“Özrü kabahatinden büyük” özdeyişi herhalde tam da bu gibi durumlar için söylenmiş olmalı...
Ne diyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, dün:
“Sayın Bakanımız bu süreçte bir taraftan vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye çalışırken bir taraftan da bilimsel veriler ışığında şehirdeki panik havasını azaltmaya çalışmıştır.”
Ne için yapılıyor bu açıklama?
- Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, “Bugün Van Merkez ve Erçiş en güvenilir bölgedir. Çünkü buradaki fay kırılmıştır, enerjisi boşalmıştır. Ağır hasarlı binalara girilmesin, yıkık binalara yaklaşılmasın, onun dışındaki binalara girilebilir.”
Bakan, paniği azaltmak için böyle konuşmuş!
Ayrıca, Bakanlık, Bakanı’nı, “Sayın Bakanımız 5.6 şiddetinde deprem olmayacağı yönünde bir söz söylememiştir” diye de savunuyor!
Demek ki, “üç vakte kadar 5.6 şiddetinde deprem olacak” demedikçe, sorumlu olmuyor!
Bu savunma kesmezse şöyle diyecek Bakanlık herhalde:
“Sayın Bakan, yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza Bayram ve Aslan otellerinde kalın yönünde bir beyanda bulunmamıştır!”
Hesabını kim verecek?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu otellere girilebilir diye kim rapor vermişse hesabının sorulacağını açıkladı. Kim olursa olsun, diye de ekledi. İster üniversite olsun ister AFAD olsun. “Bizler” diye ekledi, “Her şeyi bilemeyiz, bilen insanları istihdam ediyoruz, onların verdiği raporlara uymak zorundayız.”
Peki kim vermiş bu raporu?
- İTÜ vermiş?
- AFAD vermiş?
İTÜ’lü hocalar televizyona çıktılar:
- Biz, bu binaların ne içine girdik ne dışına baktık. Herhangi bir kuruluşa verilmiş bir raporumuz yoktur!
AFAD da kabul etmedi:
- Ön hasar tespit çalışmasında 102 bin hane incelemişiz. Ön hasar tespiti bizim depreme dayanıklılık tespitimiz değildir.
Kimse sorumluluk üstlenmedi; 22 kişi yaşamını yitirdi. Enkazların altında kaç kişi olduğu henüz bilinmiyor. DHA muhabiri iki arkadaşımız da enkaz altında...
Parayı veren düdüğü çalıyor
Kurtarma çalışmalarına katılan Japon doktor Atsushi Miyakazi de, Bayram Oteli’nde yaşamını yitirdi. Nereden bilebilirdi, Türkiye’de insan yaşamının bu kadar ucuz olduğunu. “Girilebilir” denildiğine göre, “demek ki, girilebilir” diye düşünmüş olmalı. Açıklamaların canı kurtarmak için değil paniği önlemek için yapıldığını nasıl bilebilirdi ki?
Sözüm ona, 1999 büyük Marmara depreminde on binlerce insanımızı yitirdikten sonra, “şiddetli” tedbirler aldık. İnşaatın bütün aşamalarında sıkı denetim yapılacak diye yönetmelikler çıktı. Yapı denetimi işi özel sektöre verildi. Bu denetimleri yapmak için binlerce firma kuruldu.
Denetimler başladı...
Sonuç ne oldu, derseniz, Van’da görüldüğü gibi oldu.
Neden?
Kuşkunuz olmasın ki, nedenlerden biri “ucuz denetim”dir.
Nasıl oluyor ucuz denetim?
Denetimi yapılacak firmaya inşaat sahibi yapı bedelinin yüzde 3’ünü ödüyor. Ama serbest rekabet, liberal ekonomi, rekabetin yaratıcılığı devreye giriyor ve birçok firma “ben bu işi yüzde 3’ten daha ucuza yaparım” diye iş kapıyor!
Özel sektörü özel sektör denetler mi?
Sonuçta ciddi bir devlet varsa denetler. O denetim firması bilir ki, hak etmeyene de parayla sağlam raporu verirse, devlet hakkından gelir.
Ama bizde öyle olmuyor ki...
Parayı veren düdüğü çalıyor!