Başbakan Tayyip Erdoğan uzun süreden beri dillendirilen kabine değişikliğini gerçekleştirdi.
Hükümette 4 bakanın değiştirilmesi, “mini bir revizyon” gibi görünse de bakanlıkların büyüklükleri ve nitelikleri göz önüne alındığında, Başbakan’ın önemli bir operasyon yaptığı söylenebilir.
Erdoğan’ın hükümette yapacağı değişikliğin üç dönemini dolduran bakanlar arasından belediye başkanı adayı yapmak istediklerini kabine dışına alacağı söyleniyordu. Ancak değişiklik yapılan isimlere bakıldığında Erdoğan’ın revizyonu bu amaçla yapmadığı söylenebilir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan ayrılan Ertuğrul Günay’ın İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olabileceğine ilişkin söylenti dışında, diğer isimler için böyle bir beklenti yoktu.
Akdağ sürprizi
Kabine dışına alınanlar arasında Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın bulunması sürpriz niteliğindeydi.
Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’yu andık dün yeniden, ölümünün 20. yılında. Mumcu’nun yaşamını yitirdiği gün, isminin unutulmayacağını, yazdıklarıyla, fikirleriyle her zaman yaşamımızda olacağını ve karanlığa ışık tutacağını biliyorduk elbette.
Ancak benzer cinayetlerden dolayı ne kadar deneyimli olsak da gösterilen büyük toplumsal tepkiye rağmen bu cinayetin 20 yıl boyunca aydınlatılamayacağını, ölümünden 7 yıl sonra açılan davanın kimseyi tatmin etmeyecek bir kafa karışıklığına dönüşeceğini elbette bilemezdik.
20 yıl sonra iade
Mumcu ve benzeri faili meçhul cinayetleri işledikleri, Tevhid-Selam/Kudüs Ordusu örgütü üyesi oldukları iddia edilen isimlerle ilgili açılan davanın geçtiğimiz hafta karar duruşması vardı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
Mumcu suikastini planlayarak gerçekleştirdiği iddia edilen Ferhan Özmen, Nejdet Yüksel ve Rüştü Aytufan, daha önce ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiş ve bu cezaları kesinleşmişti.
Mahkeme, 13 yıldır devam eden davada, örgüte üye olduğu belirtilen isimlerle ilgili kararını açıkladı. Mahkeme, bu isimlerin yönettiği örgüte üye olduğu ya da yardım ettiği iddia edilen 8 sanık hakkında cezalar verdi. Ceza verirken,
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Öcalan’la görüşmelerden beklediği ilk adımın yurtiçindeki teröristlerin silahlarını bırakarak yurtdışına çıkmaları olduğu yaptığı konuşmalardan belli oldu.
PKK-BDP cephesinden bu yöndeki beklentiye karşılık olarak Öcalan’ın yakalanmasından sonraki süreç anımsatılıyordu. BDP sözcüleri, Öcalan’ın 1999’da yurtdışına çıkış talimatı verdiği, ancak, çıkış sırasında güvenlik güçlerinin operasyon yaptığını ve yüzlerce PKK’lının öldürüldüğünü belirtiyorlardı. “Başbakan yurtdışına çıksınlar diyor ama geçen sefer neler olduğunu biliyoruz, tuzağa, pusuya düşürülmeyecekleri ne malum” diyerek, itiraz ediyorlardı.
Erdoğan’ın verdiği güvence
Bu itirazları Başbakan Erdoğan da bildiği için ikidir konuşmasında, “bırakırsınız silahları bu ülkede yaşamak istemiyorsanız gitmek istediğiniz ülkeye de giderseniz. Bu konuda da gerekli güvenceyi verdim, açıkladım. Daha önce sınırlarda yaşanmış olanları yaşatmamak için elimizden geleni de yaparız” vurgusu yapıyor.
Başbakan, açıkça, yurtiçindeki militanlar yurtdışına (Kuzey Irak) çıksınlar, çıkışları sırasında kendilerine müdahale edilmeyecek, güvencesi veriyor.
Kuşkusuz Başbakan Erdoğan, hükümet ve devlet
Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesiyle ilgili olarak yapılan ilk yorumlar, suikastlerin İmralı’da Abdullah Öcalan’la gerçekleştirilen görüşmeleri sabote etmek amacı taşıdığı yönündeydi. Suikasti gerçekleştiren güçlerin de, “barış” istemeyenler olduğu vurgulanıyordu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dahil hükümet sözcüleri, bunun, PKK içi bir hesaplaşma olabileceği üzerinde dururken, PKK-BDP cephesi “derin devlet işi” diye ilan ettiler. Fransız polisinin baş zanlı olarak Sakine Cansız’ın şoförlüğünü de yapan Ömer Güney’i tutuklamaları, paltosunda barut izine rastlandığını açıklamalarından sona dahi PKK-BDP, örgüt işi olduğunu kabul etmediler. Bu kez Ömer Güney’in, PKK içine sızmış bir devlet görevlisi olabileceğini öne sürmeye başladılar. Bu da gösteriyor ki, Fransız polisi hangi kanıta ulaşırsa ulaşsın PKK ve BDP, Ömer Güney’in PKK’lı olduğunu, suikastlerin örgüt içi veya kişisel hesaplaşma olduğunu kabul etmeyecekler. Baştan ilan edilmiş peşin hüküm gereği böyle yapacakları anlaşılıyor.
