Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un görüşmesinde sadece siyasi konuların değil Türk-Rus evlilikleriyle ilgili sosyal sorunların da gündeme geldiğini Moskova’da öğrenmiştik...
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, ayrılan bir Türk-Rus çiftin çocuklarıyla ilgili sorunları da dile getirmiş ve bu tür sorunların çözümünde iki ülke ilgililerinin yardımcı olmasının önemi üzerinde durmuştu. Rusya’da yaşayan yaklaşık 30 bin Türk ve Türkiye’de giderek yaygınlaşan Rus gelin olgusu dikkate alındığında, bu konunun iki ülke açısından da önemli bir sosyal alan oluşturduğu söylenebilir.
“Rus gelinler iyidir”
Dönüş yolunda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla sohbet ederken bu konu da açıldı. Davutoğlu, Türk-Rus evliliklerinden övgüyle söz etti. Rus gelinlerin sayısının artmasını istediğini belirtti.
Dışişleri Bakanı, bu isteğini de şöyle gerekçelendirdi:
“Rusya ile vizeyi 30 gün için kaldırmıştık. Şimdi bu süreyi 60 güne çıkarmayı planlıyoruz. Bu konuyu da Sayın Lavrov’la ele aldık. Vizesiz kalış süresini uzatmayı planlıyoruz. Türk-Rus evliliklerinin sayısının artması önemli. Ben Rus gelinlerin sayısı artsın istiyorum. Çünkü Rus gelinler, Türk aile
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile yaptığı görüşmelerin odak noktasını Suriye oluşturdu diyebiliriz.
Davutoğlu’nun bu görüşmede Lavrov’a, Arap dünyasında yaşanan gelişmelerin 1990’larda Sovyetler’de yaşanan Glasnost Perestroyka süreci olduğunu, ancak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın bu sürece direndiği görüşünü aktardığı yansıdı. Bu duyum üzerine Ankara’ya dönüş yolunda Davutoğlu’na, Esad’ın yeni anayasa ve seçim sürecini açıkladığını anımsatarak bunun bir çıkış olup olamayacağını sorduğumuzda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Gorbaçov değil Miloseviç”
“Esad seçim ve değişim konusunda sürekli tarih verip sonra erteliyor. Şimdi de 6 ay sonra seçim var diyor. Zaman kazanmaya çalışıyor. Glasnost’u Perestroyka’yı engellemeye çalışıyor. Kaçınılmaz bir değişim olacak. Burada doğru tarafta yer almak lazım. Esad, Gorbaçov gibi olsa, başarılı olurdu ama o Miloseviç olmayı tercih etti. Artık değişim için, Gorbaçov olmak için de geç kaldı ve inandırıcılığını yitirdi. Ama Arap dünyası kendi Perestroykasını yapıyor. Ortadoğu bugün Glasnost sürecini yaşıyor. Bu tarihin doğal akışı. Burada değişim yanlılarını anlamak, onları desteklemek
Moskova
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ankara’dan Moskova’ya uçarken Fransa’ya olduğu kadar Avrupa Birliği ülkelerine ve tüm Avrupa’ya da tepkiliydi. Davutoğlu, Fransa’nın, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasayı kabul etmesini zaten akla ziyan bir durum olarak görüyordu ancak Avrupa Birliği’nin sessizliğini de çok yadırgamıştı.
Yüzlerine vurmak lazım
Davutoğlu sohbetin başında şöyle söyledi: “Şimdi Fransa’nın aldığı böyle bir kararı biz alsaydık veya başka bir ülke alsaydı Avrupa’dan kaç tane kınama gelirdi bir düşünün. Oysa bir tepki bile yok. İşte bu AB’nin, Avrupa’nın ikiyüzlülüğüdür. Bu ikiyüzlülüğü yüzlerine vurmak lazım.”
Fransa Senatosu, Ermeni soykırımı yoktur demeyi suç sayan yasayı kabul etti. Böylece Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, bir seçim yatırımı uğruna Fransa’yı düşünce özgürlüğünün bulunmadığı bir ülke konumuna soktu. Kanunla tarih yapılabilseydi her ülke kendine göre bir “dünya tarihi” yazardı. Ama tarih kanunla yapılmıyor.
Masum Fransa!
Türkiye’yi soykırımcı ilan eden Fransa’ya bakalım. Fransa tarihi, Avrupa’da da, Afrika’da da sicili bozuk bir ülkedir. Fransa, önce tarihine bir bakmalı! Aynada yüzünü görmeli!
