Memur sendikalarının uyarı grevine yüz binlerce çalışan katıldı. İşçi sendikaları ve sivil toplum kuruluşları da eylemi desteklediler.
Ülke çapında büyük bir katılımla gerçekleştirilen eylemde kısa süreli birkaç arbede dışında ciddi bir olay yaşanmadı. Yüz binlerin katılmasına karşın eylemin demokratik bir olgunluk içinde geçmesi sevindiriciydi.
Memurların eylemi, ulaşım sektöründe etkisini gösterdi. Tren seferleri aksadı. Vatandaşlar biraz sıkıntı çekti. Ancak büyük felaketler yaşanmadı. Acil ihtiyaçlar için alınan önlemler etkili oldu.
Türkiye, 2001 yılından bu yana bu büyüklükte bir eyleme sahne olmamıştı. Türkiye’de çalışanlar bıçak kemiğe dayanmadıkça sokağa dökülmezler. Bu itibarla, iktidarın yüz binlerin katıldığı bu eylemle dikkat çekilen sorunlar üzerinde ciddiyetle durması gerekir.
Ücret düzeyi
Memurların ücret sorunu on yıllar boyunca çözülememiş bir sorundur. Türkiye, yüksek enflasyon süreçlerinde faturayı hep ücretlilere ödettirmiştir. Keza kriz dönemlerinde alınan ilk önlem çalışanın kapıya konulması olmuştur. Kriz faturaları da hep çalışanların sırtına yüklenmiştir. Fedakârlık için her kesime çağrı yapılmış, ancak ücretliler için “zorunlu” tutulmuştur.
CHP lideri Deniz Baykal, iktidarın, Onur Öymen’in konuşmasının amacından saptırılarak, yeni bir sorun yaratmaya çalıştığı düşüncesinde. Baykal’a göre AKP, “Alevileri savunuyormuş gibi” yapıyor. CHP lideri, Alevilerin her şeyin farkında olduğunu ve oyuna gelmeyeceklerini vurguluyor.
‘Timsah gözyaşları’
CHP lideri, Dersim olayını Kerbela’ya benzeten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken şöyle konuştu:
“Bu yapılacak bir benzetme mi? Hangi mantığa sığar? Hükümet, açılım adını verdiği politikayla Türkiye’yi bölmeye sürüklediği yetmiyormuş gibi bir de Alevileri de bu sürecin bir parçası haline getirmeye çalışıyor. Ancak Aleviler bu oyuna gelmez. Bakmayın siz onların son günlerde döktükleri gözyaşlarına, onlar timsah gözyaşlarıdır. Başbakan’ın, AKP’nin Alevilere sahiplenmeye çalışması sahte bir sahiplenmedir. Aleviler bunun farkındadır. Alevi dostlarımızla bizim aramızı açmaya yetmez.”
‘Müsamere oynuyorlar’
DTP lideri Ahmet Türk’ün İzmir’de karşılanması sırasında yaşanan olaylara ilişkin tartışmalar sürüyor. Türk, olayları DTP’ye yönelik planlı saldırı olarak nitelendirirken, diğer partiler, DTP’lilerin tahrik edici davrandıklarını vurguladılar.
Yargıya kafa tutmak
Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Kurulu Başkanı Cemil Çiçek’le dün İzmir’deki olayları konuştum. Çiçek, açılım süreciyle ilgili hassas bir dönemden geçilirken, tüm siyasi partilerin çok dikkatli davranması gerektiği üzerinde durarak, DTP’yi şöyle eleştirdi:
“Böyle bir ortamda kente PKK bayraklarıyla, terörist başının posterleriyle, sloganlarıyla, terörist kıyafetleriyle girmek açıkça tahriktir. DTP doğru davranmıyor. Sorumlu davranmıyor. Barış ortamını bozacak her türlü tahriki yapıyor. Hakkında kapatma davası süren bir partinin çok daha dikkatli, özenli davranması gerekir. Ama DTP tersini yapıyor. Yargıya kafa tutuyor. Adeta beni niye kapatmıyorsunuz, kapatın diye bağırıyor. Yargıya da kafa tutuyor, Türk milletine de kafa tutuyor. Bundan sonra da kalkıyor barış istiyoruz diyor. Huzur istiyoruz diyor. Hem bunu diyeceksiniz hem de en ağır tahrikleri yapacaksınız, üstüne de tehditvâri konuşmalar yapacaksınız. Bu
Türkiye haftalardır açılım sürecini konuşuyor. Zaman zaman gerginlikler yaşanıyor. İzmir’de yaşanan olay da bunlardan biriydi. Umarız sonuncusu olur.
Açılım süresince siyasi parti liderlerine çok büyük sorumluluk düşüyor. Ortam gergin, provokasyona uygun. Böyle bir ortamda liderlerin her zamankinden daha dikkatli, daha sağduyulu olmaları gerekir.
DTP lideri Ahmet Türk’ü İzmir’de karşılayan konvoyun şehir turu sırasında olaylar çıktı. Türk ve DTP sözcüleri konvoya saldırıldığını belirttiler. Diğer partilerden ve görgü tanıklarından ise konvoyda PKK bayrakları açıldığı, Öcalan lehine sloganlar atıldığı, bu tepkiyi gösterenler ile konvoydakiler arasında taşlı-sopalı çatışma yaşandığı bilgileri verildi. Tepki gösterenlerin MHP İl Başkanlığı önünde toplandığı, İl Başkanı Müsevat Dervişoğlu’nun gruba “Provokasyonlara gelmeyin, sizleri olayın içinde görmek istemiyorum” diye seslendiği ve kalabalığı sakinleştirdiği haberi de geldi.
