Yeniden TÜSİAD Başkanlığı’na seçilen Ümit Boyner, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olarak çok önemli bir uyarıda bulundu:
“Orta halli, orta demokrasili ülke tuzağına düşmeyelim.”
Türkiye, birinci sınıf demokrasiye sahip gelişmiş ülkeler arasına girmek istiyorsa yarı demokratik, yarı laik, yarı sosyal, yarı hukuk devleti olmamalıdır.
Bu bağlamda Boyner’in tespiti ve koyduğu hedef doğrudur.
TÜSİAD Başkanı, Türkiye’nin önündeki seçeneği şöyle ortaya koydu:
“Türkiye, önümüzdeki dönem alacağı kararlarla birinci sınıf ekonomilerden birisine sahip olmakla orta gelirli ülke tuzağına düşmek arasında tercihini koymuş olacaktır. Yıllardan beri hedefimiz Türkiye’nin ‘orta halli, orta demokrasili’ bir ülke konumuna kilitlenmemesini sağlamak oldu.”
Demokratik tahammül
Birinci sınıf bir demokrasi olmadan birinci sınıf bir ekonomiye ulaşmak ve tam anlamıyla hukuk devleti olmak da mümkün değildir.
Bu gerçek göz önünde tutularak Türkiye, zaman yitirmeden demokratik hukuk devletine evrilme sürecini hızlandırmalıdır.
Bir taraftan demokratikleşme yolunda adımlar atılırken diğer yandan demokrasinin vazgeçilmez unsurlarını ve güvence oluşturan kurumlarını mutlaka güçlendirmek gerekir.
Demokrasi, iktidardan ibaret değildir. Demokrasiyi tanımlayan demokratik haklarını sonuna kadar kullanan muhalefet, özgür basın ve hukukun üstünlüğüdür.
Bu açılardan bakıldığında Türkiye, son dönemde uğradığı eleştirileri dikkate almalıdır. Muhalefetin sesinin kısıldığı, 100’e yakın gazetecinin cezaevinde olduğu, TÜSİAD Başkanı’nın bile, “Her konuda konuşma demelerine rağmen konuşuyorum” gibi not düşmek zorunda kaldığı bir ülke görüntüsü birinci sınıf demokrasi tarifine uymuyor.
Nitekim, uluslararası değerlendirme kuruluşları demokrasi, insan hakları ve hukuk konusunda Türkiye’ye 7 üzerinden 3 vererek, “Orta halli, orta demokrasili” damgasını bir kez daha vurdular.
Yargı reformu
Türkiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bireylerin hak ve özgürlük konusunda kaygıya kapılmadığı, demokratik kurumların hukuk güvencesinde işlevlerini gereği gibi yerine getirebildiği bir ülke olmak için yargı reformunu mutlaka gerçekleştirmelidir.
Yamalı bohça şeklinde yapılan yargı düzenlemeleri, özel yetkili mahkemeler gibi doğal hâkim ilkesine uygun olmayan, demokratik hukuk devletlerinde görülmeyen mahkemelerin bulunduğu hukuk sistemimizin köklü bir reforma ihtiyacı olduğu açıktır.
Özel yargılama yöntemlerini terk edememiş, terör sorununu çözememiş, demokratik tahammülü öğrenememiş bir ülke olarak birinci sınıf demokratik ülke hedefinin henüz çok uzağındayız.
Arap Baharı sürecinde Türkiye bu haliyle bile örnek gösteriliyorsa yarım yamalak da olsa bu ülkelere göre demokratik ve laik bir yapıyı sürdürebilmiş olması nedeniyledir.
Türkiye, bu özelliklerini tam demokrasi ve hukukun üstünlüğü hedefine doğru götürmek zorundadır. Bunu başaramazsa Arap Baharı süreciyle o ülkelerin ulaşmaya çalıştığı hedeflerin çok ötesine geçemez.
Böyle bir durum belki Arap ülkeleri için ilerleme sayılabilir ama Türkiye için aksine gerileme olur.