Karadayı Perşembe günü çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.
FOTOĞRAF: SERDAR ÖZSOY
28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, ifadesini verdikten sonra serbest bırakıldı.
Karadayı’nın dönemin en yüksek komutanı olarak 28 Şubat’la ilgili olarak neler söyleyeceği de merak konusuydu.
Karadayı Paşa’ya, dünkü konuşmamızda, savcı ve hâkime ifade verirken neler hissettiğini sordum.
Şu yanıtı verdi:
“Ben, 52 sene Türk Silahlı Kuvvetleri’ne şerefle hizmet ettim. Devlet Şeref Madalyası sahibiyim. Meslek hayatım boyunca yasa dışı hiçbir faaliyetim olmadığı gibi yasa dışı hiçbir şeye de imza atmadım. Alnım açık, başım diktir. İfade vermeye de aynı duygu içinde gittim. Savcıya da hâkime de söyledim. Ben 82 yaşındayım. Hayatım boyunca yalan söylemedim, bu yaştan sonra da söylemem. Bildiğim hakikatleri anlatırım, dedim. Onlar da nezaket içinde sorularını sordular, ben de bildiğim gerçekleri anlattım.”
‘Darbe düşünmedik’
Karadayı Paşa’ya, 28 Şubat’ın postmodern bir darbe olarak nitelendirildiğini anımsatarak, olayları nasıl izah ettiğini sordum. Karşılığı şu oldu:
“28 Şubat’a darbe veya postmodern darbe diyorlar. Bu doğru değil. Bizim kesinlikle bir darbe düşüncemiz yoktu. Bir darbe hazırlığımız da yoktu. Sadece kamuoyunda böyle bir beklenti vardı. Bazı olaylar bu beklentilere yol açmıştı. Birçok rapor geliyordu. TSK’da da tedirginlik vardı. İşte kanlı kansız mı sözleri tedirginlik yaratmıştı. Bazı yerlerde cihattan söz ediliyordu. Fıstık gibi olacak sözleri vardı. Evlerde ışıklar yakılıp söndürüyordu. Gulu gulu dansı sözleri vardı. Camilere pompalı tüfekler depolanıyor gibi raporlar geliyordu. Birçok yerden rapor alıyorduk. MİT’ten geliyordu, emniyetten geliyordu. Bütün bunlar tedirginlik yaratmıştı. Kamuoyu da tedirgindi. Bu durumda anayasaya göre benim ne yapmam lazım, diye düşündüm. Benim yapmam gereken gidip Sayın Cumhurbaşkanı’na durumu anlatmaktı. Ben de öyle yaptım. Çünkü Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel çok tecrübeli bir devlet adamıydı. Bir yol gösterir diye düşündüm ve göre-vimin gereği olarak gidip anlattım. O da dinledi. Ayrıca, tabii olarak ordunun da nabzını tutuyordum, kontrol ediyordum. Sayın Cumhurbaşkanı bizden bir brifing istedi. Biz de ona bir brifing verdik.”
‘Tank olayı öyle değil’
Karadayı Paşa’ya Sincan’da yürüyen tankların darbe tehdidi olarak değerlendirildiğini ve 28 Şubat sürecinin simgesi haline geldiğini belirterek, tankların neden ve nasıl yürütüldüğünü sordum. Karadayı, şu yanıtı verdi:
“Ben daha önce de söyledim. Sincan’da tankların yürümesinden haberim yoktu. Sonra öğrendim. Çok üzüldüm. Çok da kızdım. Karargâhta ortalık yerde nasıl oldu bu iş, diye kızdığımı hatırlıyorum. Bana şu bilgi verildi. Tanklar zaten NATO çerçevesinde her yıl aynı dönemde tatbikat için havaalanına gidermiş. Oradaki havalanını koruma tatbikatı yapılırmış. Bu sefer de bu amaçla gitti dediler. Ancak her zaman gittikleri yolda inşaat varmış, bu sefer içeriden geçmek zorunda kalmışlar. Ancak biri orada bozulmuş. Olay böyle oldu diye izahat verdiler. Ben, yine orta yerde buna da kızdım. Bunun böyle hassas bir dönemde yanlış anlaşılacağını söyledim. Nitekim bu endişeyle Sayın Cumhurbaşkanı’na çıktım ve olayı anlattım. Yanlış anlaşılmasın dedim. Sanıyorum o da hükümete aktardı. Sonra darbe yapacak adam tankları öyle herkesin gözü önünde, gündüz vakti safça yürütür mü?”
‘Çevik Bir’in de haberi yok’
Karadayı, “Tankların yürümesiyle ilgili olarak İkinci Başkan Çevik Bir’e mi kızdınız mı?” soruma şu yanıtı verdi:
“Ben karargâhta ortalık yerde herkese kızdım. Çevik Bir de oradaydı zannediyorum. Ama tankların yürümesinden Çevik Bir’in de haberi yokmuş. Sonra öğrenmiş galiba..”
Karadayı Paşa’ya yine 28 Şubat’ın simgeleri haline gelen ve Genelkurmay’a verilen ünlü brifingleri de sordum. Şu değerlendirmeyi yaptı:
“Biz, önce raporlar hakkında kendi talebi üzerine Sayın Cumhurbaşkanı’na brifing verdik. Daha sonra karargâh, başta terörle mücadele olmak üzere kamuoyunu bilgilendirmek için genel brifingler verdi. Onlar karargâhın bilgilendirme çalışmalarıydı. Darbe hazırlığı falan yoktu.”
“Çevik Bir Paşa, bir çeşit suç duyurusu yaparak sizin de soruşturma kapsamına alınmanızı istedi, bunu nasıl karşıladınız, bir kırgınlığınız var mı” soruma Karadayı Paşa’nın yanıtı şu oldu:
“Hayır, ben kızgın ve kırgın değilim. Cezaevi koşullarındaki psikolojiyle hareket etmiş olabilir. Bir de Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun sorularını yanıtlarken, ağzımdan bir laf çıktı. Sanıyorum o söz onları üzmüş, kırmış. (Boş boğazlık) gibi bir şey çıkmıştı galiba ağzımdan, gerçi sonra düzelttim, öyle bir kastım yoktu, onları kastetmemiştim ama onlar yine de kırılmış. O kırılganlıkla hareket etmiş olabilirler. Soruşturmanın bu istikamete, arkadaşlar üzerine gitmiş olması beni de her zaman üzmüştür. Hâlâ da üzüyor.”
‘Erbakan çok yardım etti’
Karadayı Paşa’ya sonuçta hükümet değişikliği gerçekleştiğini belirterek, bu sonucun baskıyla alındığı yorumlarını anımsattığımda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hükümet, 28 Şubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından 4-4.5 ay sonra istifa etti. O süreç tamamen siyasi bir süreçtir. Kendi içlerindeki siyasi mücadelenin sonucudur. Hiçbir şekilde askeri bir boyutu yoktur. Kendi aralarında Başbakanlığı değişme sözleşmesi varmış, onunla ilgili gelişmeler, mücadeleler söz konusuymuş. Tamamen siyasi bir olaydır. Ayrıca Erbakan Hoca da MGK’da alınan kararlar konusunda çok yardımcı oldu. Onu da söyleyeyim.”
Bir de habersiz
28 Şubat sürecinde Sincan’da yürütülen tanklardan daha sonra haberi olduğunu söyleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı, Çevik Bir’in de tankların yürüyüşünden sonradan haberi olduğunu söyledi.