Günlerdir Yükseköğretime Geçiş Sınavı’yla (YGS) ilgili şifre iddialarını tartışıyoruz. Basına dağıtılan soru kitapçığında doğru yanıtın seçeneklerin küçükten büyüğe dizilmesi halinde ortaya çıktığı öne sürülüyor. Küçükten büyüğe dizilen rakamların, yanıt seçeneğinde hangi rakamla örtüşüyorsa, o seçenek doğru oluyor.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, bu konuda bir basın toplantısı düzenledi. Ancak açıklamaları ve gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlara rağmen kuşku ortadan kalkmadı. Demir, bugün de gazetelerin Ankara temsilcilerine bilgi verecek.
İsme düzenlenmiş soru
ÖSYM başkanı yeni değişti. Eski başkan Prof. Dr. Ünal Yarımağan, KPSS sınavındaki kopya olayı nedeniyle görevini bıraktı. Yerine atanan Prof. Dr. Ali Demir, kamuoyunda oluşan güvensizliği gidermek için yeni önlemler aldı. İlk uygulama YGS sınavıydı. Demir’in geliştirdiği önlem sınava giren her öğrenciye ayrı bir soru kitapçığı hazırlamaktı. Adaylar üzerinde isimleri yazılı soru kitapçıklarını yanıtladılar.
Her adaya ayrı soru kitapçığı ile kopyanın önüne geçilmesi amaçlanıyordu. Ancak bu kez de ortaya şifre sorunu çıktı.
“Halk seçim kampanyasında nasıl bir Kemal Kılıçdaroğlu görecek?” diye sordum Erdoğan Toprak’a:
- Bildiğiniz Kemal Bey’i görecek, diye yanıt verdi.
Yeni bir imaj çalışmanız yok mu?
- Nasıl yani?
“Ne bileyim” dedim:
- Hani özellikle yeni liderler için profesyoneller çalışıyor. Saç şeklinden giyeceklerine, vücut dilini kullanmaktan ses tonuna kadar; bir lider imajı yaratılıyor ya... O anlamda..
“Yok, yok” dedi Erdoğan Toprak:
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Beşiktaş’ın Çarşı’sı gibi her şeye “karşı” değil. Sanılıyordu ki, Kemal Bey “solcudur, nükleere karşıdır.” Gördük ki, solcu olmasına solcu ama karşı değil.
Meslektaşlarımız “Nükleer santrala ne diyorsunuz?” diye sorunca, ben sandım ki, “karşıyız” diyecek ve kestirip atacak...
Öyle yapmadı; “Biz” dedi, “nükleer enerjiye karşı değiliz de ihalesiz ve kontrolsüz nükleer santrala karşıyız.”
Sonra da açtı sözlerini:
“Rusya ile ihalesiz bir anlaşma yapıldı. Santralı Ruslar yönetecek. Bizimkiler olmayacak. Kontrol yüzde 100 Ruslarda olacak. O zaman biz nükleer teknolojiyi öğrenemeyeceğiz. Türkiye nükleer teknolojiyle tanışmayacak. Sadece ürettiği elektrikten yararlanacağız. Biz kategorik olarak nükleere karşı değiliz ama teknolojisini almak şartıyla.”
“Ortak olmalıyız”
CHP Genel Merkezi, bir akademiye dönüşmüş gibi görünüyor. Her hafta bir bilimsel rapor çıkıyor CHP’den. Aile sigortası, sivil toplum, gençlikten sonra dün de Doğu ve Güneydoğu Anadolu raporunu açıkladı Kılıçdaroğlu, sırada genel ekonomi, çocuk, Kürt raporları var, dedi.
Raporların yanında CHP Genel Merkezi’nde çok sık konferans ve sunumlar yapıldığı haberleri geliyor. Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sencer Ayata, sık sık parti yöneticilerini toplayıp bir sunum dinletiyor. Gürsel Tekin, geçenlerde şakayla karışık, “Sencer Hoca, bizi sunum manyağı yaptı. Duyunca hemen koşup derse girer gibi sunuma giriyoruz. Kemal Bey de her fırsatta gelip öğrenci gibi düzenli dinliyor” demişti, büromuzu ziyaretinde.
Ankara’daki Göksu Lokantası, dün sabah yine erkenden faaliyetteydi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu kez de Doğu ve Güneydoğu raporunu açıklayacaktı. Sunum saat 09.00’daydı.
Mülkiye yerine ODTÜ
Ben biraz erken gittim. Raporları hazırlayan genç CHP’liler erkenden gelmişlerdi. Sabah saat 04.00’te kalkmışlar, metinleri gazetecilere dağıtacak hale getirmişler, kontrol etmişler. Ünlü reklamdaki ifadeyle “hepsi okumuş çocuklar.”
Sencer Hoca’nın ağırlığı hissediliyor. Bir
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, “Diyabeti durduralım” kampanyasını, dün Çankaya Köşkü’nde yapılan bir törenle başlattılar.
