeli hocaların performans uygulamasının gerekli olmadığı halde ameliyatları artırdığı yönünde verdikleri bilgiye ve özellikle de apandisit ameliyatı örneğine çok içerlemişti.
“Beni tanırsınız, pek bu üslupta konuşmam ama” diyerek tepkisini şöyle ifade etti:
Birbirinden değerli hocalarımızdan biri kalkıp; - Hacettepe’de artık organ nakli yapılamıyor, deyinceye kadar her şey çok güzeldi.
Nedense, hocamızın pat diye “Hacettepe’de yapılamıyor” demesi biz gazetecilere dokundu. Tıp dünyasındaki yeriyle her zaman gururlandığımız Hacettepe’de nasıl organ nakli yapılamazdı, hocamıza yüklendik:
- Niye yapılamıyor?
- Benim muayenehanem var da ondan...
- Nasıl yani?
- Biliyorsunuz muayenehanesi olan üniversite hastanesinde ameliyat yapamıyor. Yasak.
- Sizden başka hoca yok mu organ nakli yapacak?