“Kimse yoğurdum kara demez” özdeyişine pek uygun düşmedi ama Ali Ağaoğlu, “Biz de çürük binalar yaptık” diye ortaya çıktı.
Bu itiraf, Ali Bey’in dobralığına verildi ama konu insan hayatı olunca, “bravo, dürüst adammış” deyip geçilemezdi.
Nitekim Fatih Altaylı gibi, “Hangi binaların çürük, adres ver de insanlar taşınsınlar bari” diye yazan meslektaşlarımız da oldu, savcı soruşturmayacak mı diye soranlar da...
Acaba Ali Bey gibi başka müteahhitler de çıkıp bizim yaptığımız çürük binalar da şunlardır, derler mi? Hangilerinin çürük olduğunu depremde görürsünüz, derlerse acaba elden bir şey gelir mi?
Bakalım Ali Bey’in açtığı yol nereye çıkacak?
Yakında görürüz herhalde...
Ali Ağaoğlu renkli müteahhitlerimizden biri. Televizyonda kendi reklamını kendi yapıyor.
Bir pazarlama ustası olduğu da belli...
“10 bin peşin daire senin” sloganını Ali Bey yerleştirdi dilimize.
Erçiş’te ve Van’da yerle bir olmuş binaları görünce Ali Bey’in reklam sloganından hareketle, “10 bin peşin, ruhsat senin” sözü çıktı ağzımdan.
Depremde un gibi dağılan o binalara başka türlü “ruhsat” alamazsınız.
Rüşvetsiz olmaz
Farzedin ki katır sahibisiniz. Ve sizin katırın inadı tuttu ve gidip manavda ne var ne yok yediği gibi üstüne üstlük manava da bir çifte atıp ortalığı dağıttı...
Katırın kusuruna bakmaz yargı yakanıza yapışır, kendinizi kurtaramazsınız. Ne katırın kusuruna bakarlar ne de sizin...
Veya diyelim ki, gariban bir faytoncunun atı Allah göstermesin şaha kalkıp arabadan kurtuldu ve attığı bir çifteyle de sokakta oynayan bir çocuğu öldürdü. Hayvandır ne yapsa yeridir, diyemez; kendinizi “ölüme sebebiyet vermekten” mahkeme karşısında bulursunuz.
Kanun böyledir.
Katır sahibi olmak öyle ciddi bir iştir hukukumuzdaki katırın verdiği zararda kusur aranmaz. O katırı kim idare ediyorsa; sahibiyse sahibi, seyisiyse seyisi kusur aranmaksızın sorumludur kanun karşısında.
Buna hukukta “kusursuz sorumluluk hali” diyorlar.
Diyeceksiniz ki, katır sahibi olmakla müteahhit olmanın ne ilgisi var?
Ağabeyim Hikmet Bila’yı toprağa verdikten bir gün sonra Van’da meydana gelen depremde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına, tüm ulusumuza başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyorum.
Ağabeyimin kaybından duyduğumuz acıyı paylaşarak hafifletenlere teşekkür borcumuz var.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e, 9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’e, 10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’e, TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’e, Genelkurmay Başkanı Sayın Orgeneral Necdet Özel’e, eski TBMM Başkanları Sayın Köksal Toptan’a, Sayın Hüsamettin Cindoruk’a, Sayın İsmet Sezgin’e, eski Başbakan Sayın Tansu Çiller’e, Eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’a, CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Bakanlar Sayın Zafer Çağlayan’a, Sayın Fatma Şahin’e, Sayın Ertuğrul Günay’a, Sayın Mehdi Eker’e, Sayın Hayati Yazıcı’ya, Sayın Rahşan Ecevit’e, Sayın Deniz Baykal’a, DSP lideri Sayın Masum Türker’e; eski Genelkurmay Başkanları emekli orgeneraller Sayın İsmail Hakkı Karadayı’ya, Sayın Hilmi Özkök’e, Sayın Yaşar Büyükanıt’a, Sayın İlker Başbuğ’a, eski Kara
Son nefesini verdi, diye Gülden abla çağırınca, gelip yüzünü ellerimin arasına aldım. O, benim çok iyi bildiğim tebessümün duruyordu yine yüzünde. “Bir şey yok, sadece öldüm, o kadar, üzülmeyin” der gibi...
O tebessümünü aldım abi, bende... Bizimkiler üzülmesin diye herkesten önce toplayıp içine attığın acıların, üzüntülerin üzerine çektiğin o tebessüm. Sana bakan herkesi rahatlatan o malum tebessümün. Ölümle pençeleşip yoğun bakımda gözümü ilk açtığımda tepemde gördüğüm o sımsıcak tebessüm. “Hikmet Bila” denilince herkesin gözünün önünde beliren o olgun tebessümün. “Nasıl olacak Fikret” diye sorduğunda, “iyi olacak abi” yalanımı yüzüme vurur gibi beliren o tebessümünü aldım yanıma. Biliyorum ona çok ihtiyacım olacak.
Biliyor musun, endişelendiğin gibi olmadı. Bir yıldır planladığın gibi kimseyi üzmeden ölmeyi başardın. Mehmet abim epilepsi nöbeti geçirmedi, ablam ve Sevinç çığlıklar atmadı. Dursun abim uzun uzun sarıldı sana. Hepsi istediğin gibi davrandı. Üzülmesin diye hep uzakta tuttuğun Baran koydu mezara seni, Dursun amcasıyla birlikte. Hiç korktuğun gibi olmadı. Babasının oğlu gibiydi, dimdik, ayakta...
Gözlerim çok sık doldu ama söz verdiğim gibi ağlamadım. Hani
PKK’nın 24 askerimizi şehit ettiği saldırının hemen ardından Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), hem yurtiçinde hem de Kuzey Irak’ta kara harekâtı başlattı. TSK, 22 taburla harekâtın devam ettiğini duyurdu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sert bir açıklamayla bu saldırının intikamının misliyle alınacağını duyururken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vatan toprağının tek zerresinin feda edilmeyeceğini vurguladı. CHP ve MHP, terörle mücadele bağlamında öneriler sundular. Bu gelişmeler içinde TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni anayasa için partiler arası komisyonu topladı ve çalışmaları başlattı.
Önemli iç ve dış gelişmeler yaşadığımız bu süreçte Milliyet olarak Ankara’nın nabzını tutmaya çalışacağız. Bu bağlamda ilk ziyaretimizi Genel Yayın Yönetmenimiz Tayfun Devecioğlu’yla birlikte TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e yaptık. Meclis’te terör olayları için gizli oturumun sonrasında ziyaret ettiğimiz Cemil Çiçek, PKK’nın son saldırısının dış politikadan, Türkiye’nin dış politikadaki etkinliğinden ayrı düşünülmemesi gerektiğini vurguladı. PKK’nın, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen güçler tarafından taşeron olarak kullanıldığının bir sır olmadığına dikkati çekti.
“İcranın yerine geçemem”
TBM
Sakin kişiliğiyle tanınan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ağzından ilk kez “intikam” sözcüğünü duyduk. Gül, PKK’nın 24 askerimizi şehit ettiği Çukurca saldırılarından sonra, “Bu saldırıların intikamı büyük olacaktır ve misliyle alınacaktır” dedi.
Bu sözler, Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıktığına göre terörle silahlı mücadelenin öne çıkacağı günler yaşayacağımız anlaşılıyor.
Gül, liderleri çağırmalı
Cumhurbaşkanı Gül, terörle mücadele konusunda liderler zirvesini toplamalı. Yaşadığımız son olaylar konunun Cumhurbaşkanı’nın başkanlığı altında iktidar ve tüm muhalefet liderlerinin katılacağı zirvelerde ele alınmasını gerekli kılacak önemde.
Liderler zirvesini gerekli kılan sadece PKK’nın Çukurca saldırıları değil. Son dönemdeki olaylar bir arada değerlendirilirse, Türkiye’nin ulusal nitelik taşıyan bu sorunu, ulusal bir yaklaşımla ve Devlet Başkanı’nın başkanlığında ele alması ihtiyacını ortaya koyuyor.
PKK’nın sınırdaki birliklerimize saldırabildiği gibi içerideki asker ve polis karargâhlarına da saldırabildiği; yol kesip adam kaçırdığı, anne karnındaki bebeği, 4 yaşındaki çocuğu öldürebildiği, kırda şehirde cirit attığı, Ankara’nın göbeğinde Kızılay’da bombalar
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, doktorların çalışma düzeni ve maaşlarıyla ilgili tartışmalar için de yeni bir çağrıda bulundu.
Akdağ, prensipte anlaşma sağlanırsa uygulanacak sistem konusunu tartışmaya açık olduklarını vurgulayarak doktorlara şöyle seslendi:
“Hocaya ücretsiz ulaşma”
“Bizim amacımız hastanın hocalara ek bir para ödemeden ulaşmalarını sağlamaktır. Bizim prensibimiz bu. Eğer hocalarımızla, hekimlerimizle bu prensipte anlaşıyorsak, o zaman sisteme ilişkin bir önerileri varsa, oturur konuşuruz. Tartışmaya açığız. Biz, bakanlık olarak hastanın, öğretim üyesine muayene olmak, tedavi olmak veya ameliyat olmak için ek bir para ödemesine karşıyız. Batı’da böyle bir uygulama da yoktur zaten. Hocalarımızın asli görevlerinin başında hastaya bakmak gelir. Ama hocaya ulaşmak için ek bir ücret ödenmesi olmamalı. Oysa bizdeki uygulamada hastaya asistan bakıyor. O muayene ediyor, teşhis koyuyor, tedavi ediyor ve hastayı hastaneden asistan gönderiyor. Bu olmaz. Bunu Avrupa’da, Amerika’da göremezsiniz. Hastayı hastaneden hoca gönderebilir. Bu sorumluluk onundur. Hasta, öğretim üyesine ulaşmak için neden ilave para ödesin? Üniversitede öğretim üyesinin görevi sadece