Ergenekon davası süresince “hayret”le karşılanan birçok uygulama oldu. Usul hukuku dikkate alınmadan gerçekleştirilen gözaltılar eleştirildi. Gazetecilere yapılan muamele protesto edildi.
Ahmet Şık’ın basılmamış kitabına yapılan baskın ise “yok artık!” dedirten türden bir uygulamaydı. Kitabı basacağı tahminiyle yayınevine ve Radikal gazetesine yapılan baskında, yayınevindeki bilgisayardan ve Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından bir çıktı alındıktan sonra, kaydın silinmesi; ellerinde örneği veya kaydı olanların bunları savcılığa teslim etmeleri, etmezlerse terör örgütüne yardım ve yataklıkla suçlanacakları kararının duyurulması hem Türk hem de yabancı basında en çok eleştirilen gelişmeler oldu.
Silahların teslim edilmesi
Ellerinde kopya bulunanların savcılığa teslim etmeleri gerektiği yönündeki çağrı 12 Eylül dönemini anımsattı. 12 Eylül’ün hemen ardından Milli Güvenlik Konseyi bir bildiri ile ruhsatsız silahlarını kendiliğinden teslim edeceklere ceza uygulanmayacağı duyurulmuştu. Anarşi ortamında ne olur ne olmaz diye ruhsatsız da olsa silah edinen vatandaşlar bu çağrıya uyarak silahlarını askeri makamlara teslim etmişlerdi.
12 Eylül sürecinde insanlar evlerindeki
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in, kimsenin yerinin garanti olmadığı, Antalya’da birinci sıradan aday olması beklenen Deniz Baykal’ın da başka bir yerden aday olabileceğine ilişkin sözleri parti içinde yankılandı. Gürsel’in Kanal A’da söylediği bu sözler gazetelere yansıdığında Deniz Baykal Antalya’daydı ve seçim çalışmalarını sürdürüyordu.
“Duymamaya çalışıyorum”
Deniz Baykal, Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in kendisiyle ilgili bu sözlerini nasıl karşılamıştı? Antalya’dan telefonla ulaştığım Baykal, bu soruma uzun uzadıya yanıt vermek istemedi. Konuşma tarzından sadece kendisiyle ilgili sözleri değil, ayrıca başörtülü milletvekili konusundaki sözlerini de yadırgadığı anlaşılıyordu.
Gürsel’in “Antalya’dan değil başka bir yerden de aday olabilir” sözleriyle ilgili soruma, “Doğrusu bu tür açıklamaları duymamaya çalışıyorum, kulaklarımı tıkıyorum, partili olarak seçim çalışmasını burada (Antalya) yürütüyorum, görevimi yapmaya çalışıyorum” yanıtını vermekle yetindi.
Başörtülü milletvekili
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, muhalefet partilerini ziyaret ederek Türkiye’nin Libya için üstleneceği işlev konusunda bilgiler verdi. MHP lideri Devlet Bahçeli, Davutoğlu’nun randevu talebini kabul etmedi. Bahçeli, hükümetin Libya konusunda yalpaladığını; zamanında muhalefeti bilgilendirmediğini, kararlar alındıktan sonra usulen muhalefete gittiği gerekçeleriyle, görüşmekte bir yarar görmedi. BDP de görüşmeyi kabul etmedi.
Davutoğlu, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve DSP lideri Masum Türker’i ziyaret ederek, bilgi verdi. DSP lideri Türker’le dün konuştum. Bu görüşmeden edindiğim izlenimi şöyle özetleyebilirim:
Marmaris-Trablus hattı
Ankara, Marmaris-Trablus arasında oluşturulacak bir koridoru hem denizden hem havadan kontrol edecek. Türk savaş gemileri, oluşturacağı Marmaris-Trablus koridorundan sivil gemilerin güvenle geçişini sağlayacak, ayrıca Libya’ya uygulanan silah ambargosu kapsamında denetim yapacak.
Bu amaçla Türk savaş gemileri bu koridor boyunca devriye gezecek, Trablus tarafından da Marmaris tarafında da bulunacaklar. İhbar veya şüphe halinde bu koridordan geçecek gemileri arayabilecekler. Deniz ticaretinin aksamadan devam etmesini sağlayacaklar.
TÜSİAD yeni Anayasa önerisini açıkladı. TÜSİAD’a göre Anayasa’nın, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” hükmünü taşıyan 1. maddesi dışındaki bütün maddeleri değişebilir. Oysa, Anayasa’nın 4. maddesi, sadece 1. maddenin değil, ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceği hükmünü taşıyor. Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerini ve niteliklerini yansıtan maddelerdir.
TÜSİAD’ın değiştirilebilir dediği maddelere itirazı olan kesimler, Türkiye’nin ulus devlet, üniter devlet, laik devlet niteliklerine ve Atatürk milliyetçiliğine itirazı olan çevrelerdir.
TÜSİAD’ın bu çevrelerle aynı itirazları yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Ancak, bu maddelerin değiştirilebilir olduğunu açıklaması, en azından bazı itirazlara sıcak baktığı biçiminde yorumlanabilir.
2. maddeye itiraz
Anayasa’nın 2. maddesi şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik sosyal bir hukuk devletidir.”
