Mahalleye aniden bir sessizlik çöker... Kömürün dilidir bu; hayra alamet değildir...
Sokaktaki çocuk kulak kesilir...
Çıt çıkmaz...
Kuşlar bile susmuştur...
Hemen eve koşar çocuk...
Ev de sessizdir...
Felaket demektir bu...
Demirel 28 Şubat’ta MGK’da alınan kararların altındaherkesin imzasının olduğunu söyledi.
28 Şubat dönemiyle ilgili olarak dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’dan sonra eski Başbakan Tansu Çiller de görüşlerini Milliyet’e açıkladı.
Eski Başbakan Tansu Çiller, 28 Şubat’ın asıl hedefinin kendisinin siyasi hayatını bitirmek olduğunu, buna ilişkin olarak en üst düzeyde imzalar taşıyan belgeler gördüğünü ve dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hükümeti kurma görevini kendisi yerine Mesut Yılmaz’a vererek Türkiye’yi sıkıntılı bir sürece soktuğunu belirtmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise dün yaptığımız görüşmede 28 Şubat sürecine ilişkin sorularımı yanıtladı. Demirel, bu sürecin darbe olmadığını yinelerken, 28 Şubat 1997 günü yapılan milli Güvenlik Kurulu toplantısı tutanaklarının açıklanmasını istedi. Bunun yapılması halinde herkesin ne söylediğinin ve MGK kararlarının nasıl alındığının açıklığa kavuşacağını belirtti.
‘Herkesin imzası var’
Çiller, başbakanlığı döneminde 700 kişilik özel ekip kurduğu iddialarını yalanlarken, o dönemde hedef haline geldiğini ve amaçlananın kendisini tasfiye etmek olduğunu söyledi
Eski Başbakan Tansu Çiller yıllar süren suskunluğunu bozarak hakkındaki iddiaları yanıtladı ve güncel olayları değerlendirdi.
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun raporunun ekleri arasında bulunan MİT raporundaki iddiaların basına yansıması üzerine, ABD’de bulunan eski Başbakan Tansu Çiller dün arayarak bu iddialara yanıt verdi.
Tansu Çiller ve eşi Özer Çiller hakkında 1996 yılında hazırlanan MİT raporunda, 700 kişilik özel bir ekip kurdukları, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’yla işbirliği yaptıkları, kurdukları özel örgütle uyuşturucu ve nükleer kaçakçılığı yaptıkları, faili meçhul cinayetlere karıştıkları gibi ağır iddialar yer alıyordu. Dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın imzasını taşıyan raporda, bu bilgilerin basında yer alan haberlere dayandırıldığı da belirtiliyordu.
Çiller dün telefonla yaptığımız konuşmada bu iddialara şu yanıtı verdi:
‘Bu iddialar deli saçması’
Karadayı Perşembe günü çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.FOTOĞRAF: SERDAR ÖZSOY
28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, ifadesini verdikten sonra serbest bırakıldı.
Karadayı’nın dönemin en yüksek komutanı olarak 28 Şubat’la ilgili olarak neler söyleyeceği de merak konusuydu.
Karadayı Paşa’ya, dünkü konuşmamızda, savcı ve hâkime ifade verirken neler hissettiğini sordum.
Şu yanıtı verdi:
“Ben, 52 sene Türk Silahlı Kuvvetleri’ne şerefle hizmet ettim. Devlet Şeref Madalyası sahibiyim. Meslek hayatım boyunca yasa dışı hiçbir faaliyetim olmadığı gibi yasa dışı hiçbir şeye de imza atmadım. Alnım açık, başım diktir. İfade vermeye de aynı duygu içinde gittim. Savcıya da hâkime de söyledim. Ben 82 yaşındayım. Hayatım boyunca yalan söylemedim, bu yaştan sonra da söylemem. Bildiğim hakikatleri anlatırım, dedim. Onlar da nezaket içinde sorularını sordular, ben de bildiğim gerçekleri anlattım.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İmralı’yla görüşmelerin yapıldığını açıklamasından sonra, Mardin Bağımsız Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, adaya giderek Abdullah Öcalan’la görüşmeleri, siyasi gündemin ilk sırasına oturdu.
Türk, Öcalan’la görüştükten sonra Diyarbakır’a giderek BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la bir durum değerlendirmesi yaptı.
Demirtaş’a, dün Diyarbakır’dan telefonla yaptığımız görüşmede İmralı görüşmelerinden nasıl bir izlenim aldığını, umutlu olup olmadığını sordum. Demirtaş, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hayal kırıklığı olmasın”
“Abartılı bir umuda kapılmak istemiyoruz. Tümüyle karamsarlık içinde retçi bir havaya girmek de doğru değil, her şey İmralı görüşmesiyle çözüldü gibi abartılı bir iyimser havaya girmek de doğru değil. Sancılı bir sorunla uğraşıyoruz. Çok fazla umuda kapılıp sonra hayal kırıklığı yaşamak istemiyoruz.”