Cumhurbaşkanı Gül, tören sonrasında gündemdeki konulara ilişkin sorularımızı yanıtladı. Cumhurbaşkanı’na gazetecilerin yönelttiği ilk soru, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün başsavcı yardımcılığına atanmasıydı. Cumhurbaşkanı Gül, gelişmeleri basınla ilgili başdanışmanı Ahmet Sever’den sonra da televizyonlardan öğrendiğini belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Süreç devam eder”
“Devlet işlerinde devamlılık olur. Devlet işleri kişilere göre olmaz. Görev yapılırken kanunlar ne diyorsa öyle yapılır. Benim, soruşturmanın aynı ciddiyetle devam edeceğinden tereddüdüm yok. Süreç devam eder.”
“Hızlı sonuçlansın”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Libya’ya müdahalenin Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla uyumlu biçimde NATO şemsiyesine alınmasına karşı olmadıklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, sorularımı yanıtlarken Libya’ya müdahale ve Ankara’nın politikasını şöyle değerlendirdi:
“Biz BM kararlarıyla paralel olan uygulamaları doğru buluyoruz. Bu bağlamda Libya için NATO’nun devreye girmesi de doğru oldu. Türkiye’nin BM kararlarıyla paralel işlev üstlenmesine karşı değiliz. Ancak insan kaybına neden olmamak şartıyla Türkiye işlev görebilir diye düşünüyoruz.”
Libya’nın bütünlüğü
Kılıçdaroğlu, Libya’daki gelişmelerin ve müdahalenin bu ülkenin bütünlüğüne zarar vermemesi gerektiğini de vurguladı ve şöyle devam etti:
“Önümüzde bir Irak örneği var. Bu örnekten herkes ders çıkarmalı. Libya’nın toprak bütünlüğü mutlaka korunmalı. Libya’nın bölünmesi yanlış olur. Libya’daki gelişmeler buna yol açmamalı ve yapılan müdahale de böyle bir sonuç doğurmamalı. Türkiye, bu konuda hassas davranmalı ve bu yönünü her aşamada gözetmeli. Amaç Libya halkının özgürlüğü ve demokrasiye ulaşması olmalı.”
Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP), seçimlere çatışma ve gerginlik politikası izleyerek hazırlandığı anlaşılıyor. Alınan sivil itaatsizlik kararı ve BDP sözcülerinin söz ve eylemleri, bunu gösteriyor. Bu politika yeni değil. BDP de selefi olan partiler gibi çatışma ve gerginlikten besleniyor. Seçim dönemlerinde bu yöndeki gayreti daha da öne çıkıyor.
Seçim kampanyası
PKK-BDP cephesi, 2011 seçim kampanyasını sivil itaatsizlik eylemleriyle başlattı. Kampanya, bu eylemlerle sürdürülecek.
Seçim öncesinde mümkün olduğu kadar çatışma ve gerginlik ortamı yaratılarak, tabanda safların sıklaşması hedefleniyor. Böyle bir psikolojik ortamda oylarının artacağını hesap ettikleri anlaşılıyor.
BDP-PKK cephesinin, taleplerinin kabul edilmemesi halinde karşılığının çatışma olacağını her fırsatta tekrarlamaları, tehdide dayalı, dayatmacı bir politika izleyeceklerini ortaya koydu.
Böyle bir siyaset anlayışının herhalde birleştirici, bir arada barış içinde yaşamayı teşvik edici olduğu söylenemez. Aksine keskin bir ayrıştırmacı bir politika olduğu açıktır.
TÜSİAD’ın hazırlattığı anayasa taslağı, tartışmalara ve tepkilere neden oldu. Tepkilerin odak noktasını, taslakta anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez hükmüyle koruma altına alınan maddelerin de değiştirilebileceği görüşü oluşturdu.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in açış konuşmasıyla sunulan yeni taslak hakkında görüşler açıklanırken eşi Cem Boyner’in, “İnsanların mutluluğu ülkenin bölünmesinden önemlidir” ifadesi de iz bıraktı. Ardından Abdullah Öcalan’ın avukatlarına açıklanan taslağın kendi görüşlerine yakın olduğunu söylediği iddiasının basına yansıması, kamuoyunda soru işaretlerine neden oldu. TÜSİAD’a yönelik kuşkulara yol açtı.
Rahatsızlık yarattı
Taslak ve Cem Boyner’in görüşleri, TÜSİAD’ın görüşleri olarak algılandı. Bu algı, TÜSİAD yönetiminde rahatsızlık yarattı. TÜSİAD Yönetim Kurulu bir açıklama yaparak, anayasa raporunun TÜSİAD’ın görüşü olmadığını, raporu hazırlayan profesörler Ergun Özbudun ve Turgut Tarhan’ın kişisel görüşleri olduğunu kamuoyuna duyurdu.
Açıklamada ayrıca, TÜSİAD’ın geçmişte bugün anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesi yönünde bir öneri olmamıştır, denilerek, bu görüşe katılmadığı da vurgulandı.