Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla verdiği hukuka uygun olmayan yollardan toplanan bilgi ve belgelerin delil olmayacağı yönündeki karar, hukukçular arasında tartışılıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bu kararla ilgili değerlendirmesini dün yansıtmıştım. Kılıç, bu kararı Yüce Divan sıfatıyla verdiklerini, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi sıfatıyla verdikleri iptal ve itiraz kararları gibi bağlayıcı olmadığını söylemişti.
“Bağlamaz, emsal olabilir”
Söz konusu kararın görülmekte olan Ergenekon ve benzeri davaları bağlayıp bağlamayacağı konusunda dün tartışmalar yaşandı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’la dün yeniden görüştüm ve bu konuyu sordum. Kılıç, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir kararın bağlayıcı olmasıyla emsal olması farklı şeylerdir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları kişi ve kurumları bağlar. Ancak Yüce Divan sıfatıyla verdiği kararlar, bu anlamda bağlayıcı değildir. Ancak hâkimler veya mahkeme heyetleri, bu kararı emsal olarak alabilirler. Bazı hâkimler ve mahkeme heyetleri, emsal olarak görebilir bazıları görmeyebilir, bu manada bağlayıcı değildir. Fakat dediğim gibi emsal olabilir.”
Anayasa Mahkemesi “Yüce Divan” sıfatıyla önemli bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme, emekli Yargıtay üyesi Hasan Erdoğan ile rüşvet verdiği öne sürülen 16 sanıkla ilgili davada, delillerin bir kısmının hukuka uygun toplanmadığı ve diğer delillerin yeterli olmadığı gerekçesiyle oy çokluğuyla sanıkların beraatine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı ve 3 üye, bu karara muhalif kaldı. Karar, 12 üyenin oyuyla alındı.
Kararın önemi, Yüksek Mahkeme’nin hukuka uygun olmayan yollardan toplanan bilgilerin delil olamayacağına hükmetmesiydi.
Bu karar, yıllardır Türkiye’nin gündeminde olan Ergenekon ve benzeri davaları etkiler mi sorusunu da gündeme getirdi. Bu davalarda yargılanan birçok sanık, delillerin hukuka uygun toplanmadığını, sonradan üretildiği savıyla delil niteliği taşımadıklarını öne sürdü.
“Hukuka uygun toplanmalı”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’la dün yaptığımız görüşmede bu konuyu sordum.
ODTÜ Yerleşkesi’ndeki TÜBİTAK Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nde Göktürk-2’nin Çin’den uzaya fırlatılışını saniye saniye izlerken aklım yıllar öncesine gitti.
1990’larda Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve bizlere Rusya’nın Kazakistan topraklarındaki Baykonur Uzay Üssü’nü gezdirmişti.
Uzaya ilk çıkan insan olarak tarihe geçen Gagarin’i uzaya götüren kapsülün fırlatıldığı rampayı, yaşadığı kulübeyi, inşa edilmekte olan bir uzay mekiğini, komuta kontrol merkezini gezerken tüm heyet çok özenmiştik.
Hele gezi sonrası Nazarbayev’in Demirel’e dönüp, “Süleyman Ağa, uzaya bir şey göndermek isterseniz, buradan fırlatabiliriz” deyişini hiç unutmuyorum.
O zaman RP milletvekili olan Abdüllatif Şener’le birbirimize bakarak, “Nerede o günler?” deyip, hayıflanmıştık.
Türkiye, Bilsat’tan sonra ikinci uydusu olan Rasat’ı Rusya’dan uzaya göndermişti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün Konya’da, “kuvvetler ayrılığı”ndan şikayetçi olması yankı uyandırdı.
Başbakan Erdoğan’ın, “kuvvetler ayrılığı denen olay var ya” derken, yargıyı kastettiği şu sözlerinden anlaşılıyor:
“Türkiye’deki sistem düzgün kurulmamış. Sıkıntılar yaşanıyor. Umulmadık şekilde bürokrasi, yargı karşınıza dikiliyor. Yapacağım yatırım bir kelimeden kalkar 3 ay 6 ay erteletirsen, bu 1, 2 yıl giderse, bunun hesabını veremezsiniz. Dışarıdan bakanlar ‘326 vekiliniz var’ diyorlar ama işte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya. O geliyor, sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor.”
