Ergenekon davası süresince “hayret”le karşılanan birçok uygulama oldu. Usul hukuku dikkate alınmadan gerçekleştirilen gözaltılar eleştirildi. Gazetecilere yapılan muamele protesto edildi.
Ahmet Şık’ın basılmamış kitabına yapılan baskın ise “yok artık!” dedirten türden bir uygulamaydı. Kitabı basacağı tahminiyle yayınevine ve Radikal gazetesine yapılan baskında, yayınevindeki bilgisayardan ve Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından bir çıktı alındıktan sonra, kaydın silinmesi; ellerinde örneği veya kaydı olanların bunları savcılığa teslim etmeleri, etmezlerse terör örgütüne yardım ve yataklıkla suçlanacakları kararının duyurulması hem Türk hem de yabancı basında en çok eleştirilen gelişmeler oldu.
Silahların teslim edilmesi
Ellerinde kopya bulunanların savcılığa teslim etmeleri gerektiği yönündeki çağrı 12 Eylül dönemini anımsattı. 12 Eylül’ün hemen ardından Milli Güvenlik Konseyi bir bildiri ile ruhsatsız silahlarını kendiliğinden teslim edeceklere ceza uygulanmayacağı duyurulmuştu. Anarşi ortamında ne olur ne olmaz diye ruhsatsız da olsa silah edinen vatandaşlar bu çağrıya uyarak silahlarını askeri makamlara teslim etmişlerdi.
12 Eylül sürecinde insanlar evlerindeki kitapları yaktılar. Asker ve polis baskın yaptığı evlerde kitapları topladı, imha etti. Ama 12 Eylül’de bile henüz basılmamış kitabın imha edildiği görülmemişti.
Delil durumu
Bilgisayardan silinerek imha edilen, kimde varsa kopyalarının da toplatılmasına karar verilen basılmamış kitabın, kitap değil, örgüt dokümanı olduğu öne sürüldü.
Eğer bu bir örgüt dokümanıysa o halde delil olması gerekir. Davada iddia makamının kullanacağı bir delilin silinmesi, kopyalarının yok edilmeye çalışılması hukuk açısından nasıl izah edilebilir?
Farklı tepkiler
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu baskını Hitler ve Mussolini dönemlerinde bile görülmeyen bir baskı olarak niteledi.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Olay kitapla ilgiliyse kabul edilemez” değerlendirmesini yaptı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Şık olmadı, üzüntü ve endişe duyuyoruz” tepkisini verdi. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Kitap yasaklama görüntüsü vermiş ülke demokrasisi açısından hepimiz için sıkıntı verici durumdur. Yargının bu tasarruflarının bir anlamda bedelini biz ödüyoruz” dedi.Devlet Bakanı Hayati Yazıcı “Kitap yazdı diye gözaltı olmaz” eleştirisini dile getirdi.
İlk kez çok sayıda bakan “basılmamış kitaba baskın” olayını eleştirdiler.
Erdoğan’ın tepkisi
Başbakan Tayyip Erdoğan ise bakanlarından farklı bir tepki verdi. “Bu benim konum değil. Yargının konusu” dedikten sonra, “Bunlar durup dururken olmuyor. Demek ki, her araştırma yenisini getiriyor, yargı da adımlarını atıyor. Neler oluyormuş ülkede, diye sorsak daha isabetli olur” yorumunu yaptı.
Başbakan Erdoğan, bu değerlendirmesiyle uygulamaya şaşırmadığını, yargının haklı gerekçeleri olabileceği mesajını verdi.
AB üyeliğine adaylık
Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için müzakere aşamasında bulunan bir ülke. Bu uygulama Türkiye’nin bu konumuyla örtüşmüyor. Basılmamış kitaba baskın yapılması olayı, dünya kamuoyuna ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne izah edilmesi çok zor bir durum. Türkiye’nin demokratik hukuk devleti imajında önemli bir sıkıntı yaratacağı da çok açık.