Bahçeli’nin genelgesi
MHP lideri Devlet Bahçeli, kısa bir süre önce parti örgütüne bir genelge göndererek, muhtemel provokasyon girişimlerine karşı uyarıda bulunmuştu. MHP’lilere bazı kesimlerin ülkücü gençliği olaylara çekmek isteyeceğini, tahriklerde
Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Heper, Radikal’de önceki gün yayımlanan makalesinde açılım süreci bağlamında birincil kimlik, ikincil kimlik konusunu ele almıştı. Prof. Dr. Heper, Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin konuya yaklaşımları arasındaki farkı da irdelemişti. Fikir ayrılıkları devam etse de ana kavramlar üzerinde uzlaşmanın sorunun çözümü açısından taşıdığı önemi vurguluyordu.
Liderler arasındaki fark
Heper, açılım süreci içindeki tartışmaların esasının “Türk milleti” ibaresindeki “Türk” sözcüğü olduğunu vurguluyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Türk” sözcüğüne etnik bir anlam yüklemediğini, Baykal ve Bahçeli’nin ise yüklediğini belirtiyordu. Baykal’ın “Hedef, Türk milletinin içinden ikinci bir millet çıkarmaktır” ve “Başbakan’a bir türlü Türk milleti dedirtemedik” ifadeleri ile, Bahçeli’nin “kolektif kimlik ve hakların oluşumuna cevaz vererek ulaşacağımız sonuç, kutuplaşma, bölünme, çatışma ve ayrılıştır” sözlerini anımsatıyordu. Baykal ve Bahçeli’de, ikincil kimliğin birincil kimliğe dönüştürülmesi kaygısı olduğunu da eklemişti.
Erdoğan’ın yaklaşımı
Hukuk devleti hukukun üstünlüğü ilkesine dayanır. Bu ilkenin yaşama geçirilmesi için ise yargının tam bağımsız olması zorunludur. Yargının bağımsız olmadığı bir sistemde hukukun üstünlüğünden, dolayısıyla, hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacı da budur. Ancak Türk yargı sistemi ile yürütme organı arasındaki ilişkiler yargı bağımsızlığını gölgeler niteliktedir.
Nitekim, yaşadığımız son tartışmalar ışığında Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Yargı bağımsız değil” diyerek, bu tartışmalara noktayı koymuş oldu. Yüksek yargı organının başkanı yargı bağımsız değil diye şikâyet ediyorsa sistemde ciddi bir sakatlık bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Gerçeker’in saptaması
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, önceki gün Star TV’de Murat Çelik’in sorularını yanıtlarken yargı bağımsızlığı konusundaki görüşünü şöyle açıkladı:
“Yüksek mahkemeler tamamen bağımsız, ona söyleyecek sözümüz yok. Ama adliyeler ve ilk derece mahkemelere geldiğimiz zaman tam bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil.”
Aylardır tartıştığımız açılım süreci bir çeşit seçim kampanyasına dönüşecek gibi görünüyor. Liderler Anadolu’ya çıkacaklar. Türkiye normal zamanında yapılacak olsa bile bir seçim havasına girecek. Başbakan açılımı savunacak, muhalefet liderleri karşı çıkacaklar. Halktan bir tercih yapması istenecek.
Hedefte hata
Bu sürecin amacı birbirinden farklı aktörleri olduğunu söyleyebiliriz. Her güç merkezi kendi amacı doğrultusunda bu sürece bir yerinden dahil oluyor. Amaçları farklı olsa da açılımı savunanlar bir cephede, karşı çıkanlar bir cephede yer alıyorlar. Bu tablo dikkat edilmesi gereken bir tablodur.
Olaya hükümet açısından bakarsak, şunları söyleyebiliriz: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bedeli ne olursa olsun açılımı sonuna kadar götürmeye kararlı olduklarını her fırsatta söylüyor. Bu amaçla 81 ilde miting düzenleyecek. Amacı, muhalefet partilerinden alamadığı desteği halktan almak.
Bu süreçte iktidarın hedefi, PKK’yı dağdan indirmek, terörü bitirmek, milli birliği güçlendirmek olarak açıklandı. Hedef böyle tanımlandığı halde, son dönemde ortaya çıkan tablo aynı hedefi göstermiyor. Hedef tahtasına CHP, MHP ve dolaylı da olsa yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) konulmuş
Prof. Dr. Halil İnalcık, uluslararası saygınlığa sahip, hocaların hocası bir tarihçimiz. Prof. Dr. İnalcık, geçtiğimiz günlerde önemli bir uyarı yaptı. Arkadaşımız Şükran Pakkan’ın sorularını yanıtlayan İnalcık’ın sözleri Milliyet’te “Osmanlı uyarısı” manşetiyle kamuoyuna yansıdı.
‘Temel sarsılıyor’
Prof. Dr. İnalcık, açılım sürecindeki tartışmaları değerlendirirken şu uyarıyı yapıyordu:
“Türkiye Cumhuriyeti temelinden sarsılıyor. Üçüncü nesil büyük problemlerle karşı karşıya ama bu tabii bir gelişmedir. Bunu nasıl halledeceğiz bilmiyoruz. Biz Osmanlı değiliz. Aynı şeyi biz yapalım, olmaz. Milli bir devletiz. O bir imparatorluktu. Sultanın hâkimiyetini kim tanırsa tebaası oluyordu. Bu bunalım çok kötü neticeler verebilir.”
İnalcık Hoca, bu uyarısını da şu saptamaya dayandırıyordu:
“Türk milletinin bir parçası değiliz hissiyatı doğdu. Onlara kimlik verdi. Türkiye Cumhuriyeti bu realite karşısındadır bugün. Bugün bir bunalım içindeyiz.”