Demokrasinin güvencesi
Başbakan Erdoğan, yargının, yürütmenin işini yavaşlattığı düşüncesiyle sisteme itiraz ediyor. Bu, daha önce de başbakanların zaman zaman şikayetçi oldukları bir konudur.
Özellikle idare mahkemelerinin, üst mahkeme olarak Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarından kaynaklanıyor.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Star gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Kartoğlu’nun sorularını yanıtlarken önemli açıklamalar yaptı.
Star’ın, “Görüşmeler sürecek, terör bitecek” manşetiyle verdiği bu söyleşide, “açılım” politikasının en önde gelen mimarlarından biri olan Beşir Atalay, “Hem mücadele hem müzakere”nin devam edeceğini söylüyor.
Bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “terörle mücadele siyasetle müzakere” diye özetlediği yeni politikayı ilan etmişti. Erdoğan’ın bu sözleri, “PKK ile mücadele BDP ile müzakere” diye algılanmıştı.
Ancak, açlık grevleri, İmralı’dan Abdullah Öcalan’ın, kardeşiyle ilettiği mesajla sonlanmıştı. Bu gelişmeden sonra hükümet cephesi, kanın durması, PKK’nın silah bırakması için Öcalan’la da görüşülmesinin normal olduğu yönünde açıklamalarını sıklaştırdı. Devletin bazı kurumlarının (MİT) bu tür görüşmeler yapmasının görevi olduğu da sık sık vurgulandı.
Bu süreçte Başbakan Erdoğan’a, “Öcalan’la, terör örgütüyle masaya oturulmayacağı, terörle mücadele siyasetle müzakere edileceği” sözlerini tekrar sorduğumda, “İmralı’yı kastetmemiştim” yanıtını vermişti.
Atalay’ın söz konusu söyleşisinden de anlaşılıyor ki, PKK’ya silah
Sovyetler Birliği yıkılıp da Orta Asya’da bağımsızlığına kavuşan Türk cumhuriyetleri, Balkanlar’da Türk unsurları ortaya çıkınca gözler Türkiye’ye çevrilmişti.
Türkiye’nin gözü de Orta Asya ve Balkanlar’a...
Atla terk edilen yerlere uçakla, zorla göç edilen yerlere davetle gidip gelmeye başladı Türkiye...
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” diye tarif ettiği bu büyük coğrafyada ortaya çıkan sorunlara koşmaya çalışırken, bu durumu şöyle özetlerdi:
“Tarih paçamızdan çekiştiriyor. Kayıtsız kalamayız.”
Ortadoğu’da benzer süreç
Sanki 10 yıl önce Irak’ta yaşadıklarımızı Suriye’de yeniden yaşıyoruz. ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasında yaşanan süreçte Irak Türkmenleri çok zor günler yaşadılar. Canlarını verme pahasına ayakta durabildiler. Saldırıya uğradılar, çatışmaların ortasında kaldılar, yerlerinden edildiler; öldürüldüler, sürüldüler...
Şimdi benzeri sıkıntıları Suriye Türkmenleri yaşıyor...
Türkmenlerin durumu
Suriye iç savaşı başladığından beri en yoğun çatışmalar, Türkmen bölgesinde yaşandı, yaşanıyor.
Özellikle Hama-Humus bölgesi ve Halep çevresi başta olmak üzere yaklaşık 5 bin Suriye Türkmen’inin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Aynı bölgelerde birçok köyün boşaltıldığı biliniyor. Yerinden edilen yaklaşık 40 bin Suriye Türkmen’i Türkiye’ye ve diğer çevre ülkelere sığınmış durumda.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geleneksel hale getirdiği yıllık kahvaltılı basın toplantısına başladığı sabah saatlerinde gözler Silivri’deydi.
Yıllardır devam eden ve sürekli tartışmalara neden olan Ergenekon davasında savcılık makamı esas hakkındaki mütalaasını açıklayacaktı. Ayrıca Silivri’deki mahkeme önünde kalabalık bir topluluk protesto gösterisi yapıyordu.
Kahvaltı boyunca hem MHP lideri Bahçeli’nin hem de basın toplantısına katılan gazetecilerin bir kulağı da Silivri’deydi.
“Adaletsizlik olmasın”
Ergenekon davasında esas hakkında mütalaanın okunacağı oturumla aynı güne denk gelince Bahçeli’ye MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ı anımsatarak bu davayla ilgili beklentisini ilk soru olarak yönelttik. Yanıtı şu oldu: