Atatürk’ün, düşmanın bile teslim ettiği askeri dehasını bir tarafa bırakıyorum. O’nun aynı zamanda ne kadar büyük bir siyasi lider olduğunu anlamak için uzun boylu zahmetlere hiç gerek yok.
Etrafa bir göz atmak yeterli...
Yakın komşulardan başlayın...
Etrafımız 40 yıllık diktatörlerin inim inim inlettiği komşularla çevrili.
Irak’ın haline bakın, ne görüyorsunuz?
Dünya İran’ı konuşuyor. Nasıl konuşulduğu ortada...
Sureyi’nin hali; babadan oğla geçen diktatörlük, Esat ailesinin nereye gideceği aşamasına geldi dayandı.
Atatürk’e, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerine, temellerine, ilke ve devrimlerine saldırarak siyasi çıkar sağlama çabası son dönemde moda oldu.
Öyle bir hava estiriliyor ki, Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağı sanki Atatürk, verdiği Ulusal Kurtuluş Savaşı ve gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet’miş gibi sunuluyor.
Şimdi de Gençliğe Hitabesi masaya yatırılmış durumda. En büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençliğe hitabı da rahatsızlık yaratan kaynaklarından biri olup çıktı.
Sanki Atatürk, “Türk kanından tek tip gençlik yetiştirin” demiş gibi eleştiriliyor. Atatürk’ün gençliğe söylediği bağımsızlığı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet koruyun, diye hitap etmesinin nesi kötü, neresi yanlışsa!
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirin” demenin nesi “tek tip” gençlik yetiştirmekse!
Atatürk’ün gençliğe hitabında, gençliği rahatsız edecek bir yön yok.
Gösterdiği çağdaş medeniyet düzeyini yakalama ve geçme hedefinde de hayıflanacak bir taraf yok.
Dubai’den dönüş yolunda “uğurlar olsun turu”nu tamamlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yüzü gülüyordu. Tokalaşırken ayaküstü sohbet ettiği işadamı gruplarından da kahkahalar yükseliyordu.
Cumhurbaşkanı’na sorduk:
- Geziden çok memnun kaldınız galiba?
“Nasıl kalmayayım” dedi:
- Kime sorsam ‘iş aldım’ diyor. Hiç boş yok gibi. Kimi 300 milyon dolarlık iş aldım dedi, kimi 500 milyon dolarlık, kimi işini büyütmüş, kimi yeni iş almış, kimisi milyar dolarlık büyük projelere teklif vermiş.
Burayla daha fazla iş yapmamız lazım. Burası küçük bir ülke ama İran’la yaptığı ticarete bir bakın. Yaptıkları iş 25 milyar doları buluyor. Ama biz daha 5 milyar dolar civarındayız İran’la. İran ithalatını büyük ölçüde bu küçük ülkeden yapıyor. Dünyanın en büyük konteynır limanı burada. Müthiş bir ticaret var. Bizim payımız da artmalı. Hem burada fonlardan Türkiye’ye yatırım yapılmalı, hem bizim işadamlarımız buradaki büyük projelerden pay almalı.
DUBAİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kenan Evren’in yargılanacak olmasının bundan sonra siyasete müdahale etmek, darbe yapmak niyeti taşıyanlar bakımından caydırıcı etki yaratacağını düşünüyor.
Gül, gezisinin üçüncü gününde gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Evren ve Şahinkaya’nın yargılanmasıyla ilgili soruya, şu yanıtı verdi:
“Yargılama süreci ile ilgili ne diyebilirim? Hukuki süreç. Bunların önemi şu: Esas önemi caydırıcılık anlamında. Türkiye’nin artık nasıl bir ülke haline geldiğini gösterir. Herkesin kendi alanını, anayasal sınırlarını bilmesi gerekiyor. Dönemler geliyor geçiyor. Bugün Türkiye’yi yönetenler için de hepimiz için de geçerli olan bir şey. Herkes kendi anayasal sınırlarını bilecek. Hiç kimse kendisine defakto birtakım güçler çıkarmayacak. Zaman zaman böyle yanlışlıklar yapıldı doğrusu. Zannedildi ki o dönemler değişmeyecek. Bunlar bir daha yanlışların yapılmaması için önemli.”
Çankaya’daki buluşma
Gül, “Siz de Evren’i Çankaya Köşkü’nde kabul etmiş ve verdiğiniz fotoğraf nedeniyle eleştirmiştiniz” hatırlatması yapılınca da şu karşılığı verdi:
ABU DABİ-DUBAİ
Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve beraberindekileri helikopteriyle birlikte geldiği çiftliğinde karşılıyor.
Çölün ortasında deve, at ve şahin yetiştirilen uçsuz, bucaksız bir çiftliğin ortasında elektronik donanımlı bir çadırdayız.
