Ne zaman yemek sohbetleri açılsa; “Asıl bunu yerinde yiyeceksiniz” diyen birileri çıkar. Ama hiçbir zaman o yere gidilemez...
Geçenlerde yine bu muhabbet açılınca; Habertürk’teki yakın arkadaşım Tayfun Topal “Hadi o zaman hafta sonu Antep’e gidelim” dedi. Bir anda gaza geldik, hemen program yaptık.
Cumartesi akşamı Şirehan Hotel’e valizleri bırakır bırakmaz, hemen yanındaki Sahan Meyhanesi’ndeki fasıl gecesine dahil olduk. Sadece yemeğe odaklandığımız için, gözümüz başka bir şey görmez oldu.
ANTEP'TEKİ ÇİĞ KÖFTENİN TADI
Çiğ köftenin tadına bakar bakmaz, gerçekten bazı yemekleri yerinde yemek gerekiyor diye düşündük. Bugüne kadar çiğ köfte diye başka bir şey yemişiz.
Fasılın bile tadı bir başkaydı...
Süsü püsü eksik derken, Nişantaşı’nda dün gece ses yasağı başladı. Belediye ekipleri tarafından tüm mekanların sokaktaki kolonları toplatıldı. Mekanlar yerleşimle iç içe olunca, böylesi bir durumla karşılaşmak çok doğal.
Önce fondan müzik için dışarıya kolon konulur. Sonra da o ses fonda kalmaz açıldıkça açılır. Mekan sahipleri hiç kusura bakmasın, olacağı buydu. Gecenin bir vakti açık alanda gümbür gümbür müzik çalarsanız, o kolonlar toplanır.
Hizmet verirken bulunduğunuz lokasyona dikkat edeceksiniz. Hele ki, yerleşimin orta yerindeyseniz daha da dikkatli olacaksınız. Yıllar önce aynısı Boğaz’daki mekanların başına gelmişti.
Günlerce kapalı kalmak zorunda kaldılar ama sonra özel ses sistemi ve perdelerle sorunu ortandan kaldırdılar.
URFA LAHMACUNU AR-RUHA'DA
Teşvikiye Camii’nin hemen arkasındaki Ar-Ruha’nın lahmacunu bugünlerde resmen trend oldu.
Meğer Nişantaşı ahalisi ne kadar özlemiş lahmacunu. Ömer Karahan ve Mahmut Cevheri’nin sahibi olduğu Ar-Ruha, Türkiye’nin en sosyetik semtinde lahmacunu popüler yapmayı başardı. Geçenlerde öyle bir çiğ köfte yapmışlar ki, bu gidişle lahmacunun pabucunu dama atar. Nişantaşı, Ar-Ruha sayesinde buram buram
N işantaşı’nda yaşayanlar aralık ayında her yerin ışıl ışıl olmasına alışkınlar... Özellikle son beş yıldır Nişantaşı, yılbaşının en renkli karşılandığı semtlerden biriydi. Semt özel olarak süslenince de ay boyunca bölgeye binlerce kişi akın ediyor, esnaf da bayram ediyordu.
Bu yıl Nişantaşı’nda yılbaşı ışıltısı yok. Normalde dolup taşan mekanlar, bomboş kalmış durumda.
Yeni yıl Nişantaşı’nda hiç bu kadar sönük olmamıştı. Duyduğuma göre, Şişli Belediyesi caddeleri süslememe kararı almış. Her şeyi belediyeden beklememek lazım. Madem ki belediye yapamıyor, bu kadar esnaf “iş yok” diye söylenip duracağına, kendi işletmelerini ışıl ışıl yapsın ve yeni yıl coşkusunu kendileri yaratsın derim.
KAYNAR’DAN İŞLETME DERSİ
Geçen pazartesi gecesi Sortie’nin içindeki Desibel’e uğradım. Kibariye her pazartesi gecesi burada sahneye çıkmaya başladı. İçeride hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Kibariye hayranları, hafta başı dememiş ve mekanı doldurmuş.
Kibariye’yi dinlerken bir ara gözüm Erol Kaynar’a takıldı; sahne önünde durmuş, fotoğraf çekiyor.
Hani tanımasak, Desibel’in şefi diyeceğiz kendisine. Oysa Kaynar; Sortie, Salomanje, Cento Per Cento, Kalamata gibi mekanların sahibi.
Boğaz’da ne zaman bir balıkçı çok gündeme gelse, o balıkçıya bir hal oluyor. Mutlaka keyfinizi kaçıracak bir şeyler yapıyorlar. Çünkü çok iş yapınca nasıl olsa iş yapıyoruz havasına giriyorlar ve müşteriyi hor görüyorlar. Geçenlerde Atlas Balık’ta yemekteyim. İstediğimiz her şeyi defalarca hatırlattık. Tamam çok yoğun ve kalabalıksınız... İyi de verdiğimiz yemek siparişini de müşteri mi takip edecek? Hadi siparişi takip ettik, aradan yarım saat geçtikten sonra o yemek kalmamış denir mi? Bir balıkçıda hamsi ve tekir biter mi? Balık restoranlarının olmazsa olmazı yemekleri vardır. Bu yemekler asla “Bitti” denilemez. Atlas Balık, bir an önce kendine çeki düzen vermeli.