28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, yargı sürecine dahil edildi. Karadayı, internet andıcı soruşturmasında tutuklanan İlker Başbuğ’dan sonra, yargı karşısına “şüpheli” sıfatıyla ikinci Genelkurmay Başkanı oldu.
Karadayı savcı tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme, Karadayı’yı adli kontrol kararıyla serbest bıraktı. Adli kontrol kapsamında yurtdışına çıkış yasağı konulan Karadayı’nın, her hafta karakola giderek imza atması gerekecek. Karadayı tutuksuz olarak yargılanacak.
28 Şubat süreciyle igili soruşturma sonucunda dönemin kuvvet komutanları, MGK Genel Sekreteri, Genelkurmay İkinci Başkanı ve Genelkurmay Genel Sekreteri tutuklanınca, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı “niye yok” sorusu, televizyonlarda ve gazetelerde dillendirilmişti.
“Gider ifademi veririm”
Hatta Karadayı’nın bir aile dostuna, “Bir sabah eve gelip beni götürmeye kalkarlarsa beylik tabancamla kafama sıkarım” dediği de basına yansımıştı.
Karadayı, telefonla aramış; bu haberin doğru olmadığını belirtmiş ve, “Haberi okuyunca şaşırdım, çok üzüldüm. Beni tanıyanlar böyle bir ifade kullanmayacağımı, bu zihniyette biri olmadığımı bilirler” demişti.
Terör örgütü PKK’ya silah bıraktırmak amacıyla İmralı’da Abdullah Öcalan’la yürütüldüğü açıklanan görüşmeler, Türkiye’nin gündemini oluşturdu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, devletin ilgili kurumlarının görüştüğünü açıklamasından sonra Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Beşir Atalay da, örgüte silah bıraktırmak amacıyla entegre bir strateji izlediklerini, İmralı görüşmelerinin de bu strateji içindeki enstrümanlardan biri olduğunu belirtmişti.
İmralı’da Öcalan’la yapılan görüşmelere ana muhalefet partisi CHP nasıl bakıyor? Bu konuyu, dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla konuştum.
Kılıçdaroğlu, “Öcalan’la görüşülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz” soruma şu yanıtı verdi:
“Önyargılı değiliz”
“Önyargılı değiliz. Kaygılarımız var. Kaygılarımızın temeli de hükümetin bu konuda tutarlı bir politikası olmaması. Örneğin, ‘biz görüşmüyoruz, devlet görüşüyor’ diyorlar. Be hem doğru değil hem ahlaki değil. O zaman, yolları devlet yapıyor ama ‘biz yapıyoruz’ diyorsunuz. Duble yolları da devlet yapıyor ama siz çıkıp ‘biz yapıyoruz’ diye övünüyorsunuz, madem öyle onu da devlet yapıyor deyin. ‘Mücadele ediyoruz, müzakere değil’ diyordunuz, müzakere ettiğiniz ortaya çıktı. Pekala
Türkiye yeni bir yıla girerken Ankara’nın gündeminde PKK’ya silah bıraktırmak vardı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu amaçla Abdullah Öcalan’la devletin ilgili kurumlarının görüştüğünü açıklamasından sonra gözler İmralı’daki temaslara çevrildi.
İmralı’da Öcalan ile MİT yetkilileri arasında yürütülen görüşmeler sonucunda 2013 yılında terör sorunu çözülebilir mi? PKK’ya silah bıraktırılabilir mi? Oslo deneyimini yaşamış olan Ankara, İmralı görüşmelerinden ne kadar umutlu?
Bu soruları, İçişleri Bakanlığı döneminde başlatılan açılım sürecindeki çalışmaları koordine eden Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Beşir Atalay’a yönelttim. Atalay, bu konuda, “entegre bir strateji” yürüttüklerini vurguladıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
“Üstesinden gelmemiz lazım”
“İmralı da dahil olmak üzere yürüyen çalışmalar var. Her şeyden önce umutlu olmamız lazım. Bu sorunun üstesinden gelmeliyiz. Millet bizden bunu bekliyor, biz de çalışmalarımızı çok boyutlu bir şekilde sürdürüyoruz. Tabii terör eylemleri devam ettikçe, elinde silah terörist oldukça terörle mücadele de sürüyor. Bir yandan bu çalışmalarımızı sürdürürken bir yandan da teröristle mücadele eden güvenlik güçlerimizin moralini