Görüşmeleri keser mi?
PKK ve BDP, Paris suikastleriyle ilgili olarak devleti suçlamaya devam etseler de, Öcalan’la görüşme sürecini kesmek gibi bir eğilim içinde değiller.
Hem BDP hem
Oslo sürecinin yerini İmralı süreci aldı. MİT, İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmelere başladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, idam cezasının geri getirilmesinden, BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından söz ederken, BDP ve DTK’yı temsilen Ahmet Türk ve Ayla Akat, İmralı’ya gittiler ve Öcalan’la görüştüler. DTK ve BDP eşbaşkanlarının adaya giderek görüşmelere devam etmeleri bekleniyor. Eşbaşkanlar Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın veya bu isimlerden hangilerinin İmralı’ya gideceğine Adalet Bakanlığı karar verecek.
Bu gelişmeler sonrasında idam cezasının geri getirilmesi ve bazı BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusu gündemden düştü.
MİT’in ve BDP-DTK adına Türk ve Akat’ın Öcalan’la yaptığı görüşmeler, sorunun çözümü için “müzakere” olarak algılandı.
Öcalan’ın sorun tanımı
Türk, görüşmeden sonra Öcalan’ın taleplerini kamuoyuna açıkladı. Bu talepleri sıralarken sık sık “Kürt sorununun çözümü için” ifadesini de kullandı.
Mesleği öğrendiğimiz ustalardan biri olan Mehmet Ali Birand’ı da son yolculuğuna uğurladık.
Ben, Milliyet’e başladığımda Brüksel temsilcisiydi.
Ankara’ya geldiğinde mutlaka büroya uğrar; bir telaşla içeri girer, enerjisiyle, gürültüsüyle heyecan rüzgarı estirirdi. Önce Nilüfer Yalçın ve Nur Batur’a takılır, sonra bize laf atar, gündemde kafasını meşgul eden konuyla ilgili makineli tüfek gibi sorular sorar, Orhan Tokatlı’ya uğrar ve aynı heyecanla çıkardı. Ankara’ya gelmişken de mutlaka bir iki haber çıkarır öyle dönerdi.
Bu kısa ziyaretlerinde bile birkaç öneride mutlaka bulunurdu. Şuna bakmak lazım, bu konuyu takip ettiniz mi, yeni bir şey çıktı mı, diye bizleri yönlendirirdi.
Alçak gönüllü bir gazeteciydi. Stajyer muhabirler dahil herkesle ilgilenir; gazetecileri de haberi de küçük-büyük diye ayırmazdı.
Milliyet’te iyi bir haber varsa mutlaka o muhabiri tebrik eder, haberi nasıl devam ettireceğini söyler, moral verirdi.
Brüksel’den İstanbul’a döndükten sonra bizlerle daha da yakından ilgilenmeye başlamıştı. Ankara bürodan çıkan her manşet için hiç atlamaz, mutlaka telefon eder, “Harika iş, aynen devam, tebrik ediyorum, yaşa” diyerek teşvik ederdi.
CHP?lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Sincan Uygur Özerk Bölgesi Müzesi’ni ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, müzede 800 yıl öncesinden kalma olduğu belirtilen mumyaları inceledi.Fotoğraflar: ÜMİT KOZAN-DHA
URUMÇİ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Çin gezisinin üçüncü durağı Urumçi’de, İmralı görüşmeleriyle ilgili olarak “barış istiyoruz” mesajı verdi. Kılıçdaroğlu, gazetecilerin Diyarbakır’daki cenaze töreninin olaysız geçmesi ve İmralı süreci ile ilgili sorularını yanıtlarken, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Diyarbakır’da olay çıkmaması memnuniyet vericidir. Biz, barışın olmasını istiyoruz. Toplumsal uzlaşma sağlamak gerekir. Toplumun her kesiminin barışa destek vermesi ve katkı sunması gerekir. Diyarbakır’da olay çıkmamasının memnuniyet verici olduğunu onun için söyledim. Onun dışında bir şey söylemek için çok erken.”
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Çin ziyareti kapsamında Sanghay’da Huawei şirketini ziyaret ederek yetkililerder bilgi aldı.Fotoğraflar: AA
URUMÇİ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’ye gitmek üzere Şanghay Havaalanı’na geldiğinde hastaneye kaldırılan Mehmet Ali Birand’ı aramayı planlamıştı.
İletişim Danışmanı Veli Özdemir, Kılıçdaroğlu’nun 6 saatlik zaman farkı nedeniyle Birand’ı havaalanından arayacağını söylüyordu ki, kötü haber geldi.
Şanghay’a ulaşan ilk haber, Birand’ın vefat ettiği şeklindeydi. CHP heyeti ve özellikle basın mensupları arasında büyük üzüntü ve şaşkınlık yaratan haber, önce derin bir sessizliğe neden oldu. Ancak kısa süre sonra twitter’dan Birand’ın oğlu Umur Birand’ın, “Babam hâlâ yoğun bakımda. Dua ediyoruz” bilgisi gelince, heyette yeniden bir umut doğdu.