Fransa’nın tarihteki diğer suçlarını bir tarafa bıraksak bile bugün Türkiye’yi mahkûm etmeye çalıştığı Ermeni tehciri konusunda bile çok ciddi sorumluluğu vardır.
Fransa’ya şunu sormak gerekir:
-Adana’yı işgal ederken askerleriniz kimlerdi?
Son günlerde sütte sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunduğu yönündeki haberler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’i meşgul ediyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, sütle ilgili tartışmalar sürerken canlı yayında süt içmesinin Cahit Aral’ın Çernobil sonrası çay içmesine benzetilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi.
‘Reddedemezdim’
Eker, bu görüntünün basında yer alması üzerine dünkü görüşmemizde şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ben değerli bilim adamımız Osman Müftüoğlu’nun da katıldığı programa son dönemde sütle ilgili çıkan tartışmalara açıklık getirmek üzere katıldım. Sütle ilgili olarak gündeme getirilen ve gerçeği yansıtmayan haberler karşısında vatandaşımızın özellikle de annelerimizin kaygıya düşmemeleri için konuya açıklık getirdim. Ancak bu arada programın sunucusu bana bir bardak süt ikram etti. Ben ikram edilen sütü reddedemezdim. Bu da kamuoyunda başka yanlış anlamalara neden olabilirdi. Bu nedenle sütü canlı yayında içtim. Ancak bunun rahmetli Cahit Aral beyin Çernobil sonrası canlı yayında çay içmesine benzetilmesini doğru bulmuyorum. Gıda ile ilgili haberler, yorumlar ve benzetmeler halk sağlığı için çok önemlidir.”
Yeniden TÜSİAD Başkanlığı’na seçilen Ümit Boyner, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olarak çok önemli bir uyarıda bulundu:
“Orta halli, orta demokrasili ülke tuzağına düşmeyelim.”
Türkiye, birinci sınıf demokrasiye sahip gelişmiş ülkeler arasına girmek istiyorsa yarı demokratik, yarı laik, yarı sosyal, yarı hukuk devleti olmamalıdır.
Bu bağlamda Boyner’in tespiti ve koyduğu hedef doğrudur.
TÜSİAD Başkanı, Türkiye’nin önündeki seçeneği şöyle ortaya koydu:
“Türkiye, önümüzdeki dönem alacağı kararlarla birinci sınıf ekonomilerden birisine sahip olmakla orta gelirli ülke tuzağına düşmek arasında tercihini koymuş olacaktır. Yıllardan beri hedefimiz Türkiye’nin ‘orta halli, orta demokrasili’ bir ülke konumuna kilitlenmemesini sağlamak oldu.”
İstanbul Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Hrant Dink davasında verdiği karar, hem tepkilere hem tartışmalara neden oldu.
En fazla tepki, mahkemenin sanıklar hakkında örgüt suçlamasından beraat kararı vermesine gösterildi.
Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararın kendisini de tatmin etmediğini açıkladı. Vatan gazetesinden Öge Demirkan’ın sorularını yanıtlayan Başkan, “Bu karar, örgüt yok anlamına gelmez, örgüt faaliyetleri çerçevesinde yeterli delil olmadığı anlamına gelir” yorumunda bulunuyor.
Mahkeme Başkanı Eryılmaz’ın açıklamalarını da göz önünde bulundurarak kararın püf noktalarını şöyle sıralayabiliriz:
Hayal serbest kalmasın diye
1- Mahkeme örgüt olmadığına karar verdiği için 5 yıldır tutuklu olan Yasin Hayal’in serbest kalması mümkündü. 5 yıllık süre dün doldu. Mahkeme, önceki gün Yasin Hayal’i mahkûm edince, serbest kalma olasılığı ortadan kalktı. Örgüt olmadığına hükmedince Hayal, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 2 yıl tutukluluk ve 3 yıl uzatma öngören maddesi uyarınca tutuklu olarak 5 yılını dolduracağı için serbest kalabilecekti.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “3. reform paketi”ni nihayet açıkladı. Bakan Ergin, adalet sistemiyle ilgili eleştirilere muhatap olduğunda “3. paket yolda” diyerek yanıt veriyordu.
En fazla şikâyet edilen uzun tutukluluk süreleriydi...
Aylar, yıllarca süren tutukluluğun bir önlem olmaktan çıktığı bir cezaya dönüştüğü yolunda toplumda ortak bir kanaat oluşmuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere tutukluluk halinden şikâyet etmeyen kalmamıştı.
Bu sorunun çözülmesi için gözler 3. paketteydi.
Paket açıldı açılmasına ancak “tutukluluk ve uzun tutukluluk hali”ne bir çözüm getirip getirmediği tartışmalı.