Koalisyon güçleri Kaddafi’yi, Kaddafi de kendi halkını vurmayı sürdürüyor. İktidarı bırakmayan Kaddafi, halkını uzun süreli bir savaşa teşvik ederken, bombalamayı sürdüren koalisyon güçlerinin amacı konusunda da ciddi kuşkular giderek yaygınlaşıyor.
Farklı sesler
Libya’ya yapılan askeri müdahale konusunda koalisyon güçleri arasında söylem farkı dikkat çekerken, diğer ülkelerden de farklı tepkiler gelmeye başladı. İtalya, askeri harekâtın NATO tarafından üstlenilmesini istiyor. Eğer böyle bir üstlenme olmayacaksa üslerini kapatacaklarını belirtiyor. Fransa ise harekâtın lideri konumunda kalmak istiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, yaklaşan seçimler öncesinde milliyetçilerin desteğini alabilmek için, “küresel güç” rolüne soyunmuş görünüyor. Libya’ya karşı en şahin tutum bir süre önce Kaddafi’ye Paris Devlet Konukevi’nin bahçesinde çadır kurduran Sarkozy’den geliyor. Sarkozy, ayrıca NATO şemsiyesine Arap ülkelerinin tepki göstereceğini belirterek, mesafeli duruyor. ABD ise harekâtın komutanlığını kısa süre içinde koalisyonun diğer ülkelerine devredeceğini açıkladı. Rusya Başbakanı Putin ile Devlet Başkanı Medvedev’in de çelişkili açıklamaları oldu. Patin, harekâtı Kaddafi gibi
Türk halkı ile Libya halkı arasındaki ilişkiler tarihi ve kültürel bir dostluğa dayanır. Libya’da en çok yatırımı olan ülkenin Türkiye olması bu ülkeye giden işadamları ve işçilerimizin sıcak karşılanmasının en önemli nedeni budur. Hangi yönetim olursa olsun halklar arasındaki ilişkiler her zaman sıcak ve dostane olmuştur.
Batı tarafından yıllarca petrol uğruna desteklenen ve kendini yarı Tanrı zanneden Kaddafi’nin ülkesini sürüklediği savaş ortamında Türkiye, NATO üyeliğinden doğan yetkileri dahil olmak üzere tüm ağırlığını barışın bir an önce kurulması, korunması ve insani yardım yönünde koymalıdır.
Vurucu katkı vermemeli
Libya’ya yapılan askeri müdahale bugün yarın NATO şemsiyesine alınsa bile Türkiye, bu müdahaleye vurucu güç katkısında bulunmamalı.
Hangi taraftan olursa olsun Libya’da can kaybına yol açacak harekâta Türkiye katılmamalı.
“Tam bağımsızlık” tarihte kalmış bir kavram gibi görünse de Kaddafi’nin Libya’sı bu ilkenin önemini bir kez daha gösterdi.
Ortadoğu’da yaşanan halk hareketleri bir dönemin kapanmakta olduğunun işareti. Önce Tunus sonra Mısır, Libya’da, Yemen’de yaşananlar, diktatör egemenliğinin sonunu haber veriyor.
Çöken sistem
Ortadoğu’nun doğal kaynakları zengin, halkı fakir ve cahil, ülkelerinde Batı dünyasının yardımıyla kurulan diktatörlükler bir bir çöküyor. Demokrasinin yanından geçmeyen, halk iradesine dayalı ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık yerine, kişisel egemenliklere dayalı sistem tarihe karışıyor.
Ortadoğu halklarının on yıllarca diktatörlerin elinde ezilmelerine Batı ses çıkarmadı. Diktatörleri petrol akıttıkları sürece destekledi. Bu ülkelerin başına çöreklenen ve 30 yıl 40 yıl saltanat süren diktatörler de ulusal egemenlik ve ulusal çıkarları değil, kişisel ve ailesel çıkarlarını gözeterek, yeni sömürgeciliğin işbirlikçiliğini yaptılar.
İsviçre ve diğer Batı ülkelerinde ortaya çıkan milyarlarca doları bulan servetler, sistemin nasıl çalıştığını gözler önüne serdi.
Orhan Tokatlı’yı kaybettik. Milliyet’le özdeşleşmiş bir isimdi Orhan Tokatlı. Çok uzun yıllar Milliyet’in Ankara Temsilcisi olarak görev yapmış; bu sürede ben de dahil birçok meslektaşımızın yetişmesine büyük katkıları olmuştu. Meslekte bizim kuşağın öğretmenlerindendi.
Sert görünümlü yufka adam
Orhan Tokatlı, tanımayanlar için pek gülmeyen, az konuşan, otorite sembolü, sert görünümlü bir meslek büyüğümüzdü. Ama o sert görüntünün altında yufka yürekli bir adam vardı. Herkesin derdini dinler, muhabirlerle, matbaa işçileriyle tek tek ilgilenir, yaptığı iyilikleri kimse bilmezdi.
Abdi İpekçi kuralları
Tokatlı, Türk basınında Milliyet ekolünü yaratan Abdi İpekçi’nin gazetecilik anlayışını genç kuşaklara aktaran isimlerin başında geliyordu.