Yemeğe geçmeden önce Veliaht Prens, Cumhurbaşkanı Gül ve beraberindekilere ön ikramda bulunuyor.
Cumhurbaşkanı ile Veliaht Prens, koyu bir sohbete dalıyorlar. Aynı anda Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Gül de Veliaht Prens’in yanında bir kadınla hararetli sohbet ediyor.
Sohbet yemekte de aynı masada sürüyor.
Hayrünnisa Gül’e eşlik eden kadının Veliaht Prens’in eşi olduğunu zannediyoruz, ancak Abu Dabi’de eşlerin yemeklere katılmadığını öğreniyoruz. Hayrünnisa Hanım’a arkadaşlık eden kadının da Devlet Bakanı olduğu bilgisi veriliyor.
Cumhurbaşkanı Gül, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) giderken uçakta gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Fotoğraf: Murat Çetin MühürdaroğluGül, basın özgürlüğü konusunda, “Türkiye’nin en titiz şekilde koruması gereken alan budur. O alan (düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, insan hakları) kirlenirse diğer alanlarda ne yaparsanız yapın, hiçbiri gözükmez. Buna hepimizin, bütün Türkiye’nin çok dikkat etmesi gerekir” dedi
ABU DABİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) gelirken gündemdeki konulara ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Kalabalık bir işadamı grubuyla BAE’ye gelen Gül, işadamlarının dünya çapında yaptıklarıyla gurur duyduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı olarak, iş dünyasındaki başarılara baktığında bunları sahiplendiğini ve Türkiye’nin tanıtılması ve gücü olarak gördüğünü vurguladı. Cumhurbaşkanı Gül’ün gündemdeki konulara ilişkin görüşleri şöyle:
Önce şuna bir bakalım: Osmanlı, Ermeniler için neden tehcir (zorunlu iç göç) kararı aldı?
Talat Paşa, bir sabah kalkıp Ermenileri göç ettirin mi, dedi?
Hayır...
1915 yılı Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli yılıydı. Osmanlı dört cephede savaşıyordu. Doğu’da Rus işgali tehdidiyle karşı karşıyaydı.
Aralık 1914’te Van’daki Ermeniler isyan ettiler. 27 Şubat 1915’te Ermeni çeteleri, Adilcevaz Van arasında 300 kişilik bir Osmanlı birliğine saldırmış, bu arada Van’da Varida Osmanlı Bankası, Duyün-u Umumiye, Reji, Posta ve Telgraf binaları ile Türklere ait çok sayıdaki evi bombalamışlardır. Mart 1915’te Rus birliklerinin Van’a doğru hareket etmeleri üzerine Van ve çevresindeki Ermeni çeteleri, Rusların yolunu açmak üzere harekete geçmişlerdir. 11 Nisan 1915’te Van’daki Türk askerleri ve siviller şehrin iç kalesine sığınmışlardır. 21 Nisan 1915’te Rus Çarı Nikolay II, Van Ermeni Devrim Komitesi’ne telgraf çekerek Ruslara hizmetleri nedeniyle teşekkür etmiştir. 24 Nisan 1915’te Van iç kalesinde Ermeni muhasarası altında bulunan Vali Cevdet Bey, İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya telgraf çekerek civardaki Türk ve Kürtlerin barınaksız kaldığını, bu nedenle onların batı vilayetlerine
İttihat ve Terakki liderleriyle ilgili olarak çoğu kişinin kulağına çalınmış bir, “Malta sürgünleri” olayı vardır, ama pek üzerinde durulmaz.
Osmanlı savaşı kaybedince İttihatçıların sürgüne gönderildiği yer olarak bilinir Malta...
Oysa Malta olayı bir sürgün gibi görülse; dillere ve belleklere öyle kazınmış olsa da, esas itibarıyla Ermeni iddialarıyla ilgili bir soruşturmadır.
Fransa’nın, “Ermenilere soykırım uygulanmamıştır” demeyi bile suç saydığı bugünlerde, İttihatçıların Malta’ya niye götürüldükleri ve orada ne olduğunu belgeleriyle açıklamak Türkiye açısından bir ihtiyaç haline geldi.
Eski TBMM Başkan Vekili Uluç Gürkan’ın, bu konuda üzerinde durulması gereken bir önerisi var.
Gürkan, “Türkiye Malta belgelerini İngiltere’den istesin” diyor. “İngiltere bu belgeleri ya Türkiye’ye versin ya da açıklasın” önerisinde bulunuyor. Bu sağlanırsa Ermeni soykırımı iddiasının geçersiz olduğunun, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından da nasıl tespit ve kabul edildiğinin görüleceğini vurguluyor.