DOORS GRUP VE D.REAM ORTAKLIĞI
Bugünlerde en çok bu konu konuşuluyor. Doğru mu yoksa dedikodudan mı ibaret bilmiyorum. Doors Grup, D.ream firmasıyla ortak olmuştu. O günlerde herkes bu ortaklığı konuşuyordu. Fakat ortaklık sonrasında yapılan araştırmalar sonucunda Doors’un cirolarını yüksek gösterdiği ve bu yüzden D.ream’le mahkemelik olduğu iddia ediliyor. Bakalım taraflar bu duruma bir açıklama getirecek mi?
LONDRA’DAKİ ÇİŞ MODASI
Geçenlerde arkadaşım Londra’ya gitti. Soruyor soruşturuyor, gece eğlenmek
İstanbul’un her köşesi çok farklı. Her gün kıyısından geçtiğiniz birçok semti fark bile edemiyorsunuz. Tıpkı, Fatih’in bir semti olan Horhor gibi. Pazar günü oradaydım; meğer burası tam bir kebap cennetiymiş. Memleketin hiçbir yerinde bu kadar çok kebapçıyı bir arada göremezsiniz!
Horhor’da neredeyse tüm dükkanlar kebapçı olarak hizmet veriyor.
İstanbul’un orta yerinde, bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Türkçe’den çok Arapça tabela var. Kebapçılar ise birbirinin aynısı, hani tabelaları olması devası bir kebap mahallesi ortaya çıkacak.
Horhor’un en eski kebapçılarından biri olan Doyum’a uğradık.
Alçak masalardan birine oturduk. Hemen bakır bardakta yayık ayranlar geldi. Közlenmiş biber, soğan, sarımsak ve patlıcan dışında meze nerdeyse yok gibi.
Izgara etler ve kebaplar yedikçe yediriyor. Gerçekten çok farklı bir kebap deneyimi yaşadık. Doyum’dan çıktığımda bir süre hareket edemedim. Uzun yıllardır bu kadar çok yememiştim.
Bu arada, buradaki kebapçıların hiçbirinde alkol servis edilmiyor.
Bu kış kadınlara bir haller oldu...Ne kadar tanıdığım varsa, hepsi pilates trapez masasında tepetaklak durup fotoğraf çektiriyor.
Hani bu haldeyken fotoğraf çektirdiniz; onu ne diye Instagram’a koyarsanız, hiç anlamıyorum...
Geçenlerde duydum, sadece bu fotoğrafı çektirmek için pilatese gidenler bile varmış.
Sadece bir saat ders alıp, bol bol fotoğraf çektirip gidiyorlarmış.
Pes doğrusu!
TAM BiR EGELi MEKANI
Akaretler Sıraevler’de açılan Cahide Salonika’ya adım atar atmaz, Ege’nin karşı yakasında buldum kendimi.
Geçtiğimiz kış başlayan pazar geceleri dışarı çıkma hadisesi, ne yalan söyleyeyim başlangıçta kimselerin kulağına hoş gelmiyordu. Malum ertesi gün iş güç var, haftaya zinde ve sağlam girmeli...
Ahali cuma ve cumartesi kurtlarını döker, pazar günü erkenden yatardı.
Ne olduysa oldu; İstanbul’da pazar geceleri eğlencesi, cumartesileri geçti! Ben de geçtiğimiz pazar günü şehirde iş yapan mekanlara uğradım.
İşte satır başları:
PAZARTESİ GEÇİP GİDİYOR
Pazar günü eğlenenlere sorduğumda, birçoğundan “Pazar eğlenmek daha iyi, pazartesi günü sendromu diye bir şey kalmadı. Kendimize gelene kadar gün bitiyor” cevabını aldım. Anlayacağınız, İstanbullular pazartesi miskinliğini, pazar gecesi eğlenerek çözmeye çalışıyor.
Her Eskişehir seyahatimde çok şaşırıyorum. Yenilenmeyi resmen ilke edinmiş şehre, sadece belediye değil işadamları da şahane katkılarda bulunuyor.
Şehrin ortasından geçen Porsuk Çayı öyle bir değerlendirilmiş ki, çocukluğumda pislikten geçilmeyen çay bugün altın değerinde. Artık kanalda tıpkı Venedik’teki gibi gondolla gezmeniz mümkün. Venedik’te 50 Euro’ya yaptığınız bu keyif burada sadece 10 TL.
Şehrin dört bir yanına devasal parklar yapılmış. Kentin içinde de sanat galerisi tadında, her yerde heykeller karşınıza çıkıyor. En ufak alanlar bile, mini parklara dönüştürülmüş. Tramvay ise şehri sarmalamış durumda; belediye otobüsü göremiyorsunuz. Öyle bir yerli turist akını var ki, her köşe başında bir tur otobüsüne denk geliyorsunuz.
Bu şehirde çocuk olmak var. Öyle bir masal şatosu yapmışlar ki, fotoğraf çektirdiğinizde kimse, Eskişehir’de olduğunuza inanmaz. Memleket öyle bir hale gelmiş ki, burayı hiç görmeyen birine rahatlıkla Avrupa’nın bir şehri diye söyleyebilirsiniz.
60 BİN ÖĞRENCİ DEVRİM YAPTIRIYOR
Şehirdeki öğrenci sayısı yaklaşık 60 bin olunca, sosyal hayat almış başını gitmiş. Yemekler öylesine makul ki, gelen hesaplarda bir yanlışlık olduğunu